|
Gönderen | Mesaj |
|
29 Nisan 2008 Salı
13:14:50
|
|
|
hep suçlumuyuz yani
|
|
|
29 Nisan 2008 Salı
13:26:50
|
|
|
Mustafacım herkes kendisinin suçsuz olduğunu düşünür...
Buradada öyle diyor zaten,
ama bizim suçladığımız birileri varsa, birileride bizi suçlamıştır mutlaka diyede dikkat çekiyor işte...
Velhasıl ben elimden geleni yaptım diyebiliyorsak ne alaa..
|
|
|
29 Nisan 2008 Salı
13:39:17
|
|
|
anlatmak istediğimde bu hep suçlumuyuz
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
05:24:08
|
|
|
suçluyuz..
hemde kesinlikle..
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
11:22:51
|
|
|
suçluyuz ve cezasınıda çekiyoruz her daim
|
|
|
2 Mayıs 2008 Cuma
15:39:40
|
|
|

Sarılabilme ihtimali…
İnsanoğlu sarılmayı ne zaman ve nerede fark etti veya keşfetti ? Bu sorunun kesin olan tarafı yanıtının tam olarak bilinmezliğidir. Tarihler böyle bir kaydı tutmamışlardır. Böyle bir kayıtsızlığın eksiklik olduğunu kaç kişi düşünmüştür acaba.
İnsanoğlu sarılmaya neden ihtiyaç duymuştur. Vahşi hayvanlardan korktuğu için olabilir. Sevgi ihtiyacından sarılmış olabilir. Ölüm karşısında bir savunma olarak sarılmış olabilir. Ki Eric FROMM tüm edimlerimizin altında yatan temel nedenin ölüm korkusu olduğunu söyler. Bir açlığı doyurmak için sarılmış olabilir. Doğada sarılabilecek yegane varlığın insan olduğunu kavrayarak sarılmış olabilir. Her ne kadar son yıllarda hayvanlara sarılmayı insana sarılmadan daha önemli gören bir kitle oluşmuşsa da. Çaresizliğinden sarılmış olabilir. Cinselliğin bir boyutu olarak sarılmış olabilir. Bu ihtimallere daha bir o kadar ve hatta daha fazla seçenek eklenebilir. Ama kesin bir tarafı var ki sarılma insanın insana bağışladığı bir güzelliktir.
İnsanın insan tenini bedeniyle algıladığı sarılmanın sağaltıcılığı nereden geliyordur acaba. Avrupa da bulunan hasta yataklarının üçte ikisinde ruhsal problemleri olan insanlar yatıyorlarmış.Acaba bunun nedeni sarılmanın Avrupa da eksikliği midir? Sarılmaya farklı toplumların tepkileri nedir hiç düşündünüz mü? Mesela bizde iki erkeğin kol kola dolaşması normalken batı da çok farklı anlamlara tekabül edebilmekte.
Sarılmanın güzelliğine bir de sarılabilecek değerde bir insan bulunca ortaya çıkacak güzelliği insanın güzellik dağarcığı yetmiyordur kesin. Bunu kulağın duyabildiği ses frekanslar gibi düşünmek gerek. Kulağımız nasıl ki belirli frekansların altındaki ve üstündeki sesleri alamıyorsa beynimiz de bazı güzellikleri algılayamıyor. Ya da sarılmalarımıza iğrenç açlık ve amaçlar yükleyerek çirkinleştiriyoruz. Bir politikacının seçim döneminde yoksul bir çocuğa sarılmasını düşünün. Ya da abazanın birinin hiç tanımadığı bir hayat kadınına sarılmasını. Bunu insanın yoksulluğu olarak almak gerek.
Sarılmalar iyi niyetle ve sevgiyle birleştiği zaman torbalar dolusu ilacın yapamayacağı etkiye sahiptir. Çünkü bu yaşlı gezegende sevgiye yanıt vermeyecek tek canlı nesne yoktur.
Yüreğin getirdiği sarılmalarınız var mıdır? Yoksa yazık olmuştur derim. Çıkarsız beklentisiz sarılmalar. Bir açlığa veya yoksulluğa yaslanmayan sarılmalar. Eğer sarılacağınız biri ve önüne geçilemez bir sarılma arzunuz yoksa bu yazıyı okuyarak geçirdiğiniz zamana da yazık oldu.
|
|
|
2 Mayıs 2008 Cuma
15:42:55
|
|
|
•Öyle sıcak ve samimi olun ki her sıktığınız ele ruhunuzu da katın...
•Düşmanlarınızı düşünerek hiç zaman kaybetmeyin...
•Korkuya kapılıp hedef değiştirmeyin.
Aklınızı hedefinizle yoğunlaştırın...
•Güçlü ve yararlı olma düşüncesini zihninizde yaşattıkça
gerçekten de öyle olmaya başladığınızı göreceksiniz...
•Siz ısrar ettikçe fırsatlar çıkacaktır....
•Düşünce inançla bağlanırsa olanaklı duruma gelir...
•Cesur, açıkgöz ve samimi olun...
•Kalbiniz neye bağlanırsa varlığınız da ona bürünür. Bürüneceğiniz biçimi doğru belirleyin...
•Bir gülümsemenin insana hiçbir masrafı yoktur. Bu kadar basit bir sermaye ile elde edeceğiniz kazançlar ise büyük olabilir...
•Kısacık bir ana sığan gülümseme bir hafızada ömür boyu yaşayabilir...
•Hiç kimse gülümsemenin oluşturacağı yararları reddedecek denli zengin değildir. Hiç kimse de gülümsediği için yoksul düşmez...
•Gülümseme korkana güç, kederlilere neşe, hastalara sağlık verir. Gülümseme yorgunları dinlendirir.
•Onu satın alamazsın; onu dilenemezsin, onu çalamazsın. Onu birisi size ancak gönül rızasıyla verir. İçten gelmeyen bir gülümsemenin de kimseye bir yararı yoktur...
•Size gülümsemeyen bir insanla karşılaşırsanız siz yine de gülümseyin. Gülümsemeyi onlardan esirgemeyin. Çünkü gülümsemeye en çok gereksinimi olanlar gülümseyemeyenledir...
•Gülümseyiniz...
•Yalnız fotoğraf çektirirken değil, fotoğraf çekerken de gülümseyiniz
|
|
|
4 Mayıs 2008 Pazar
20:01:43
|
|
|
Harfler vardır;
Harfler vardır; kimileri sesli kimileri sessiz… Tek başlarına bir anlam ifade etmezler… Doğru sessizlerle doğru sesliler bir araya gelir…doğru kelimeler çıkar ortaya… Doğru kelimelerle birlikte sessizler de seslilerde bir anlam kazanmaya başlar…doğru fikirlerin tohumları atılır… Doğru kelimeler kazandıkları bu anlamları güçlendirmek için bir araya gelip doğru cümleleri oluştururlar… Doğru cümlelerle birlikte kelimeler daha anlamlı olmaya başlar…doğru fikirlerin tohumları filizlenmeye başlar… Doğru cümleler bir araya gelip doğru paragraflara… doğru paragraflar doğru sayfalara… doğru sayfalar doğru kitaplara… doğru kitaplar bilgelik okyanusuna dönüşür… bilgelik okyanusu anlam arayışına rehberlik ederek bizi Öz’e ulaştırır! Öz mutlak, sınırsız gücü barındırır! Ve ihtiyacımız olan her şey Öz’de gizlidir! Vaaayyy beee! Bir harf nelere kadirmiş!!!
Bir kelimenin gücü harflerinin gücü kadardır!... Bir cümlenin gücü kelimelerinin gücü kadardır!... Bir paragrafın gücü… ……………………………………………….. Bir kişinin gücü de Öz’ünün gücü kadardır! Düşünceler de harfler gibidir… Doğru düşünceler bir araya gelerek doğru fikirleri oluştururlar… Doğru fikirler bir araya gelerek doğru inançları oluşturur! Doğru inançlar birleşerek doğru bir zihni oluşturur! Doğru bir zihin doğru eylemlere yöneltir! Doğru eylemler doğru alışkanlıkları oluşturur! Doğru alışkanlıklar doğru bir karakteri oluşturur! Doğru bir karakter doğru bir insanı oluşturur! Doğru bir insan mutlak doğruluk olan Öz’e yakınlaşır! Öz’e yakınlaşan hayatının anlamını keşfetmeye başlar! Mutluluk ve huzur hayatın anlamında gizlidir! Vaaayyy beee!!! Bir düşünce nelere kadirmiş!!!
İnsanlar da harflere benzer!... Doğru insanlar bir araya gelerek doğru bir takımı oluştururlar!... Doğru takımlar bir araya gelerek doğru kuruluşları oluştururlar! Doğru kuruluşlar bir araya gelerek doğru bir toplumu oluştururlar! Doğru toplumlar bir araya gelerek doğru bir evreni oluştururlar! Doğru bir evren de Öz’e hizmet eder! Öz’de insana hayatın anlamıyla birlikte mutluluk ve huzur getirir!
-alinti-
|
|
|
6 Mayıs 2008 Salı
02:47:55
|
|
|
REİKİ NEDİR ?
Evrensel ve spiritüel anlamına gelen "Rei" ile hayat enerjisi anlamına gelen "Ki" sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş bir kelimedir.Reikinin tam olarak tanımlanması ımkansızdır. Herkes reikiyi kendi deneyimlerine göre farklı güzellikte; ama genel olarak sevgi, sağlik ve mutluluk içinde bulunma hali olarak tanımlamaktadırlar. Reiki bir inanç sistemi veya bir tedavi yöntemi değildir. Reiki hepimizin içinde varolan bir hediyedir. Kimse onu size veremez veya sizden alamaz. Uyumlamalar sadece sizin yüksek benliğinizle, alt benliklerinizin hep birlikte bu enerjiye uyanmalarını sağlar. Reiki nasıl harekete geçer? Reiki bedenin fiziksel, ruhsal ve duygusal düzeylerinde işlev yaparak stresi azaltır ve eski olumsuz deneyimler sonucunda oluşmuş enerji bloklarını açar. Reiki yüksek benlik düzeylerine ait bir enerjidir. Kendi içsel zekası ile kendisine ihtiyaç duyulan bölgeyi bilir ve oraya doğru akar. Aynı zamanda, bütün bedeni de temizleyip her türlü toksinden arındırır. Reikinin pekişme özelliği vardır ve tekrarlandıkca hem uygulayan hem de uygulanan için etkisi güçlenir. Reiki her yaşta ve inisiye olmus herkes tarafından uygulanabilir. Alanın bu işe istekli olmasi tek koşuldur. Kisiler asla reiki almaya zorlanmamalıdır. Reiki nasil kullanilir? Bir reiki seansı yaklasik 45 dakika kadar sürer. Bu zaman sırasında kişi uzanır veya oturur pozisyondayken eller kişinin üzerine konularak enerji aktarımı yapılır. Uygulayıcı, evrensel enerjiye bir kanal görevi yaparak bu enerjinin kendi vücuduna veya bir başkasına akmasını sağlayabilir. Reikiyi canlı cansız herşeye uygulayabileceğiniz gibi, geçmiş veya geleceğe, ve hatta sizden fiziksel olarak uzaktaki kimselere de yollayabilirsiniz. Reiki 3 aşamada öğrenilebilir. (genellikle bu aşamalar 1``er günlük kurslar halinde düzenlenebilir) Birinci aşamada kişi kendine ve yanında bulunan diğerlerine reiki uygulamayı öğrenir.Bu aşamada kişi enerji ve sifa uygulamalarina inisiye edilir. İkinci aşamada uzağa reiki gönderme, zamanda ileriye ve geriye reiki uygulamaları, kişisel değisim yaratmak amacıyla reiki kullanımı gibi konulara yer verilir. Bu aşamada 3 sembole inisiyasyon yapılır. Kişinin algılarını genişleten bazı özel meditasyonlar öğrenilir. Üçüncü aşama ustalık aşamasıdır. Bu aşamada ustalık uygulamaları ve başkalarının inisiyasyonu için gereken diğer sembollere inisiyasyon yapılarak bunların kullanımları ile ilgili bilgiler paylaşılır.
Şahsiyet ve Tanrı arasında sallanıp ışığa ulaşmaya çalışıyoruz. Bu yolda en buyuk öğretmenlerimiz en iyi anlaştığımız arkadaşlarımız değildir, duygusal düğmelerimizi en çok basan, ve bazan bizi en cok rahatsız eden insanlardır. Her gerçegimizi enerji ile yarattıgımız için, Enerji ile çalışmak sorumluluk getirir. Reiki pratik eden arkadaslarımızın bazıları farketmişlerdir, hayatlarındaki hadiseler hızlanmaya başlar, çünkü Enerji, bilincimizde ne yatıyorsa onu yaratmaya ve önümüze çıkarmaya başlar. İnançlara, düşüncelere, duygulara, ve özellikle duygusal düşüncelere çok dikkat etmek gerekir... "Sevgi ve Işık" kelimelerini kullanmaya başladığımız zaman Tanrı "Sevgi mi dedin, al bu insanı da yargılamadan kayıtsız şartsız sev bakalım, şahsiyetinin arkasındaki Işığı görebiliyormusun ?" der.
Ayşenur Yazıcı
|
|
|
8 Mayıs 2008 Perşembe
05:58:12
|
|
|
Artık mektuplara insan eli
değmiyor. İnsan sesi yok "Nasılsın"larda, insan dokunuşu yok "Selamlar"da. İçine her türlü dosya giriyor, ama insan girmiyor zarfların. Mazruf, insan kokmuyor. Harflerin üstüne gözyaşı damlamıyor, zarflar tükürükle yapıştırılmıyor.
Artık muhabbetlere insan eli değmiyor. Uzaktan endişe ediliyor sıkıntılara, hastalıklara mesafelice "geçmiş olsun" deniliyor. Sevinçlere karşı balkondan seviniliyor. Samimiyetler soğuk, soğukluklar buz gibi oluyor artık. Gülümseme yüzeyden, acılar kasılan derilerden derine gitmiyor.
Artık yardımlara insan eli değmiyor. Paralar hesaplara EFT ile geçiyor. SMS ile yollanıyor kuruşlar. Başlar sanal yolla okşanıyor, sırtlar e-posta ile sıvazlanıyor.
Artık cinayetlere insan eli değmiyor. Uzaktan patlatılıyor bombalar. "Düşman" aman diyemiyor, merhamet dileyemiyor namlunun ucundaki. Füzeler hedefini kendi bulup vuruyor, kendine hedef bulamıyor cesaret.
İnsan eli değmiyor artık ticarete. Satıcı müşteriyi, müşteri tezgâhtarı görmüyor. Raflar birer grafik. Domates dokunulmadan seçiliyor, parfüm koklamadan alınıyor. "Annene sor, değilse değiştiririz" demiyor kasadaki amca. Sakız ve şeker alınacak para üstü vermiyorlar. Üstelik bir de 18 yaşından büyük olmanı bekliyorlar.
Bilgiye insan eli değmiyor. Yazıp arattırıyorsun istediğin kelimeyi. Kütüphaneye dalıp, kitapların arasına gömülmüyorsun. Yazmak için tükenmez kalem aramıyorsun. Önce kopyalıyorsun, sonra yapıştırıyor. Yerinden bile kalkmıyorsun. Bir anda öğrenip, bir anda unutuveriyorsun.
Sevgiye insan eli değmiyor. Gülümseyen yüzleri de, asık suratları da işaretler anlatmaya yetiyor. Gözlerdeki parıltıyı ve kaygıyı iletmiyor telefon hatları. Titreyen elleri ulaştırmıyor klavye tuşları. Monitöre bakan gözler, göz göze gelemiyor. Sıkıca kucaklaşıp vedalaşamıyor dostlar, arkasından su dökülemiyor gidenlerin. İnsan kokmuyor en derin sevgi mesajları, insan ısısı hissedilmiyor kalp kırıklıklarının göğüs boşluğunda meydana getirdiği hasarda.
Artık insan eli değmiyor, insan eline. Tuşlarda ya da havada kalıyor: Yazmak, durmadan yazmak ve sallamak için: Kaybolan dostlukların arkasından.
|
|
|
17 Mayıs 2008 Cumartesi
21:58:32
|
|
|
ÇOK HOŞUMA GİTTİ, "ŞİMDİ SIRASI MI" DEMEYİN OKUYUN...
Sırasını Kim Biliyor Ki?
Bilmiyorum siz istediklerinizi "sırasında" yapabildiniz mi? Ben hiç yapamadım. Küçükken anneannem cebinde taşıdığı bir tomar anahtarla kilerdeki dolapları açtığı zaman, canım pestil isterdi. Bilirdim sapsarı kayısı pestilleriyle, kararmış mor erik pestillerinin hangi dolapta olduğunu... Anneannem: "Şimdi sırası değil, birazdan yemek yiyeceğiz", derdi. Yemekten sonra ise yavaş yavaş herkes öğle uykusuna yatardı. Şayet "Belki sırası gelmiştir" diye yine pestil istersem, anneannem: "şimdi sırası değil. Bak herkes yattı. Sen de yat. Ondan sonra..." derdi. Öğle uykusundan sonra pestil istediğim zaman da cevap yine aynıydı: "Şimdi sırası değil. Aç karnına dokunur. Nerdeyse akşam oluyor. Birazdan yemek yiyeceğiz.." Bir türü sırasına rastlatamamıştım pestil istemeyi.
Bir gün babam boş bulunup bana iki çam ağacının arasına, Göklere uçacak bir salıncak kurmayı vaad etmişti. Ama bir daha bu vaadini hiç anımsamaz göründü. İki de bir anneme gider: "Haydi söyle babama, salıncak kursun", derdim. Annem: "Şimdi sırası değil, başı ağrıyor," derdi. Başı ağrımazsa gazete okuduğu için salıncak kurmasını istemenin zamanı değildi. Gazete okumuyorsa banyoya gireceği için... Salıncak istemenin de bir türü sırasını getiremedimdi.
Yaz günleri bahçe kapısının önünden, "Vişne kaymak" diye bağırarak dondurmacılar geçerdi. Koşa koşa içeri gelir: "Dondurma alayım mi," diye sorardım. "Şimdi sırası değil," derlerdi. Birlikte çocuk dergilerinin bulmacalarını çözmeyi önerirdim: "Şimdi sırası değil," derlerdi.
Bir şeytan uçurtmasının kuyruğunu bile yapmaya yanaşmazlardı: "şimdi sırası değil," derlerdi.
Okulda öğretmen ders anlatırken, aklıma gelen bir şeyi sormak için parmağımı kaldırırdım. Öğretmen bir süre görmezlikten gelirdi parmağımı. Kolum yanlış yere dikilmiş fasulye sırığı gibi öyle havada kalırdı. Sonunda öğretmen: "şimdi sırası değil, indir bakayım parmağını aşağıya," derdi.
Etütlerde gizli gizli roman okurken de, bir müdür muavini başıma dikilir: "şimdi sırası mı roman okumanın, kapat onu da dersine çalış,"derdi.
İlk yazdığım yazılara da yazı işleri müdürleri ayni gerekçeyle karşı çıkmışlardı: "şimdi sırası değil bunun," diyorlardı.
Alt tarafı yazdığım da neydi. Başka demokrasilerde olduğu gibi Türkiye`de de bir Kominist Partisi`nin kurulması gereğinden söz ediyordum. Piyeslerim içinde aynı itirazı çok duydum: "İyi ama şimdi sırası değil..."
Aşık olduğum zamanlar yemekte, yahut yürürken, yahut otururken,canım birden öpüvermek isterdi yanımdaki sevgiliyi. Kursağımda kalırdı arzum. Bir el, vagon tamponu gibi yavaşça iterdi yüzümü: "Hiç yapma, şimdi sırası değil,"
Parlamentoda konuşurken de sık sık bağırırlardı: "Amma yaptın yahu, şimdi sırası mı bunun?"
Velhasıl hiç bir şeyin sırasını tam getiremedim. Ama sırasız mırasız bir şeyler yapmaya çalıştım kendimce. Bir şey yapmak için sırasını bekleyenler ise, genellikle hiç bir şey yapamadılar. Öteden beri aklıma takılıp kalmıştır, bir şeyi yapıp yapmamanın "sırası" nı kimin saptadığı...
Ve kendimce şöyle demişimdir: Bir şeyi yapmanın sırası, onu yapmak istediğin andır. Zaman ayarını ters kullanmışsan zaten toz olur gidersin. Yok ters kullanmamışsan, "şimdi sırası miydi" Diyenlere uzaktan nanik yaparsın...
Sırasında mı doğup ölüyoruz ki, her şeyi sırasında yapabilelim?.. Başarırsan "sırası", başaramazsan "sırası değildi" oluyor ve insanlık böyle bir çalkantı içinde akıp gidiyor.
Çetin Altan Zurnada Peşrev Olmaz
|
|
|
20 Mayıs 2008 Salı
23:50:16
|
|
|
Paylaşım için teşekkürler sevgili Demir 
"doğru yaşamak gerekir.....dürüst olmak gerekir......tek başınada olsa "
bu sözlerin altına bir imzada ben atıyorum,
ve kısaca buna "gereği gibi olmak" diyorum... doğru her zaman bir tane zira, bizede düşen ona uymaktır ancak, başımız yukarıda yüreğimiz huzurda..
Sevgilerimle..
|
|
|
21 Mayıs 2008 Çarşamba
11:53:22
|
|
|
birgün gelir yol ayrılır
yaprak düşer dal ayrılır
dünya döner kul ayrılır
bunu çözmek kolay değil
|
|
|
21 Mayıs 2008 Çarşamba
15:40:25
|
|
|
bu şiirin altına işte ancak bu yakışır, ilk aklıma gelen....
bakalım kendimizi gerçekleştirmenin neresindeyiiizz....
demediiiimmm, vazgeçtim şincik şarkı didiiimm....
en favori şarkımdııırr, hele birde Emel söylüyorsaaa...
o niyetle yazıyorum hani..
Menekşelendi sular, sular menekşelendi Esmer yüzlü akşamı dinledim yine sensiz Leylâk pırıltılarla bahçeler gölgelendi İnledi yine bülbül, olmazmış gül dikensiz Dikensiz gül olmazmış, çilesiz bülbül, Ayşe Her kuş bülbül olmazmış, her çiçek de gül, Ayşe Ne bülbül gülü sevdi seni sevdiğim kadar Ne böyle seven gönül, ne de senden güzeli var İçli bir özleyişle bırak beni yanayım Gözlerinde gördüğüm rüyama inanayım
Makam: Nihâvend Usûl: Sofyan Beste: Sâdeddin Kaynak Güfte: Vecdi Bingöl
|
|
|
21 Mayıs 2008 Çarşamba
17:33:24
|
|
|
emel sayın
|
|
|
22 Mayıs 2008 Perşembe
01:36:57
|
|
|
oy ooy niyeki üzüldük Elvancım..
|
|
|
22 Mayıs 2008 Perşembe
11:18:37
|
|
|
Sırası Şimdi
Gelince yıllarca beklenen güzel Durdu kalpte ebed, silindi ezel Hüzünlerim artık söylesin gazel Neşenin sevincin sırası şimdi.
Efsunlu bakışı bağladı aşka Bozuldu bu günden asılsız şaka Her gün aynı dünyam şimdi bambaşka Neşenin sevincin sırası şimdi.
Körpe mutluluğu tattıktan sonra Aşka da gelirmiş demek ki sıra Hazla başladı en güzel macera Neşenin sevincin sırası şimdi.
Bundan böyle yer`im gönül köşkünde Bir gün sazındayım bir gün meşkinde İster bana mecnun ister düşkün de Neşenin sevincin sırası şimdi.
Assan da yüzünü, bu yüz gülecek Helaldır sevgimden verdiğim emek Sana bakarım el bebek gül bebek Neşenin sevincin sırası şimdi.
Üstüme gelse de tüm kem sebepler Saf saf ayrılır ya hiçler ya hepler Her zora direnmiş kenetli kalpler Neşenin sevincin sırası şimdi.
http://null/siir/siirkolikler.asp?id=499
|
|
|
22 Mayıs 2008 Perşembe
13:01:38
|
|
|
selamlar canlar
|
|
|
22 Mayıs 2008 Perşembe
14:29:27
|
|
|
DOST VE YAREN OLMA ÖZLEMİ ÇEKEN SANCILI YÜREKLERE............ ........Gün akşam oldu dostlar,çünkü bir güneş daha battı,elvan elvan çiçeklerin burcu burcu kokular yaydığı sırada,her güneşin batışında mevsimler yüreklerimizde bahar iken hazana dönüşür ve hayeller dünyasında kılavuzsuz gemi ğibi gezinir dururuz.... .........Sevğiden,hoş görüden uzak günler yaşadığımız ortamlarda şarkıların bile hüzün koktuğu,koşturmacıyla geçen bir ömrün yorgun devrelerinde fireni patlayan bir araba gibi yolun sonunda iklimler bahara durmuşken hazan kapıya dayanıverir.İşte o zaman akşamlar uzar,kısalmak bilmez vurgun yiyen şafak özlemiyle sancı çeken gecelerçaresizliğin girdabında kuru bir yaprak gibi savrulurken hasretin göz yaşına karışıverir......... .........Farkında olmadan bedeninde ızdırabı yaşarken gözlerinde dostlar tütüverir,tütüverir de gözleri kurumuş sema beklenmedik bir şekilde salar göz yaşlarını ve ağlamaya durur .Çünkü etrafında dost kalmamıştır,ahların yorgun bedenimizde ki sancıları unuturcasına çağlayana dönüştüğü anlarda yüreğimizde besleyib de dışa vuramadığımız dostluklar gecenin derinliğine futursuzca düşüverir dudaklarımızdan nerelerdesin? dost...İnsanın üşümüş yanlarını tatlı bir haz güneşiyle ısıtıveren ,güven ve huzur veren tek kelimelik dört harfin oluşturduğu derin ve anlamlı olan bu manalı kelime... ........Baharda hazana teslim olan gönüller,bir gün olsun kendimize sordukmu ?acaba ben kendimle dostmuyum!ben kendime istediğim dostluklara dostmuyum !İnanın cana can dostlar bunun cevabını verdiğimiz an yaşam bizler için doyumsuz olaçaktır.yüreklerimizin kapılarını çıkarları bitince yorgun ve bitab düşen dostluklara kapalı tutmalıyız.Şayet gönül kapımızı açık bırakaçak olursak ışığın nazlandığı,küstüğü kimi karanlık yada gri ortamlarda bize göz kırpan dolunaydan habersiz nefes alırız....... .......Dost hayat kasırgalarının hercai bir tavırla hayatı bize dar etmeye kalkıştığı kimi durumlarda sırtımızı yaslıyacağımız gövdesiyle sığınak,dal ve yabraklarıyla bizi teselliye can atan ulu bir çınardır.Yaşamın azgın dalgalarından bunaldığımızda koşup sığına bileceğimiz emin bir liman olmalıdır.. .........Sevği,dostluk adına bize uzatılan eller boş dönmesin menzile ,kara kışlar hüküm sürmesin ,gül yüzlü baharları çok görmüyelim kendimize hele hele SEVDİKLERİMİZE
|
|
|
22 Mayıs 2008 Perşembe
19:45:58
|
|
|
eyi akşamlar efendim
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|