sevgi diyarı > Mesaj Panosu > ** KENDİMİZİ GERÇEKLEŞTİRMENİN NERESİNDEYİZ?**

** KENDİMİZİ GERÇEKLEŞTİRMENİN NERESİNDEYİZ?**


GönderenMesaj

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
3 Haziran 2008 Salı 19:36:26
Özgürlüğe kendimizi bir boşluğa bırakır gibi bırakma dürtüsü, bizim özgürlüğümüzün bir başkasının esaretine yol açacağının tedirginliğiyle kuşatılmışken biz özgür olabilir miyiz sorusu büyüyor içimizde. Geçmişe olan borcumuz geleceği yaratma gücümüzü zayıflatıyor. Alışkanlıklarımız heyecanlarımızla boğuşuyor.

Kendi kendimizle savaşıp, cevaplarını bilmediğimiz sorularla allak bullak oluyoruz.
yasminden alıntı

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
4 Haziran 2008 Çarşamba 02:15:11

Sevgili Yiğit,
tamda prestij bölümleri yakalarsın bilirim,
kalemine sağlık..

Sevgilerimle..



Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
4 Haziran 2008 Çarşamba 12:50:21
benim abloşuö var yasmin .üzüm üzüme bakarak kararır abloş

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
4 Haziran 2008 Çarşamba 21:40:27

Şimdi sen bana kara üzüm mü didin yanee?.....!!!!!!!

ane..


Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
4 Haziran 2008 Çarşamba 21:41:12

Kendimi ne zaman işe yaramaz ve aciz hissetsem, aynı hisleri hissettiğim bir anda, eski bir dostun uzun zaman önce söyledikleri gelir aklıma...
Yüzümü kocaman bir gülümseme sarar..

Bana: "Kendini her aciz ve işe yaramaz hissetiğinde parmağının ucuna bak," demişti...
O sıra o kadar üzgün ve duygularımın içinde o denli kaybolmuştum ki, kendi sesimi bile tanıyamaz bir halde, çok kısık bir ses tonu ile "Neden?" demiştim...
"Çünkü o parmak izlerinden bu yeryüzünde başka hiç kimsede yok," demiş ve eklemişti.
"Sen özelsin.
İnanmazsan parmaklarının ucuna bak."

Birden sanki dirilmiştim. Evet, ben özeldim...

Herkes aslında özeldir.
Ama beni o günden sonra diğerlerinden ayıran tek ayırt edici özelliğim
-kendimin özel olduğumun- farkında olmamdı...

Hala karamsarlığa düştüğümde, bazen umutsuzluklarla boğuştuğumda o dostumu hatırlar ve parmağımın ucuna,
yüzümde büyük bir gülümseme ile bakar ve kendi kendime:
"Sen özelsin. Bunların hepsini atlatırsın," derim.

Yine aynı dostum bir karar aşamasında olduğum bir gün bana şöyle demişti,
"Önce ne istediğini iyi belirle," ve eklemişti,
"Sonra o istediğine ulaşmak için ne gerekiyorsa yap!"

Sonra da elini tam üç kez gözlerimin önünde çırpmış ve bana
"Ne oldu şimdi?" diye sormuştu.
Ben de anlamsız bakışlar ile cevap vermiştim.
"Ne oldu?"
"Üç saniye hayatından uçtu gitti ve hiç birşey o üç saniyeyi geri getiremez," demişti...

Ve eklemişti
"Hayatı istediklerine ulaşmak için harca,
bir gün arkana dönüp baktığında uçup giden o saniyelerin bomboş bir ömür haline geldiğini görmek istemiyorsan tabii!"

Farkındasınız değil mi?
Hayatlarımız saniye, dakika, saat dilimlerine bölünmüş, akıp gidiyor.
Ve biz akan bir saliseyi bile geri dönüp tekrar yaşayamıyoruz.
Onları geri getiremiyoruz.

Aynaya baktığımızda her gün yeni bir beyaz saç telini ve yüzümüzde acımasızca akıp giden dakikaların izini,
birer kırışıklık olarak seyrediyoruz.

Peki biz hayattan ne bekliyoruz?
Beklentilerimiz için varımız yoğumuz ile için savaşıyor muyuz, zaman denen acımasiz düşmanla?

Oysa parmaklarınızın ucuna bakın bir kez.
Sonra da parmaklarınızı üç kez şıklatın.
Orada gördüğünüz parmak izleri sizden başka kimsede yok ve
parmaklarınızın ucundan çıkan o ses hayatınızın bomboş geçmiş üç saniyesi oldu,
geçti gitti işte...

Siz özelsiniz, siz yeryüzünde teksiniz...

O zaman hayattan beklediklerimiz de bize layık olmalı,
özel olmalı, ulaşılması için savaşa değer olmalı.

Zaman denen canavar galip gelmeden, biz hayattan beklentilerimize ulaşmalıyız ki,
Geçip giden zamana rağmen,
geriye dönüp baktığımızda kucak dolusu mutluluk ve beklentilere ulaşmanın hazzı ile
zaman zaman yüzümüzde kocaman bir gülümse ile nanik yapabilelim...

Ellerinizi üç kez çırpın, hayattan üç saniyeniz silinip gitti işte...

Bugün özel bir insan olan kendiniz için ne yaptınız?

Beklentileriz için bir uğraş, savaş verdiniz mi?
Yoksa zamanın sizi yenmesine seyirci mi kaldınız?
Mesela özel eski bir dostu aradınız mı bugün?
Bu kısa ama çok anlamlı hayat derslerini veren dostumu kaç zamandır aramadığımı düşündüm tüm bunları yazarken...
Yerimden kalktım, Internet’ten çıktım ve telefon ile o dostumu aradım.
Çok mutlu oldu...
"Ne zamandır sesini duymamıştım, hangi dağda kurt öldü?" dedi.
Ben de "Özel birini aramak istedim, aklıma sen geldin," dedim ve sonra ekledim:
"Ve ellerimi üç kez çırptım, geçen zamanı geri getiremediğimi görünce belki de seni arayacak başka bir üç saniyem olmayacak,
şu anda aramazsam deyip, yazdığım yazıyı yarıda bırakıp seni aradım," dedim.
Çok mutlu oldu. Bir dostun mutluluğu ile ben de mutlu oldum.
Dostumla telefon konuşmamı bitirip klavyenin önüne oturduğumda yüzümde kocaman bir gülümseme vardı.

Özel birini arayıp, dakikaları geri getiremeyeceğim bir hayat içinde
istediğim bir şeyi yapmanın huzuru ile yani mutlu bir yürekle tekrar yazmaya başladım.
Ve zaman denen sinsi düşmana bir nanik yaptım.

Acımasızca akıp gidiyorsun, ama ben seni hissediyorum ve istediğim hiç birşeyi ertelemiyorum
ve istediklerimi elde etmek için hayatla savaşıyorum der gibi mutlu idim.

Siz hala ne duruyorsunuz?
Koşun telefona, bir dostu arayın.
Birine e-mail atın. Onu sevdiğinizi hissettirin.
Onun mutluluğu ile mutlu olun.
Ellerinizi üç kez çırpın ve düşünün hayatınızdan üç saniye boş bir sayfa gibi koptu gitti işte.
Oysa siz özelsiniz ve size layık bir hayatı hak ediyorsunuz.
Size layık mutlulukları hak ettiğiniz gibi.
Bana Inanmazsanız parmaklarınızın ucuna bakın.



BAHAR GÜLDE , AŞK GÖNÜLDE ,
SEVGİ DİLDE , VEFA DOSTTA GÜZELDİR.
SAYGI İLE SEVGİNİN,
MUTLULUKLA SEVİNCİN,
HOŞGÖRÜ İLE ANLAYIŞIN BULUŞTUĞU
GÜZEL İNSANLAR

Ellerinizi üç kez çırpın ve düşünün hayatınızdan üç saniye boş bir sayfa gibi koptu gitti işte.

Oysa siz özelsiniz ve size layık bir hayatı hak ediyorsunuz.

Size layık mutlulukları hak ettiğiniz gibi.

Bana Inanmazsanız parmaklarınızın ucuna bakın.
Çünkü o parmak izlerinden bu yeryüzünde başka hiç kimsede yok.

Siz özelsiniz, siz yeryüzünde teksiniz...

Bugün özel bir insan olan kendiniz için ne yaptınız?



Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
5 Haziran 2008 Perşembe 18:11:44
güzel bir paylaşım

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
5 Haziran 2008 Perşembe 18:21:46
rica ederim efendim

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
28 Haziran 2008 Cumartesi 19:47:44

 

Sevgi..

Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir, gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi değer  vermesini bilmektir.
Sevgi yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, var olmaktan kıvanç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, bütün yapay ayırımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
29 Haziran 2008 Pazar 05:07:01

 

.... sözümüz bizde. özümüz gizde mahpus. kaldık ayakta. biz ruhumuz üşüyerek yaşadık ...
 
İlk söylediğimiz aynı zamanda son sözümüz de olsun.
 
İnsanlığı bilir insan severiz, bize taş atana biz gül veririz

Bizim sözümüz doğruya doğru, yönümüz her zaman insana doğru

Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.

 

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
29 Haziran 2008 Pazar 23:17:47

 

 

ÖĞRENEN KİŞİ

Önce kumun üzerine kurdum, sonra kayanın.
Hiçbir şeyin üzerine kurmadım artık
çökünce kaya.
Sonra yeniden kurdum sık sık
kum ve kayanın üzerine.
Öğrenmiştim ama.


Kendilerine güvenip de mektubu verdiklerim
çöpe attılar onu.
Ama hiç önemsemediklerim
bulup geri getirdiler bana.
Öğrendim böylece.


Yapılmadı buyurduklarım.
Gelince gördüm ki
yanlışmış.
Yapılmıştı doğru olan.
Bir şey öğrendim bundan da.


Eski yaralar acır
soğuklarda.
Ben sık sık şöyle derim ama:
Yalnız mezarın hiçbir şeyi olmayacak
bana öğretecek.


Bertolt BRECHT






Abdullah (candaş)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2062
30 Haziran 2008 Pazartesi 11:36:51

Avare Çığlıklar







Avare çığlıklar buluşturdu,
Sessiz gölgeler izledi bizi...

Yangınlarda sürdü hep hasretim,
Hayallerde oldu hep kavuşmalar,
Anladım sende oldu hep yanlışlar,
Eskisi gibi olmadı hiçbir şey,
Vurdukça vurdu amansız yalanlar,
Sustukta sustu dudakların,
Tesadüfler söyletti,
Sensizlikler terletti,
Ve bu beni o masumluğun kirletti.

Sarmaş dolaş oldu yalanlarla çaresizliğim,
Ne olursa olsun son bulsun sefilliğim,
Senli günler aldattı,
Demek sensiz günlerde bir masaldı,
Gülüyorum şimdi bu halime,
Meğer bu gönül senle ne kadar da saftı.

Sen gittikten sonra,
Bilirmisin,
O sözlerin,
Bu bedeni nasıl yaktıkça yaktı.
Ve nasıl yıktıkça yıktı...

Abdullah (candaş)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2062
30 Haziran 2008 Pazartesi 12:28:06
Nasılsın Elvan?

Abdullah (candaş)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2062
30 Haziran 2008 Pazartesi 13:39:23
Teşekkürler Elvan.Bende iyiyim.

Yiğit (ts1112511870)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
307
1 Temmuz 2008 Salı 18:38:22

suskunum sana

 Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde

Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum

Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum

Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle GÜZELLİKLERE de
Böyle suskunluklara da LANET olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler KAHROLSUN

 

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
30 Temmuz 2008 Çarşamba 00:08:00
BİREYİN SÜREKLİ KENDİNİ YENİLEMESİNDE
İZLEYECEĞİ YOLLAR
1.      Kendini tanımada ilgili kaynaklardan yararlanma
2.      Yaşam boyu öğrenmede görsel, işitsel kaynaklardan yararlanma
3.      Başarıya ulaşmada disiplinli çalışmayı alışkanlık haline getirme
4.      Mantık yürütmede doğru düşünceyi kavrayacağı kaynakları seçme
5.      Problem çözmede felsefi bilgilerden yararlanma
6.      Estetik duyarlığın gelişmesinde doğayı araştırma
7.      Vicdan ve dürüstlük kavramlarını doğru yorumlama
8.      İlgi alanlarına göre mesleki bilgi ve deneyim kazanma
9.      Dersin ve toplumun amaçları arasında bütünlük sağlayarak doğru davranışlar geliştirme
10.  Görgü kurallarına uygun alışkanlıklar kazanma
11.  İyilik, kötülük, güzellik, çirkinlik kavramlarını doğru yorumlama
12.  Konuları; olayları araştırarak sonuca ulaşma
13.  Toplumun adet ve geleneklerini kavrayarak geleceği yorumlama
14.  Karşılaşılan problemin çözülmesinde tecrübe, otorite ve kendi çözüm gücünü kullanma
15.  Zihin gelişimlerine uygun ortamları tespit etme
16.  Olayları ve tavırları sürekli sınayarak değerlendirme
17.  Karakterle kişiler arasında bir denge kurma
18.  Yaratıcı yetenekleri sürekli olarak geliştirme
19.  Problem çözmede, problemi belirledikten sonra, çözüme ulaştıracak ipuçlarını tespit etme
20.  Problemi tanımlama, tahlil etme çözme becerisine ulaşma
21.  Yetenekler doğrultusunda araştırma yaparak kendini gerçekleştirme
22.  Olayları olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirerek sonuca ulaşma
23.  Sürekli bilgi edinerek düşünüm güçlerini geliştirme
24.  Güven duygusunu kazanacağı çevrelerde bulunma
25.  Muhakeme ederek problem çözme yeteneklerini geliştirme
26.  Konuları bir bütün olarak değerlendirerek uygulamaya dönüştürme
27.  Tabiatı tanıyarak hayal dünyasını zenginleştirme
28.  Fikirlerini tartışacağı ortamlarda bulunarak kendisini geliştirme
29.  Duyguların geliştirilmesine uygun yaşantı ortamlarını seçme
30.  Kıyafetinde renk ve uyum konusunda birikime sahip olma
31.  Bulunduğu ortamı güzelleştirme konusunda dekor bilgisine sahip olma
32.  Çocukların fikirlerine değer vererek onlarla iletişim kurma
33.  Sanat eserlerini inceleyip değerlendirerek yorumlama
34.  Tiyatro oyunlarını izleyerek onlardan sonuçlar çıkarma
35.  Türk ve dünya büyüklerinin özelliklerini tanıtıcı yazılardan yararlanma
36.  Farklı kitaplar okuyarak hayal güçlerini geliştirme
37.  Tasarruflu olma alışkanlığı kazanma
38.  Sanatın bir veya birkaç dalında uygulama yaparak kendini tanıma
39.  Kendi işini kendisi yapabilecek nitelikte deneyler kazanma
40.  Sorumluluk duygusunu geliştirerek yerine ve zamanına göre davranışlarını kontrol etme
41.  Eleştirilerde analiz ve sentez yaparak doğruyu bulma
42.  İlgi alanları doğrultusunda çalışmalar yapma
43.  Bene, zihin, ahlak, duygu ve ruh bütünlüğünü kavrama
44.  Ulusunu severek ulusal kalkınmaya katkıda bulunma
45.  Görgü kurallarına uygun davranışlar geliştirme
46.  Doğru ve yanlış davranışlar arasında karşılaştırmalar yaparak daha iyisini kavrama

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
30 Temmuz 2008 Çarşamba 00:11:14

Zekanızı artırmak elinizde

Son araştırmalara göre; yaşam tarzı, insanın zeka seviyesinin düşmesinde ya da yükselmesinde çok etkili. IQ`muzu yükseltmemizi ve azaltmamızı sağlayacak davranışları öğrenmek için detaya bakınız.


Siz de ``Zeki olunmaz, zeki doğulur`` sözüne inananlardan mısınız? 
Cevabınız ``Evet``se, yanıldınız.
Yeni bir araştırmaya göre; insanların yaşam tarzı, zeka seviyelerini yükseltmeleri veya düşürmelerine neden olabiliyor.

ABD`deki Harvard Üniversitesi`nin beyin araştırmacıları, hiçbir şey yapmadan uzanmanın beyni boşuna çalıştıracağını ve
IQ`nun 20 puan azalacağını söylüyor. Alman Psikolog Dr. Siegfried Lehrl ise,
``Tatilde, bulmaca çözmek veya zeka oyunları oynamak, beynimizi zinde tutmaya yarar`` diyor.
Lehrl ayrıca, ortalama bir insanın sahip olduğu IQ`nun 85 ila 115 arasında olduğunu belirterek,
IQ`muzu yükseltmemizi ve azaltmamızı sağlayacak 8 maddeyi de sıralıyor...

NELER ÖNEM TAŞIYOR?

* Hareket, beyni zinde tutarak, iyi hissetmemizi sağlar.
* İngiliz araştırmacılara göre, günde 1 kadeh şarap veya bira içilmeli.
* Özellikle beyin için çok gerekli olan B1 vitaminin olduğu besinler tüketilmeli (mısır ekmeği, süt, balık, ciğer, tavuk).
* İşyerinde arkadaşlarla verilen kahve molası ve ayaküstü sohbet, karar verme mekanizmamıza yardımcı oluyor.
* Müzik, ama özellikle klasik müzik dinlenmeli.
* Zeka oyunları ve bulmaca çözülmeli.
* Sakız çiğnemenin, beyine pozitif etkisi var.
* El-kol hareketleri ile konuşmak ve yüzümüzde mimikler olması, daha pratik düşünmemize yardımcı oluyor.

ZEKA DÜŞMANLARI

* Arkadaş çevresinin zayıf olması
* Göz bozuklukları
* Vücudumuza, yeterli sıvı alınmaması
* Kravatı sıkı bağlamak
* Vücudumuzun yeterli uyku almaması
* Zihne zarar veren aşk acısı çekmek
* Beyni tembelleştiren yağlı yemekler yemek
* Sigara içmek

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
30 Temmuz 2008 Çarşamba 00:15:51

 

SİZİN DE BİR MİSYONUNUZ OLSUN !

                              "MİSYONUN NE ?"

Hayatımız bir çok kavramlar ve değerler örgüsü içinde devam ediyor. Özel, sosyal, ekonomik şartlar ve ilişkiler içinde farklı seviyelerde devam eden süreçler var. Bir şekilde, devam etmesi gereken yaşam ve koşullara ayak uydurmak üzere belirli roller ve sorumluluklar verilmiş/alınmış. Kendi yapımıza uyumlu veya uyumsuz şartlar içinde, ister kendimize uygun gördüğümüz ya da kendi tercihimiz olan, ister çevrenin etkisiyle yürütmek durumunda olduğumuz işlerimiz var. Öğrenim ve eğitim sürecimizi tamamlayarak yeterli ve içinde bulunulan topluma bir birey olmanın gerekenlerinin ilk ve en önemli bölümünü tamamlıyoruz. Bu süreç, herkes için eşit imkanlar dahilinde geçmese de, ortalama bir sistemde az veya çok, iyi ya da kötü gerçekleşiyor.
Belirli bir yaşa veya ortalama bir sınıra gelene kadar, tüm eğitim ve öğretim süreci içinde aileden, çevreden ve okuldan içi boş veya dolu veriler, bilgiler, kavramlar ve değerler alıyoruz. Bunları bilinçsizce taklit ediyor ve devam ettiriyoruz. Bir çoğunu çeşitli kombinasyonlar dahilinde temele oturtuyor, bir kısmını etraflarına yerleştirip bir kimlik, bir yapı ve varoluşumuzun tüm anlamları olarak kendimize ve çevreye sunuyoruz. Hayatın ve koşulların üzerimize yüklediği ekonomik ve sosyal sorumluluklar, bir süre sonra tüm zamanımızı ve enerjimizi değerlendirmede otonom yapıya bürünüyor.

Hayatımızın en önemli ve/veya olmazsa olmazlarından zaman ve enerjinin yerinde, düzenli ve uyumlu kullanılmaya çaba gösterilmemesi sonucu, büyük bir çarpıklık ve kaos oluşuyor. Hepimizin belirli olan bir işi, mesleği ve rolleri var. Bunları devam ettirme durumu ve bazı noktalarda zorunluluğu; kendimizin, imkanlarımızın, çevremizin ve değerlerimizin, doğru ve yerinde algılanmasına, kullanılmasına büyük engellermiş gibi görünüyor. Bu tamamen bir yanılsamadan ibarettir. Bu durumun böyle olmasında birçok nedenler var olabilir. Zaman ve enerjinin doğru kullanılma çabasının olmaması; kavramların, araçların, şartların ve kendimizin doğru ve yeterli tanımlanmaması ve bu eksiklikler içinde bulunulması, nedenlerin en başında gelenlerinden.
İçinde bulunduğumuz 2001 yılı, "Gönüllüler Yılı" olarak belirlenmiştir. Bu yılın adına uygun olarak ve buradan yeni bir başlangıç daha yaparak devam etmesi gereken sorumluluklarımız vardır. Bu sorumlulukları kendi istek ve tercihlerimiz içinde yürütmemiz en uygunu olacaktır. İş işten geçmeden ve zorunlu kalmamak için, bilgi ve bilincimizi devrede tutmalıyız. İşte tam bu noktada tüm insanlardan önemli bir isteğim var. Herkesin bir misyon sahibi olması ! ( Hatta birkaç misyon birden ! )

Sosyal ilişkilerimizde yeni bir ortamda bulunma ve yeni birileriyle tanışma başlangıcında, yerli-yersiz, amaçlı-amaçsız, faydalı-faydasız kalıplaşmış sorular ile birbirimizi tanımaya çalışırız. Birçoğumuzun bu süreçten pek de memnun olmadığını hepimiz biliyoruz. Bir diğer yenilik de bu noktada yapılabilir. Kendi tercih ve kararımızla, hepimizin bir konusu ve hedefi olması sağlanarak, ilk kez bulunduğumuz bir ortamda ve ilk tanıştığımız kişilerle olan iletişimimizde "Konun ne ?" veya "Misyonun ne ?" gibi bir soru ve/veya ön bildirim ile çok doğru ve verimli bir ilişki başlatmış oluruz. Bunu gerçekleştirmek hiç de zor değildir ve pratiğe geçtiğinizde göreceksiniz ki, en yerinde olanı budur. Çünkü, genel ve ortak kavramlar ve değerler daima insanlardan öncelikli tutulurlar.
En önemli ve ilk olmazsa olmaz değer Özgürlük`tür. Bu belirtme, kolaylıkla anlaşılır ve uzlaşılır olmasına rağmen bir örnekle açıklamak istiyorum. Bir insanı öldürmek başlı başına en büyük suçlardan olmasına ve birçok engellemelerin bulunmasına rağmen, merkez "Vatan" ve "Özgürlük" olduğunda, binlerce kişinin ölmesinde ve öldürülmesinde bir sakınca görülmez. Doğada, algılamada ve yorumlamada en değerli varlığın "İnsan" olmasıyla birlikte daha önce de belirttiğim gibi, değerler insanlardan öncelikli tutulurlar.
Bu saptamadan yola çıkarak, insanın kendi içinde ne gibi değerleri ve bunların nasıl bir yeri olduğu, ne yoğunlukta yaşanabilecekleri üzerinde bir kez daha düşünelim. Her gün, çeşitli ve ilginç gelen bir çok düşünüş, yorumlayış ve haberler ile karşılaşıyoruz. Çok farklı nedenler ve arkaplanlarla yaşandığını gördüğümüz birçok değerler karmaşası ve çatışması içinde buluyoruz zaman zaman kendimizi. Zamanla daha da çok yaşanıyormuş gibi geliyor ve hem kendimiz, hem çevremiz üzerinde umutsuzluklarımızla sonuçlanıyor. Ve bu eksikli çıkarsamamız da pekişerek, iyice içinden çıkılmaz yoğun bir negatif hal alabiliyor. Peki, bu hep böyle mi olacak, hep böyle mi sürecek ? Sizin de içinizden geçtiği üzere "Hayır ! Böyle olamaz ve böyle süremez !" Peki nasıl ?
Geçmişten günümüze kadar, tüm bilim insanlarının, felsefe ve sanatla iç içe olanların üzerinde birleştikleri; İnsan ve onun sistem içindeki konumu, etkileşim içinde bulundukları, araçları, bunların tüm kombinasyonları ve süreçlerin doğru tanımlanması gerekliliğidir.

Kendimizi Tanımak, tüm eylemlerin ve değerlerin en başında gelendir ! Bu amaç ve çaba içinde olarak en önemli ve en büyük adım atılmış olacaktır. Kendini Tanıma sürecine girildiğinde ise tüm değerler, kendiliğinden, en olması gerektiği şekilde yerlerine oturacaklardır. Bunun sağlanması o kadar kolay da mı, bunu bu kadar rahat ve kesin ifade ediyorum. Hayır ! Hiç de böyle bir iddiam yok fakat çekirdeğin bu olduğunun altını çizmek; gerekli ve yeterli zaman ve enerji içinde ancak bununla mümkün olacağına dair düşünce ve imanımdandır (düşünce ve inancın pekişmişliği).
Çözüm olarak bunu gösteriyorsam -en azından- b

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
30 Temmuz 2008 Çarşamba 00:17:09

devamı ;

Çözüm olarak bunu gösteriyorsam -en azından- bir de "Kendini Tanıma"nın hangi şartlarda ve nasıl olabileceği ile ilgili düşüncemi de belirtmem gerekir. Şunu da belirtmek gerekir ki, eğer doğru soru sorulur ve doğru cevap -gerçekten isteyerek- aranırsa herkesin çıkaracağı sonuç birdir, aynıdır.

İnsanın tüm hayatı boyunca gün içinde en çok yaptığı ve yaşadığı, oksijenle olan ilişkisidir. "Solunum/Nefes". En başta bu ve diğer hepinizin bildiği altı ana/üst konu başlığını Kendini Tanıma`da merkez olarak değerlendiriyorum. Yine gün içinde üç temel öğün ve birçok ara sıvı ve katı uygulamalarda bulunduğumuz "Beslenme". Bir günde 40.000 ila 50.000 düşüncenin geçtiği, farklı duygulanım ve davranışlarımızın ortak ifadesi olan "Psikoloji". Zihnimizin ve varoluşumuzun temel fiziksel aracı olan bedenimizin ve fonksiyonlarının incelendiği ve bunları sağlayan araçların incelendiği "Fizyoloji". Hayatın en temel bedensel ve zihinsel gereksinim ve gerekirlerinden olan "Seksoloji". Bunların hepsini yazılı olarak iletme imkanı ve diğer tüm etkileşim ve ifade imkanları ve araçlarıyla anlaşabildiğimiz "İletişim". İşte tüm bunlar; gerçekten isteyerek yani eylemle, gerekeni yaparak ve bunun yanısıra umut ve çaba içinde; içtenlik, ciddiyet ve samimiyetle üzerinde durulması gerekenler. Bunları açmak ve üzerinde yoğunlaşmak artık sizlerin elinde. Interneti ve kitapları doğru ve yerinde kullanarak çok da kolay olacaktır emin olun.

Maslow`un Piramidi`nden de hatırlayacağınız gibi; en üst noktada "Kendini Gerçekleştirme" vardır. Birinci basamak, "Açlık, susuzluk ve cinsiyetin fizyolojik doyumu"dur. İkinci basamak, "Emniyet, güven, düzen ve değişmezlik"tir. Üçüncü basamak, "Ait olma ve sevgi"dir. Dördüncü basamak, "Değer, başarı, kendine saygı"dır. Ve en üst basamak "Kendini Gerçekleştirmek"tir. Bir alt basamaktaki ihtiyaç karşılanmadan, kişinin bir üstteki değere ihtiyaç duyması ve gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bazıları mevcut gibi görünse de gerektiği şekilde ve tam değildir. Maslow, kendini gerçekleştirmiş ve kendini tanıyan kişilerde 16 ortak özellik gözlemlemiştir.

Bunlar:
Gerçeğin bilinebilecek yönlerini, doğru olarak algılar.
2- Bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini, doğru olarak algılar.
3- Gerçeği olduğu gibi kabul eder.
4- Kendisini olduğu gibi kabul eder.
5- Başkalarını olduğu gibi kabul eder.
6- Yaşamın getirdiği olayları tam anlamıyla yaşayarak tadını çıkarma eğilimindedir.
7- Kendiliğinden hareket eder.
8- Yaratıcı bir biçimde davranabilir.
9- Kendine ve yaşama gülebilir.
10- İnsanlığa değer verir ve onun sorunlarını ciddiye alır.
11- Son derece yakın ve derin birkaç dostu vardır.
12- Yaşamı bir çocuğun gözü ve kalbiyle görüp yaşayabilir.
13- Gerektiğinde çok çalışır ve sorumluluğunun farkındadır.
14- Dürüsttür.
15- Çevresinin farkındadır, sürekli çevresini araştırır ve yeni şeyler dener.
16- Savunucu değildir.

Bir de kendinize sormanız gereken çok önemli bir soru var. "En önemliler ve/veya Olmazsa Olmazlar" nelerdir ? Eğer cevabını gerçekten isteyerek sorarsanız bulacağınızdan eminim. Bunun üzerinde düşünerek zamanla çok ciddi sonuçlar elde edeceksiniz. İlk başta yanıtlaması pek kolay gelmeyebilir ve zamanla bulacağınız sonuçlar tüm sistemi ve insanları en iyi ifade edecek şekilde olacaktır. Bundan da emin olabilirsiniz. : - )
Bu önemli noktalarla birlikte, değerler üzerinde biraz daha yoğunlaşalım. "Peki nasıl ?" diye bir soru sormuştuk. Birkaç ana yoldan yukarıda bahsettik. Ek olarak, bazı unutulmuş erdemler (ve o erdem üzerinde düşünmenize yardımcı olabilecek bir satır), değerler ve misyon olabilecekleri listelemek istiyorum bu noktada. Bunları, kendi iç/dış uyum ve bütünlüğümüzün sağlanması için tekrar değerlendirmeli, hatırlamalı ve eyleme geçirmeliyiz. Misyon sahibi olmalı ve kendimize yaraşır şekilde devam ettirmeliyiz. Aşağıda listeleyeceğim alfabetik erdem, misyon ve değer potansiyellerini inceleyerek en az bir tanesini kendinize misyon edinmenizi salık veririm. Ayrıca seçtiğim bazı sözleri de bunlara eklemekte fayda görüyorum. Uyum ve bütünlük içinde olmanız dileğiyle !
 

 

 

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
5 Ağustos 2008 Salı 13:47:06

 

İki tip insan mutsuzluğa mahkumdur. Birincisi, mutluluğunu gelecekte yasayacaklarına endeksleyen insanlardır.

Bu insanlar, mutlu olabilmek için sürekli olarak bir takım şartların yerine gelmesini beklerler. Farkında olmadan yasamı ertelerler. Mutluluklarını şartlara bağlamışlardır. Adeta gelecekleri bugünlerine ipotek koymuştur. Mutluluğumuzu engelleyecek olan şey; ancak beklentilerimize ulaştıktan sonra mutlu olabileceğimize inanmaktır...

İkincisi, geçmişte yasayanlardır. geçmişte yasadıkları bir donem veya olayın sorgulamalarıyla günlerini geçirirler. Düşünceleri, geçmişe yönelik `eğerler` ve `kesmelerle` baslar.

Eskinin muhasebesinin içinde boğulurlar. Kendilerine acıyarak kaderleriyle uğraşırlar. Şanssızlıklarını anlatır veya uğradıkları bir haksizliğin hayatlarına nasıl bedeller getirdiğine yakınarak yasarlar... Bu tip insanlar geçmişte yasadıkları için, buğunu ıskalarlar!

Mutluluk yaşanılan andadır! Geçmişten çıkıp bugüne gelemeyenler için mutluluk yaşanabilir bir duygu olamaz.

Geçmiş yüklerle doludur. Her birimizin yükü bir diğerinden farklıdır. Kimimiz esine, kimimiz bir arkadaşına, kimimiz bir akrabasına kırgın... İlişkimiz gergindir. Kafamızdaki savaş enerjimizden çalar, strateji üretmeye çalışmaktan verimliliğimizi kaybederiz...

Kimimizin yükü yasadığı bir ilişkidir. İlişki çoktan bitmiştir. Verdiğimiz emeğin, yaptığımız sevgi yatırımının haksızlığa uğradığını düşünmüşüzdür. kırgın ve öfkeliyizdir. Bu yaşantımızın izleri daha sonraki ilişkilerimizde de kendini hissettirir. Kimimize çocukluğumuzda alamadığımız sevgi, yük olmuştur. Ebeveynlerimiz tarafından seçilmediğimizi düşünmüşüzdür. Hatta bu yükün etkisiyle bugünümüzde seçilmek ve sevilmek için o kadar çok caba vermeye kalkışırız ki, sevmeyi unutan sevilme uğrasında biri olur çıkarız.

Yükle yasayan insanlar yorulurlar. Genel bir hoşgörü kaybı oluşmaya baslar. Niye olduğunu da bilemeyiz! Hırçınlaşmaya baslarız...

Kendi yakınımızda aslında hiçbir problemimiz olmayacak sevdiğimiz insanlara karsı toleranssız davranmaya baslar, hatta onları yok yere kırar sonrada üzülürüz...
yaşantımızın bir sonraki perdesinin, bir öncekinin gölgesinde yaşanmasını istemiyorsak; yasadığımız her ilişkiye hakkini vermek istiyorsak mutlaka bu yüklerden kurtulmamız gerekir...

Bu gün kendiniz dahil herkesi affedin! Hesabinizi bitirin onlarla. Onların da, sizin de, insani zaafları olabileceğini görün. Onlarla paylaştıklarınızın içinde hoşluklar olduğunu da hatırlayın...

Yasadığınız en kotu deneyimin dahi, sizi güçlendiren izler bıraktığını bilin!

Affettikçe hafifleyeceksiniz. Hırslardan ve kavgalardan arınmaya başlayacaksınız. Enerjinizi kendiniz için verimli alanlara kullanabilecek ve başarılarınızın arttığını göreceksiniz.

Affetmek ruhu detoks eder yani ruhu temizler. Herkesin ihtiyacı var buna... Bir kez daha düşünün...

Dr. Ümit YAZMAN

 

Yasmin (Yasmini)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
247
5 Ağustos 2008 Salı 14:09:19

Kalp krizi ve sıcak su
Bu yazı çok güzel bir yazıdır. Sadece öğünlerden sonra sıcak su içme
konusuna değil kalp krizi risklerine de değinmektedir. Çinliler ve Japonlar
yemeklerinden sonra soğuk su değil sıcak çay içerler. Belki biz de yemekten sonra sıcak bir şeyler içme alışkanlığımızı onlardan edindik.

Eğer yemeklerden sonra soğuk şeyler içiyorsanız bu yazı size
hitap ediyor.
Yemekten sonra soğuk bir şeyler içmek sizi rahatlatabilir.
Ancak tükettiğiniz soğuk su katılaşarak yağlı bir madde haline döner ve
yavaş bir şekilde sindirilir. Bu asitli tepkime bozularak bağırsakta katı
maddelerden daha hızlı bir şekilde emilir. Bir kısmı bağırsağa yapışır.
Kısa bir süre sonra tamamen yağ haline döner ve kansere yol açar.
Yemekten sonra sıcak su veya çorba içmek en iyisidir.

Kalp krizi hakkında önemli birkaç bilgi;
Kalp krizi belirtisi her zaman sol kolun uyuşması değildir. Çenedeki şiddetli ağrıların da farkında olun. İlk göğüs ağrınız kalp krizi sırasında gerçekleşmez. (Daha önce mutlaka göğüs ağrınız olmuştur) Mide bulantısı ve şiddetli terleme de önemli kalp krizi belirtilerindendir. Kalp krizi geçiren insanların %60 ı uyurken ölür.
Göğüsteki ağrılar sizi uykudan uyandırabilir.
Lütfen dikkatli olun ve olanların farkına varın.

Bir kardiyoloji uzmanı diyor ki;
Eğer bu mesajı okuyan herkes arkadaşlarına
gönderirse bir hayat kurtarır. Bu nedenle bu mesajı tüm önemsediğiniz
arkadaşlarınıza gönderin . 

Sayfa:1 - 2 - 3 - 4 - 5İlk sayfa « Geri · İleri » Son sayfa