sevgi diyarı > Mesaj Panosu > EĞER YÜREĞİNDEYSEM SİL GÖZYAŞLARIMI..

EĞER YÜREĞİNDEYSEM SİL GÖZYAŞLARIMI..


GönderenMesaj

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 17:50:37
Evlilik Üzerine..

Bir baba evlenmek üzere olan ogluna tavsiyelerde bulunuyormus. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demis. Mutfagi ve yemek yapmayi bilmeyen delikanli "Olur" demis çekine çekine...

Baba, ocaga ayni büyüklükte üç kap koymus, hepsini suyla doldurup üçünün de altini yakmis. "Simdi. Istedigim her seyden iki tane vereceksin bana" demis ogluna. Sirasiyla havuç, yumurta ve kavrulmamis kahve çekirdegi istemis... Oglu hepsinden ikiser tane vermis babasina.

Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayi ikinci kaba ve iki kavrulmamis kahve çekirdegini üçüncü kaba koymus. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmis. Daha sonra kaplari indirip yemek masasina buyur etmis oglunu. Yemek masasinda üç tabak duruyormus. Kaplarda kaynayan havuçlari, yumurtalari ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerlestirmis. Sonra ogluna dönüp sormus: "Ne görüyorsun?" Oglu düsünürken açiklamaya baslamis. "Havuçlar haslandikça aslini kaybedip yumusamis. Yumurtalar görünüste bastaki gibi sert duruyorlar ama içleri katilasmis. Kahve taneleri ise oldugu gibi duruyor, basta neyseler sonunda da öyleler..."

Sonra asil tavsiyesine sira gelmis: "Evlilikte ask ve sefkat birlikte olmalidir. Asksiz bir evlilikte her iki es de su gördügün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Sefkatsiz bir evlilikte ise esler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, su gördügün yumurtalar gibi içten içe katilasirlar, Birbirlerinden uzaklasirlar. Askin da sefkatin de oldugu bir evlilikte ise, sartlar ne olursa olsun, esler tipki su kahve taneleri gibi, birbirlerinin yaninda kalirlar, kisiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatilmaya hazir olmalari gibi, onlar da birbirleriyle bas basa uzun yillar geçirmeye isteklidirler." Oglu aldigi bu dersten tatmin olmusa benziyordu.

"Asil ders bu degil!" dedi baba. Oglunun elinden tuttu, ocagin üzerinde biraktigi kaplarin içinde kalan sulari gösterdi. "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... Ikisinde de bir tat yok." Kahve çekirdeklerini çikardigi kaptaki suyu yavasça bir fincana bosaltti. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincani ogluna uzatti."Içmek istersin herhalde!" dedi.

Oglu kahvesini yudumlarken konusmasini sürdürdü: "Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eslerin paylastigi yuva da iste böyle olur. Mis gibi. Temiz ve huzur verici. Baska herkesin fincanina koyup yudumlayacagi taze kahve gibi... Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine askla ve sefkatle davranarak hayata kendi tatlarini, kokularini ve renklerini katmayi basarirlar."

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:01:07

valla ikinciyi alırsak eve almazlar gül evlilik falan deme

 

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:07:42
tamam demedim ben evlenecek olan varsa aramızda onlara hitaben yazdım yazıyı.

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:09:10
şaka şaka gül tşkler

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:12:19
rica ederim ne demek

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:23:20

 

Eğer yüreğindeysem sil gözyaşlarımı..

 

Sevgili Gül, ne kadar güzel yazılar derlemişsin,

aldık nasiplendik teşekkürler bizden sana,

eline kalemine yüreğine sağlık diyorum..

Sevgilerimlee..

 

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:25:05
Savaşın en kanlı günlerinden biri...

Asker,en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üstünde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve:
-Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?
-Delirdin mi? der gibi baktı teğmen... Gitmeye değer mi?

Arkadaşın delik deşik olmuş... Büyük olasılıkla Ölmüştür bile... Kendi hayatını tehlikeye atmaya değmez...
Asker ısrara etti ve teğmen ona "peki" dedi..."Git o zaman"
İnanılması güç bir mucize...

Asker o ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü...

Birlikte siperin içine yuvarlandılar...
Teğmen kanlar içindeki askeri muayene etti... Ve arkadaşına döndü:
-Sana hayatını tehlikeye atmana değmez demiştim, arkadaşın çoktan ölmüş...
-Değdi teğmenim... dedi asker
-Nasıl değdi?... dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?
-Gene de değdi komutanım...

Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağ idi... Onun son sözlerini duymak dünyaya bedeldi benim için...

VE ARKADAŞININ SON SÖZLERİNİ HIÇKIRARAK TEKRARLADI...:
-MEHMET!... GELECEĞİNİ BİLİYORDUM!... demişti arkadaşı...
Geleceğini biliyordum...

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:29:19
teşekkür ederim yasmin sevgiler benden

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:36:15
Günün birinde kalbime doğarsan eğer, tüm güneşlerinle, tüm yıldızlarınla ve tüm şafaklarınla doğ sevgili. Eğer eksik doğarsan içimde, bil ki, yarım kalırım ben...

Zaten tüm korkular yarım kalmalara dair değil midir? Hep kaçtığımız, kendimizi sakındığımız o en büyük kabus. Yarım kalan aşklar genelde yitip giden aşklardan daha kötü koyar adama. Yarım kalmışlık, bir tür havada kalmışlık, bir şaşkınlık saklar içinde. Hazır olamayış vardır... Ölüm acısı gibi sarsar ani bitişler, eğer hazır değilse taraflardan biri böyle bir şeye.

Aşkın tarifini en iyi kadınlar yapar diye düşünüyorum. Onlar bilirler böyle bir deneyimin tam kıvamındaki tadını anlatacak reçeteyi. Evet, iddia ediyorum, en iyi kadınlar bilir bunu... Çünkü doğum yapmaya benzer aşk. Sancılıdır ama sancılı olduğu kadar da umutla doludur, sevinçle doludur. Yeni bir kalbe tüm güneşlerle doğmak, tüm yıldızlarla doğmak, tüm şafaklarla doğmaktır doğum yapmak.

Bir de doğarken ölen bebekler vardır. Dışarıda olanların tesellisi fayda etmez pek... `Olacağı varmış... Ya daha sonra olsaydı? Ya sen iyice alıştıktan sonra kaybetseydin? ...` İşte, böyle şeyler söylerler yüreği elinde kalmış anneciklere... Oysa düşünmez hiç kimse acısını, bilemezler ne demek olduğunu yarıda kalmışlığın...

Kalbimizi açarken de böyle sancılar çekeriz genelde. Korkarız, çok korkarız en başta. Bunun adı kimi zaman deneyim, kimi zamansa ilktir. Her koşulda korkarız o açılıştan. Ve tam sancılı dönemi aşıp aşkın kucağına atılmaya hazır olduğumuz anda... İşte tam da böyle bir yarıda kalmışlıktır yaşanan...

Günün şu erken saatlerinde bu konu aklıma nereden geldi bilmiyorum. Oysa ne kadar hoş bir şiirdi beni dün gece uykumda ağırlayan...

Kağıttan bir ev yapsak
Koysak çimlerin üstüne
Rüzgar gelse, uçursa
Olsak biz de içinde...
Uçsak...
Estiği yere kadar
Maviden kopan beyaz olsak
Ve yağmur olsak, yağsak...
Damla, damla

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:45:11
Eğer, herkes soğukkanlılığını kaybedip seni suçladığı zaman, sen
soğukkanlılığını koruyabilirsen;

Eğer, herkes senden şüphelendiği halde onların bu şüphesini müsamaha ile
karşılayabilirsen;

Eğer bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan;

Yahut iftiraya uğrar da, iftira ile mukabele de bulunmazsan;

Ve aynı zaman da ne çok uysal olup ne de çok akıllıca bir tavırla
konuşmazsan;

Eğer düşünebildiğin halde düşüncelerin kölesi olmazsan;
Eğer felaket ve saadetle yüzleşebilir ve bu iki sahtekarı aynı surette
karşılayabilirsen;

Eğer hayatını vakfettiğin şeylerin yıkılışını seyredebilir ve eğilip kırık
aletlerle onu tekrar kurabilirsen;

Eğer iş işten geçtikten sonra kalbini, sinirlerini ve vücudunu tekrar tam
faaliyetle seferber edebilip gayene ulaşmaya çalışabilirsen;

Ve sana “dayan!” iradenden başka hiçbir şeyin kalmadığı zaman dişini
sıkmasını bilirsen;

Eğer halk tabakasıyla konuştuğun halde faziletlerini koruyabilirsen;

Yahut krallarla dolaştığın halde gururlanıp benliğinden kaybetmezsen;

Eğer ne sevdiğin dostlarının, ne de düşmanlarının sözleri seni incitmezse;

Eğer herkesi sayabilir fakat kimseye fazla bağlanmamayı bilirsen;

Eğer her dakikanın altmış saniyesini doldurabilirsen;
O zaman artık adam olduğunu düşünebilirsin oğul...

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:46:59
Mutlu olmak zor mu ?
Nefes almak bir mutluluk değil mi?
Hemen bence gerekli mutluluk şartlarını verelim;
1- Asla demeyiniz [ asla asla demeyiniz :)] !
2- ``ama`` ve ``fakat`` demeyiniz!
3- ``farketmez`` derseniz yalan söylemiş olursunuz,her şey fark eder.
4- Hiç bir cümlenizin fiili `` mış,miş ``veya ``lar,ler ``veya ``mişler,mışlar``veya ``larmış,lermiş`` le bitmesin,
bunlar sizin bilmediğiniz ve görmediğiniz ,başkasının anlattığı eylemledir ve bunlara göre hareket hem size hem karşınızdakine zarar verir.
5- Başkasının yerine düşünmeyin !!
6- Başkasının yerine karar vermeyin !!
7- Bencilce yaşayın,zaten insan bencildir ve kendisi için yaşar,aksini söyleyip veya düşünüp kendinizi kandırmayın,böylece kim olduğunuzu ve nerede olduğunuzu bilirsiniz. Başkalarına daha az zarar vermiş olursunuz.
8- Pozitif düşünce ile yaklaşın konulara (yapacağım,başaracağım gibi), ama bu Pollyanna`cılık olmasın
9- Asla vazgeçmeyin
10- Geçmişi yargılamayın, bir şey kazanamazsınız sadece tecrübe olarak faydalanın ve mutsuzsanız tekrar etmeyin !
11- Mutlu olmak ve ilerlemek için yaşanan şeyleri tekrar yaşamayın,yaşanmışlardan faydalanın (ateşin el yaktığını öğrenmek için elinizi ateşe sokmaya gerek yok,etrafınıza bakmak ve okumak yeterlidir)
12- Kendinize ve etrafınızdakilere - insanlara güvenin onları sevin!
13- Genelleme yapmayınız! (bütün erkeler veya kadınlar gibi)
14- Siz hissetiğinizi yaşayın ,varsın dünya beğenmesin siz beğeniyorsanız yeterlidir.
15- Bir anı yaşamak için yıllar harcamak başarısızlıktır, başarı bir anda yılları yaşayabilmektir.
16- Ben hep veriyorum, almıyorum demeyin,sadece verirseniz,vermeyi bilmediğinizden o hiç bir yere gitmez.
Almasını bilmeyen veremez, vermesini bilmeyen alamaz, ağlamasını bilmeyen gerçekten gülemez, üzülmesini bilmeyen sevinemez.Her şeyin dengesi vardır.
17- Ve karar verin,şu an sizinde yeni bir hayata başlama anınız olsun !!
Çok mu zor bunları uygulamak,bakın bunları yazın ve uygulayın hayatınızın hemen değiştiğini göreceksiniz.
Hayat çok güzel,yaşamasını bilini

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 18:56:33
Çok güzel,parlak kırmızı renkleri vardır gelinciğin.Kırlarda yetişir.Kimselere ihtiyaç duymadan kendi kendini büyütür.İnsan emeğinin hemen hemen sıfır olduğu yerlerde bile boy gösterir.
Bir özelliği daha vardır gelinciğin.Sıkı sıkıya bağlı olduğu toprak ananın bağrından koparıldığı anda o parlak kırmızı rengi hemen solmaya başlar.Boynunu büker,kokusunu kaybederek intihar eder.Siz koparıp onu elinize alarak sahip olmaya kalktığınız anda anlarsın böylece.O artık gelincik değildir.Ölmüştür.Ve kendisi değildir.Sizindir ama hiç birşeydir artık....
Sevdiğimiz insanlara da aynısını yapıyoruz ne yazık ki.
Sevdiklerimizi bütün özelliklerinden,onu kendisi yapan ne varsa arındırmaya çalışıyoruz.Sevdiklerimizi toprak ananın bağrından koparmaya çalışıyoruz.Sadece bizim olmasını istediğimiz için köklerini yok ediyoruz.Bizim farkına vardığımız ve onu kendisi yapan ne varsa bir ağacı budar gibi buduyoruz,başkalarıda farkına varmasın diye
Ve baktıkça dehşete kapılıyor, ``Bu insanla bir zamanlar benim sevdiğim insan arasında hiçbir banzerlik yok``diye dövünüyoruz sonra.Ve bir zamanlar sevdiğimiz insanı terk ediyoruz.Ve ona ikinci darbeyi indiriyoruz.Sevmediğimiz halde kandırdıktan sonra,bir de değişime zorlayıp terk ettiğimiz için .........

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
28 Haziran 2008 Cumartesi 19:03:42

Ufacık gemiler yaparız biz hayallerimizi, düşlerimizi,
Dertlerimizi taşısın diye.
Kâğıttan gemiler yaparız ve usulca bırakırız içine yüreğimizi.
Kâğıt gemilere teslim ederiz biz yaşamlarımızı.
Kaleler yaparız, yürek kovamızdaki kumları umutlarımızla ıslatarak.
Bazen kocaman, bazen küçücük kaleler yaparız,
Yani başında duran uçsuz bucaksız denize,
Amansız dalgalara meydan okurcasına.
Bazılarımız saklar kâğıttan gemilerini, suya sokmaz.
Batar diye içine bir şey koyamaz korkar.
Diğerleri kumdan kale yapanlara güler
"ne diye ugrasiyorsun"nasil olsa bir dalgada yıkılacak,
Belki de bir ayak darbesiyle.
Kimileri cesaret eder sonunda bir kâğıttan gemi yapmaya
Bir kale inşa etmeye.
Ama onlara bütün hayatini, hayallerini, rüyalarını yüklediğini sanır.
Ve su değip de dağılınca veya acımasız bir ayak basınca kalesine,
Bir daha affedemez, ne ayağı, ne suyu, ne kendisini...
 

Bunu nasıl yapabildim, o kadar hayali, rüyayı, umudu,
Öpücüğü bu gemiye ben nasıl koyabildim;
Alçak, nasıl bastın o özene bezene yaptığım kaleme der.
Bir daha ne gemi yapar, ne kale.
Batan hayallerinin acısı ve kendine karsı öfkesi arasında bir yerlerde kaybettiği yaşamını arayıp durur.
Ararken bir başkasının kalesini yapmakta olduğunu görünce bazen kendini tutamaz, içeride saklı tuttuğu öfkesi ile basıverir üstüne, yıkar o kaleyi de.
Ama öfke susmaz, yarası daha bir kotu acır.
Bazılarımız ise bu sırada devamlı gemi yaparız.
Kovalarımızı doldururuz kumlarla.
Pamuk ipliğine bağlı yaşamımızda ne kadar çok gemi yapabileceğimizi merak ederiz biz.
Ve her yaptığımız yeni gemiye daha fazla öpücük,
Daha fazla hayal, umut, neşe, yasam doldurmaya çalışırız.
Bunu yapınca daha fazla korkunun da bizi beklediğini bilerek.
Öğrenmişizdir bir kere, gemiler batabilir ama
Öpücükler bitmez bizde!
Hayallerimizin geldiği yerden daha coook hayal çıkar,
Kimse bizi yasamamaya ikna edemez, henüz nefes alırken.
Kumdan kalelerimizi daha yüksek ve görkemli yaparız bir dahaki sefere, kâğıttan gemilerimize daha da çok öpücük koyarız.
Daha bir coook gemi yaparız, çok şükür...

 

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 19:07:13
Daha bir coook gemi yaparız, çok şükür...

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 19:08:51
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Her şeye rağmen, şanslı biriyim ben!

Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime...
Hiç kaybetmediğimden değil birini...
Çok yandım ciğerimden; baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret... Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar... Bir daha asla dolduramadım.
Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.

Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler....
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!

Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun; kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın...
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.

Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!

On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.

Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin...
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!

Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım... Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.
Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!
İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.

Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!
Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!

Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.
Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak...

Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan...
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden....
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek!

Sadece,
Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek!

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
28 Haziran 2008 Cumartesi 19:14:30

 



Sadece,
Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek!


 

 

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
28 Haziran 2008 Cumartesi 19:15:23
Aşk cesaret ister. Esaretten nefret eder. Özgür olmalıdır; olabildiğince kendi olmalıdır, bulabildiğince kendini bulmalıdır. Yardım değil birlik gerektirir. Acıma değil, şefkattir sağlam olanının temelinde yatan. Elmayla armut toplanamaz gibi görünse de; aşkı bilen toplar, çarpar. Çıkarma ve bölme işlemleri aşkı mahveder. Aşk yoluna çıkan, vezirliği de rezilliği de göze alır. Çöl sıcağından daha sıcaktır, soğuğa dayanmaz aşk. Her gün milyon kere kalp krizidir. Mide krampına döndüğünde sonu yaklaşmıştır.

Aşk cesaret ister. İki katınız büyüklüğünde biriyle düelloyu göze almayı gerektirebilir. Topla tüfekle alakası yoktur düellonun, adam gibi aşık olabilmektir en büyük silah. Boyunuz posunuz değil yüreğinizdir önemli olan. Yüreği büyük olan kazanır. Parayla pulla alakası yoktur pek ama, tembellikten nefret eder. Emek ister, yemek ikinci plandadır.

Aşk cesaret ister. Pat diye çıkar ağızdan "Seni Seviyorum", gerisi meçhuldür. Sevilmek önemli değildir o an, sevmenin hazzı yaşanmalıdır. Tutkulu olanlar kazanır, tutuklu olanlar kaybeder. Bakışlarda samimiyet, konuşmada açıklık gerektirir. Büyülüdür kendine çeker. Sihirli yıldızlar sahneler görmeyi bilene; bir yıldız kayar, dilek tutulur. Sigara gibidir bağımlılık yapar, kolay kolay da bırakılmaz. Hiçbir yasayla, hiçbir kanun maddesiyle sınırlandırılamaz. Akar su gibidir; çağlar gider, bendini aşmaya çalışır, kurulacak tüm barajlar yıkılmaya mahkumdur. Hiçbir ansiklopedide, hiçbir sözlükte alt maddeleri geçmez. Üstüne milyonlarca yazı, şiir, hikaye, roman yazılmıştır; psikolojik, sosyolojik, felsefi yayınlar çıkarılmıştır da henüz çözülebilmiş bir tarafı yoktur. Bir bilinmezdir, kendini iyi gizler.

Aşk cesaret ister. Karanlığı sever, bir mum ışığıdır ideal olan. Bir mum ışığından bir yangına dönüşmesi an meselesidir ve büyük şehir itfaiyesi bile söndüremez bu ateşi. Bir melodi eşliğinde yaşanır, her aşkın bir şarkısı vardır özel. Bağlantıları yıkar. En tutsak kişi bile tüm zincirlerini unutur. Farkına vardığında, koparabilecek güçtedir en kalın kelepçeleri bile.

Aşk cesaret ister. Ana, baba, dayı, amca dinlemez. Torpili olmaz. Rüşvet geçmez. Eros`u yakından tanıyor olmak bir avantaj sağlamaz. Yüz metre önce de başlanılsa sonuncu gelmek, ya da geç başlayıp birinci olmak gibi sonuçlar çıkabilir. Yüz metre koşusu gibi başlanır, sevgi ve saygıyla bir maratona dönüşebilir.

Aşk cesaret ister. İlk dansın ortasında pantolonun yırtılması veya topuğun kırılması hedefi bulan aşkların geleceğinde birer anı olarak anlatılır. Pastadan çıkan dansöz gibidir, ne olduğunu anlamadan girer hayatına neşe katar oryantal bir edayla. Altıncı duyunun farkına varır insan. Aşktır altıncı duyu, az kullanılır ama vardır.

Aşk cesaret ister. Sırılsıklam olmaktır yağmurun altında koşarken dar bir patikada sevdiğinin kollarına. Ne kadar hızlı koşarsan o kadar çok ıslanırsın. Kaygan bir zemindir; arabeskleştirdiğin, gerçeklerden uzaklaştırdığın sürece ayağın kayar kafan gözün yarılır. Düz olmalıdır dümdüz, o seni dümdüz etmeden sen kendini düzgün sunmalısındır kollarına.

Aşk cesaret ister. Üzerine ahkam kesmek zordur. Aşka aşık olanlar uğraşır. Tehlikeli iştir. Aşık olan bilir. Oturur yazar. Yazmak da yaşamak da cesaret ister...

Abdullah (candaş)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2062
29 Haziran 2008 Pazar 02:34:51
Cesaret de yetmiyor be gül bazen

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
29 Haziran 2008 Pazar 19:25:14

evet yetmediği anlarda oluyor hayattda

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
29 Haziran 2008 Pazar 19:26:43

Sayfa:1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9İlk sayfa « Geri · İleri » Son sayfa