|
Gönderen | Mesaj |
|
25 Mayıs 2008 Pazar
18:09:06
|
|
|
çok güzel yasmincik tşk
|
|
|
Yemliha (ts836668986)
1305
|
|
25 Mayıs 2008 Pazar
21:08:41
|
|
|
|
|
|
Yemliha (ts836668986)
1305
|
|
25 Mayıs 2008 Pazar
21:14:40
|
|
|
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
19:40:34
|
|
|
http://www.ortanokta.com/yakamoz_vy/blog/blogid=1892736#blog
Alacakaranlıkta bir vakit! Yerkürede zor oluşan bir an. Önce bir bulut girdi camdan içeri Yoğun,gri,büyük.. Dokundum. Pamuk kadar yumuşak,ağ kadar sağlam. Haydi, gidiyoruz dedi. Bindim yavaş ve ürkekçe başladık yükselmeye. Korkuyor üşüyordum. Birde baktım ki ne göreyim! Ay ve güneş birlikte, Merhaba dediler. Merhaba. Gecemi,gündüz mü kafam karışmıştı. Güneş yakmamak için solmuş, Ay ise görünmek için parlamıştı Bulut ise yorgan gibi sarmalamıştı bedenimi. Yalnız beşerdim göklerde.ama mutlu. Dünyaya baktım bir an;masmavi Anadalu semalarında evimi aradım. Meğer eski dostum ay, güneş ve buluta yalvarmış birlikte olabilmek uğruna.
Dostum içtenlikle gülümsüyordu göklerden bir an sevdamı unutturabilmenin mutluluğuyla!
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
20:22:01
|
|
|
ii akşamlar arkadaşlar nasılsınız nasıl gidiyor
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
20:27:14
|
|
|
tşkler efendim biz daima siz büyüklerimiz örnek larak paylaşımlarımızı yapmışızdır elvan hanımlar
slm mustafa bey
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
20:35:19
|
|
|
slm yiğit kardeş nasılsın inşallah
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
20:43:42
|
|
|
h.b elvancık naber kele
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
20:58:16
|
|
|
ii ya güzel
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
21:05:14
|
|
|
süperrrrr
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
21:22:49
|
|
|
rica ederim canım
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
18:11:19
|
|
|
ne güzel şeyler bunlar elvan
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
18:20:59
|
|
|
evet bizlerle paylaşım güzel yanısıra paylaştogon şeylerde harikalar
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
18:44:34
|
|
|
İNANMAZSAN GECE SESLERİNE SOR BENİ BU ŞEHRİN YUNUSLARINA, BALIKÇIL KUŞLARINA SOR, ALINTERLERİNE, GELİNÇİÇEKLERİNE, MARTILARINA SOR.... TANIMADIK ÇATILARDA DOSTLARIM KARAKOLLARINDA İFADELERİM WARDIR... HANGİ BAHARLARDA ÇİÇEK AÇMIŞSA O İHTİYAR AĞAÇLAR İNANMAZSAN GİT DE SOR... DALLARINDA TIRNAK ÇAKILI ADIM KÖKLERİNDE KALBİM WARDIR.....
AMA BİR GÜN KIRIK DÖKÜK BİR SES GELİRSE KULAĞINA ARKA SOKAK MEYHANELERİNDEN SAKIN ŞAŞIRMA HER DUYDUĞUN ŞARKIDA YALNIZLIK GÜRÜLTÜLÜ AYAK SESLERİM WE.... KORKUNÇ KARANLIĞIM WARDIR
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
18:58:54
|
|
|
BİRGÜN BENİ SEWEBİLİR MİSİN? SANA ELLERİMİ UZATTIĞIMDA AWUÇLARINA ALIP, SIMSICAK NEFESİNLE, KÜÇÜCÜK BİR ÖPÜCÜK KONDURUR MUSUN ELLERİME, YÜREĞİNDE BANA YER WERİR MİSİN?? BAŞIMI OMZUNA KOYDUĞUMDA, OKŞAR MISIN SAÇLARIMI ILIK NEFESİNLE, FISILDAR MISIN KULAĞIMA SEWGİNİ, KÜÇÜCÜK BİR ÖPÜCÜK KONDURUR MUSUN DUDAKLARIMA, GÖZLERİME BAKAR MISIN SEWGİYLE, BENİMLE AĞLAR, BENİMLE GÜLER MİSİN?? BENİ SEW YABANCI.! DALGALARIN KAYALARI SEWMESİ GİBİ.... HOYRAT RÜZGARIN AĞAÇLARI, KIZGIN GÜNEŞİN TOPRAĞI, YAĞMURUN BİTKİLERİ SEWMESİ GİBİ.... SEN DE BENİ, DELİCESİNE SEW YABANCI.!!!
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
19:07:13
|
|
|
bir gün beni düşünür, sewdiğimi hissedersen, ansızın çıkta gel; saçlarımdan öp beni...... olur ya hayat bu, sende beni sewersen, gözlerimde eriyip, omzumdan öp beni.... mutlu etmek istersen, öyle tekdüze değil, ..`` AN `` larda yaşat beni... dudağımla yanağımın, arasından öp beni....
AYLA KÜÇÜK
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
19:26:11
|
|
|
elvan sen bomba paylaşımlar yapıyon ya kalbi olan pkumasın
(herkesin varda kalb arızlı olan)hehehhehe
|
|
|
3 Haziran 2008 Salı
01:56:45
|
|
|
Sevmem, hem de hiç sevmem. Hani her kavuşmada yüreğiniz ağzınızda büyük bir coşkuyla koştuğunuz veya bohçasına attığı anılardan bir tutam da sizin eteğinize bırakıp yola çıkanlara hüzünle karışık bir veda öpücüğü kondurduğunuz garlar, istasyonlar, havaalanları vardır ya; işte ben hiç sevmem oraları. İçim ezilir. Giden de olsam, geleni de karşılasam, içim sıkılır tuhaf bir şekilde. Hüzün kokar sanki oralar hep. Yalnızlık kokar. Bir başınalığın başlangıcıdır sanki.
Nihayetinde yollara vurulan bir yolcuyu karşılamaya veya ona hoşça kal demeye gidilen bir istasyona düşmedi yolunuz bu kez. Sallanan bir mendilin ucundan damlayan gözyaşının berraklığında kayıp giden umutları göremeyeceksiniz bu satırlarda. Bir durakta bekleyeceksiniz belki ve sonra binip siz de gideceksiniz. Bir başına bırakacaksınız durağı. Hani yol alırken yorgunluktan durup bir soluk alıp biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıkılan, çayların şirketten olduğu eski, köhne, biraz pis, biraz temiz, uyuşuk ama bir o kadar da sıcak bir durak gibi. O, son yolcunun hep aceleyle otobüse bindiği ve sonra da yapayalnız bırakılan ıssız duraklardan biri gibi. Ya da çok daha basiti de olabilir bu durakların. Belediye otobüsü, dolmuş, taksi beklediğiniz herhangi bir durak. Binersiniz aracınıza ve gidersiniz. Önemli midir durağın durumu? Ne gam!
Her kavuşma seansında içeri girilen sımsıcak bir sığınak bazen ve bazen de bir tekmede savrulup yıkılan bir kömür sobası gibi dağılan buz gibi bir kale. Tüm sırlarınızı içine bıraktığınız, göz yaşlarınızı sel ettiğiniz, kavgalarınızı, barışlarınızı, sevinçlerinizi avaz avaz yaşadığınız bir barınak.
Öyle çok ki bu durağa sessizce gelen ve sonra da gümbürtülü bir şekilde çekip giden. Bir durak olarak asla gidemeyen ve Sezen’in de dediği gibi gidenleri asla göndermeyen tek odalı küçük bir durak. Yükü öyle ağır ki bazen duyabiliyorsunuz serzenişlerini, yılların izlerini görebiliyorsunuz. Kimi zaman da duvarlarından süzülen nem birikintilerine çizilmiş yüzler gelip geçiyor damlalar arasından. İçinde dinlenen her yolcunun, ardında bıraktığı sözler oturdukları tahta masaların üzerlerine işlenmiş, kazınmış iyice oyula oyula. Hiçbir şeye dokunulmamış, olduğu gibi bırakılmış her şey.
Öyle yangınlar geçmiş ki üzerinden, hâlâ atamamış yanık izlerini üzerinden. Hiç kimse de yeniden boyamaya kalkmamış o yanıkların üzerini. Siyah bir leke gibi kalmışlar duvarlarında. Kokusu bile duyuluyor ahşap yanığın hâlâ. Tavanından gökyüzüne açılan cam pencerede yıldızların ışıltılarını ve güneşin turuncu oklarının oynaşmalarını izlerken bir şarkı yerleşiyor dilinize. Ama şarkı nedir, nasıl söylenir hiç bilmeden, çünkü mırıldandığınız daha önce hiç duymadığınız bir melodi. Bazen keskin bir karanfil kokusu yayılıp yakıyor genzinizi, gözlerinizi, yüreğinizi. Sonra?
Sonra siz de gidiyorsunuz. Ve durak bir kez daha boşalıyor. Bomboş. Kendi kendine sürdürüyor şarkısını. Ta ki artık dayanacak gücü kalmayıp dizleri üzerinde yığılana kadar. Kimsesiz; hiç kimsesiz.
Ne çok gelen ve giden oluyor içimdeki duraktan bilmezsiniz….bilemezsiniz! Günden güne çöküyor; göremezsiniz. Biner gidersiniz. Ve yeni bir yolcu gelir durağa, biraz ürkek, biraz şakın bakınır etrafına, tanımaya çalışır iyice, dinlenir, tahta masaya adını kazır ve o da gider bir gün. Bilmeden aslında sonsuza kadar orada kaldığını.
Yazan Atilla Güler
|
|
|
3 Haziran 2008 Salı
09:59:12
|
|
|
Elveda
Kuru bir merhaba getirmişsin Aylardır hasret kaldığım dudaklarında Gözlerinin rengi kayıp Buz tutmuş ellerin Gülüşünü okul kapısında unutmuşsun
İçimde ki fırtına dinmiş Boşaymış yürekteki bekleyiş Hayalimde uydurduğum şiir Başlamadan bitmiş
Bir karalama sayfasında kalmış Ellerinin beyazlığı Gözlerinin parlaklığı Sesinin yankısı, yanılgısı yüreğimin
Kimse bilmemiş seni Duymamış adını ağzımda Bu çizgiyi silemezdim ya alnımdan
Bir karalama sayfasında kalmış yüreğim Ellerinin beyazlığında Gözlerinin parlaklığında Sesinin yankısında Bir karalama sayfasında kalmış yüreğim
Kimse bilmemiş seni Duymamış adını ağzımdan YALAN!!!! Güpegündüz sermişim yüreğimi ortaya Saklayamamışım gözlerimdeki titrek bakışları Sana gitmiş ayaklarım durduramamışım Gözlerim seni aramış arka sıralarda Kantin kapısında
Karşına geçip konuşamamışım Yüreğimi kağıtlara anlatmışım Kimse duymamış adını ağzımdan Geceleri sana ağlamışım
Ve sen Kuru bir merhaba getirmişsin bana Aylardır hasret kaldığım dudaklarında Gözlerimden süzülen bu son damla Bu son şiir kalemimde ağlayan Bu yoksul elveda sana.
|
|
|
3 Haziran 2008 Salı
15:48:01
|
|
|
Ne çok gelen ve giden oluyor içimdeki duraktan bilmezsiniz….bilemezsiniz! Günden güne çöküyor; göremezsiniz. Biner gidersiniz. Ve yeni bir yolcu gelir durağa, biraz ürkek, biraz şakın bakınır etrafına, tanımaya çalışır iyice, dinlenir, tahta masaya adını kazır ve o da gider bir gün. Bilmeden aslında sonsuza kadar orada kaldığını.
dogru valllahi
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|