|
Gönderen | Mesaj |
|
28 Mart 2008 Cuma
12:19:06
|
|
|

SONRA SEN GELDİN `Anlamak` kelimesini sözlüklerden çıkartıp elimle dokunacağım kadar somut hale getirdiğin ve yüreğime yerleştirmeme yârdim ettiğin için... `Anlamak` ve `anlaşılmanın` en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve bana da öğrettiğin için... Durum ne olursa olsun, dilinde bu kadar güzel bir `özgürlük` şarkısıyla yaşayabildiğin için... Senin için... ..................... Bu, insanin içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikâyedir! Sonra sen geldin. Yaşayıp gidiyordum... `Yaşayıp gitmek! ` Ne saçma! Bu fiili nedense, hayatimizin sıkıcı olduğunu, bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız. Oysa tam tersi olması gerekmez mi? `Yasamak ve gitmek...` Yaşıyorum, gidiyorum, yol alıyorum. O halde söyle demeliyim: `Yaşıyordum ama gitmiyordum.` veya `Gidiyordum akıp zaman içinde, kaybolmuş vaziyette, ancak yaşamıyordum.` Bir aşk hikâyesine boyanmıştı bütün mevsimlerim Tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de Kışın denize girişimin Kazağımda da aşk kokusu vardı Acıma dokunan ve Nasıl kokacağını şaşıran Yosunlarda da Sonra sen geldin. "Hadi gel, hayato anlayalım ve anlatalım.` dedin. Çok konuştuk bu konuda, çok... Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de hepsi hakkında, bildiğin ne varsa bana vermek. Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek beni nasıl da şaşırtıyordu. `Acı` konusunda çok konakladık... Kanattıkça beni böyle acı Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya Ağlardım Yaralarımdan şiir yapardım Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran. Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum, kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz. Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım. Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım... Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi. Bence, dostlar daima `gülmek` ve `gülümsemek` arasındaki farkı bilirler, bu nedenle onlara arkadaş değil de `dost` deriz zaten. Her sohbette yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle, acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi. İyi hissederdim bir sure. Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından. Ancak sonra yine hüzün... Yüzsüz hüzün... Baktığım yerlerde gözlerim Bazen öyle uzun kalırdı İnanmazsınız ama Baktığım yerler sıkılırdı Sonra sen geldin. Geldin ve: "Hele şu yükünün birazını bana ver." dedin. Şaşırdım çünkü görünüşe göre senin yükünün benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu. Sen anlatırken fark ettim ki içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı. Bu parça, yükün niteliğini ya da niceliğini, yürekte en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten. Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve uzun suredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya. "Bak," dedin `bunlar hayat dostu parçalar. Simdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu. Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gel, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan." Sen geldin Kelimelerini şekere batırarak Sen geldin Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan. Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba. Gecen gün ne gördüm dersiniz? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine! Hikâye bu kadar... Merak edeceksiniz belki, bu değişiklikleri sağlayan dostum kimdi? Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, seksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı. Canımın içi değil İçimin canı olup da Sen Geldin Üstelik Aşk da Değildin .............................. Hoş geldin
|
|
|
Yemliha (ts836668986)
1305
|
|
28 Mart 2008 Cuma
23:06:07
|
|
|
Hemen gitme.. Unutmuşum aşkta söylenenleri. Nasılsın`ı bile bir başkaydı. Hemen gitme. Böyle tenhalaşmışım ya. Durup halini hatrını soruyorum gölgemin. Sanki yüzgöz olmuşum hüzünlerle. Kalbim diyorum ellerim çıkıp geliyor. Kovamıyorum da. Hemen gitme. Sana bir yaprak kadar solgunum desem, rüzgar çeler aklımı. Dallanıp budaklanır içimdeki boşluk. Bahara karın tokluğuna gelen ağaçlar gibi olurum. Hemen gitme bu kente bir sokak daha gelse. Söyle kim arar seni. Kırılır gülümsemelerin bir bir içime düşer ve Bir gülü uyandırıp uygarlığından kırmızlığı ne kadar Kim götürür seni. Ahh neydi ki suçum. Gençliğimi ve terketmelerini kayırmaktan başka. Alıp başını gidiyorsun benden. Hemen gitme. Sana diyorum bir ağlasam, üşüsem derin bir kuyu gibi. Omuzlarından başlayıp yıkılsam önüne. Utanır sevinçlerim insan içine çıkamayan toprak gibi olur. Hemen gitme. Anla beni ben bu yalnızlıkla geçinemem. Geçinemem terkedilmiş bir yürekle. Ama yine de sen sen herşeysin işte. Hayata açılan pencerem. Sevinçlerimi büyüten odalarım. Hemen gitme. Terkedilmiş evler gibi olurum. Hemen gitme..
|
|
|
Yemliha (ts836668986)
1305
|
|
28 Mart 2008 Cuma
23:08:24
|
|
|
|
|
|
Yemliha (ts836668986)
1305
|
|
28 Mart 2008 Cuma
23:08:59
|
|
|
Sanma ki zaman, aşka ilaç gibidir. Zaman; yaprağı çalan, rüzgar gibidir. Yüreğim, çalı basmış toprak gibidir, İster nadasa bırak, ister yak beni.
Çıkar ruhunu, ne kaldı ki geride... Kabusun olur, gündüzün de gecen de... İster başın tacı yap, beni bu halde, İster götür, bit pazarında sat beni...
Dalgalar vurdukça, acıtır kayayı. Kanatır döner, zindan eder dünyayı. Karabasan olur da basar rüyayı, İster hayrına ister şerre yor beni...
Boş ver silmeyi şimdi gözyaşlarımı. Gücün yeterse, kahkahaya boğ beni. Bırak yanaklarımı, dudaklarımı... Gücün var ise yüreğimden öp beni...
|
|
|
Yemliha (ts836668986)
1305
|
|
28 Mart 2008 Cuma
23:09:58
|
|
|
|
|
|
29 Mart 2008 Cumartesi
10:28:43
|
|
|
arkadaşlar yüreğinize elinize sağlık çok teşekkür ederim sizlere
|
|
|
Yemliha (gülbahçeli)
5437
|
|
29 Mart 2008 Cumartesi
23:44:15
|
|
|
seninde diline sağlık mustafa
|
|
|
Yemliha (gülbahçeli)
5437
|
|
29 Mart 2008 Cumartesi
23:46:02
|
|
|
SEVGİ "Sevgi" İSTER Sevdiğine seviyorum demek yetmez, Sevgi önce sevecek yürek ister; Sevginin gittiği yere kadar, Sevgiyle gidebilmeni ister; Sevdiğin bazen anlamasa da seni, Sevgi senden hep anlayış ister; Her gece uykusuz kalsan da, Sevgi rüyalarında da görünmek ister; Sevmenin zorluğunu bilir ama, Sevgi senden hep zor olanı ister; Sevgini anlattıkça sevdiğine sen, Sevgi senden hep zor olanı ister; Sevdiğini kırmaya çekinirken bile, Sevgi hep gönül almanı ister; Sen sevdiğinin özlemini çekerken, Sevgi hasretini çekmeni ister; Sevdiğini aldatmadığını bile bile, Sevgi senden sadakat ister; Sen aptallaştıkça sevgisinden, Sevgi oyuncağı olmanı ister; Sevgi öylesine zordur ki, Gün gelir sevgisine bedel ister...!
|
|
|
Yemliha (gülbahçeli)
5437
|
|
29 Mart 2008 Cumartesi
23:48:50
|
|
|
|
|
|
Yemliha (gülbahçeli)
5437
|
|
29 Mart 2008 Cumartesi
23:50:38
|
|
|
|
|
|
1 Nisan 2008 Salı
04:15:51
|
|
|
Teşekkürler sevgili Mustafa,
iyi bir grup sahibisin kesinlikle
sevgin, saygın, ilgin ve dikkatin sürekliliğin enerjisi oluyor
ayrıca şiirlerinde çok güzel seninde kalemine yüreğine sağlık..
Sevgilerimle...
|
|
|
1 Nisan 2008 Salı
15:23:13
|
|
|
çok tşk ederim yasmin
|
|
|
3 Nisan 2008 Perşembe
14:08:42
|
|
|
OLGUNLASMAK
Artık eskisi gibi her haftasonu birileri ile dısarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran iliskiler, yeni tanısmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya basladım. Iliskilerde tasarrufa gidiyorsun her seyde oldugu gibi ve gereksiz insanlari hayatindan atmak istiyorsun. Yapmacik, inanmadan konusmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konusmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. I stedigime istedigimi deme özgürlügüne sahibim, elestirme hakkını olusturan yasamislık ve yeterli yas faktörü artik bende de var. "Ben demistim" ,"ben bilirim","ben zaten anlamıstım", sendromunda olanlarla arkadasliklari bir kez daha sorguluyorsun. İliskilerini sadelestirmeye baslayinca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. Iyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç oldugunda göçmen kuslar gibi sicaga uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayri düsenler kalıyor. Zamanın ne kadar kıymetli oldugunu ögreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan oldugu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulasabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de ögrendim gide gele. Bos geçen her saniye degerli artık. Daha yapılacak çok sey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana degilim. Gerektiginde "HAYIR" demeyi ögrendim ve bu kelime basta karsındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor. Sevgiye önem vermek gerektigini, zamanı geldiginde elinde sadece sevginin kalacagını biliyorum. Sevgi paylasildıkça olusuyor, olgunlasıyor. Aileme ve seçtigim tüm dostlarıma daha önce göstermedigim sevgi, anlayis ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu oldugu hatırlanıp anılıyor. Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya basladılar. Verecegim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir sey ögrenilmiyor. Yasamıslıgın olusturdugu bir alçakgönüllülükle gülüyorum içimden sadece. Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmis dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylasmalıyım. Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popomun sıgmadıgı düsük bel pantolonlara sıgmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim . Ayıp, günah ya da ne derler korkuları çoktan geride kaldı . Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hosuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken simdi zevk aldıgım mekanlar arasına giriyor. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabilecegim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm olustu. Sonra Sezen`in sarkısındaki gibi anneni daha sık düsünüyorsun ve hatta anlıyorsun. Iste bu yeni alısmaya baslanan ve giderek hosa giden yeni duruma olgunluk deniyor. Yasamıslıgın, görmüslügün, geride kalmıs üflenmis dogum günü mumlarının bir sonucu kendiliginden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk. Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadıgına göre degisiyor bu olgunluk çagına ermek. Inanın bana hayattaki düsüsler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor. Kendi dünyanın küçüklügünü kesfetmek ve buna ragmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor. Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunlugu bulmasını diliyorum. CAN DÜNDAR
|
|
|
|
|
3 Nisan 2008 Perşembe
14:14:10
|
|
|
Sensizliğin adını huzur koydum
"belki ilk zamanlardı, başı sonu görünmez, uçsuz, dipsiz, bir tarifsiz mutluluktu; sonrası bulanık... o zamanlarda da korkardım zaten, her mutluluğun peşinden ille ki bir can acısının köşe başında beklediğini bilecek kadar büyümüştüm, törpülenmiştim, bilenmiştim ya da herneyse işte. ne oldu, nasıl oldu da gözlerimiz yine normal bebeklerine döndü görürken, ilk ne zaman yitirmeye başladı inandırıcılığını vaatler, ne vakit korkutmaya başladı sorular. ne zaman kemirmeye başladı içimi kurtlar ve ilk ne zaman başladım üşümeye,hatırlamıyorum... önemlide değil zaten. avuçlarımdan kayıvermenin korkusu sardı, huzurum bulandı. zaman ne ilaç olabildi bize, ne zehir. ne varlığında tam var olabildin, ne yokluğunda yok!.. bir garip muallakta herşey, zamanını yitirdim. binlerce kemirgen var içimde, delik deşik ediyor, kalbim acıyor. ve hiçbir oyuğun yeri dolmuyor. sorular beynimde, uçuşuyor. ya gidersen, ya kalırsam yine sensiz, ya gitmezsen ve ben gitmeni cok istersem, ya gittiğinde dayanamazsak yine, ya ölümler birleştirirse bizi tekrar, kalımlar zincirlerse... ya.. ya..... yok, en sevdiğimi yitirdim sende, huzurum benden gideli asırlar olmuş gibi... gittin.. farkı bile kalmamış öncekilerden. benim gidişlerimi ise sen hiç bilmedin... gittin, ve mutsuzluğumun hediyesi huzurum şimdi. korkularım yok, tedirginliklerim, içimi yiyen kemirgenlerim, kendimi çiğneyişlerim, güçsüzlüklerim. sen yoksun; fareli köyün kavalcısı misali hepsini takıp peşine gittin yine biletini açık kestirip. dönüp dönmeyeceğin, kalıp kalmayacağınsa belirsiz. bense gidenlerin yerine dinginliği, bilinmezliğin yerine ümitleri koydum, ceplerimde küçük küçük huzurlar biriktiriyorum..."
|
|
|
|
|
3 Nisan 2008 Perşembe
14:25:25
|
|
|
Canıımm, bitanesin, ne güzel oldu bak..
ellerine sağlıııkkk...
|
|
|
3 Nisan 2008 Perşembe
14:26:03
|
|
|
Gençken de severiz elbette. Aşık oluruz,tutuluruz birilerine. Ama gerçekten sevmeyi öğrenmek ciddi bir iştir ve zaman ister. Olgunlaşmamız, hayatı, kendimizi ve karşı cinsi tanımak gerekir, ölesiye değil, adam gibi sevmek için. Kadınlar genellikle otuzlarında, erkekler ise kırklarında keşfederler gerçek sevgiyi. Ve anlarız ki sevmek, sevileni olduğu gibi kabul etmek demektir. Anlarız ki, sevilenin sevdiği her şey bizim için de sevilesidir. Anlarız ki, sevdiğinizle kesin olarak dost da olmamız gerekirmiş. Anlarız ki, sevdiğimizin özgürlüğüne, yalnızlıklarına saygı göstermemiz gerekirmiş. Anlarız ki, sevdiğiniz insanın kişiliğine yönelik eleştirilerden kaçınmamız gerekirmiş. Anlarız ki, en kısa yoluymuş sevileni değiştirmeye kalkmak. Anlarız ki, sevdiğimiz de karşılıksız sevmemiz gerekirmiş . Anlarız ki, birbirimize içten gelen bir saygı duymamız gerekirmiş. Anlarız ki, en zor anlarımız da bile hep yanı başımız da olan insan sevilirmiş yürekten. Anlarız ki, birbirimize kendimizi olduğumuz gibi anlatmakla besleyip ,çoğaltabiliriz sevgimizi. Anlarız ki, tartışmalarımız her zaman aramızda ki sorunları çözmeye yönelik olmalıymış. Anlarız ki, anlamsız kıskançlıklarla sevgimizi boğmamalıymışız. Anlarız ki, hayatımıza sevgimize burunlarını sokanların o burunlarını kırıp ellerine vermeliymişiz. Anlarız ki, insan bağımlısı olmak değilmiş sevmek.. Ve anlarız ki, sevmeyi öğrenmek yıllarını alırmış insanın..
|
|
|
3 Nisan 2008 Perşembe
14:33:32
|
|
|
BEN GEÇERKEN SAHİLDEN SESSİİZCEEE
GEMİLER KALKAR YÜREĞİMDEN GİZLİCE

|
|
|
3 Nisan 2008 Perşembe
14:40:33
|
|
|
kızlar harikasınız
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|