|
Gönderen | Mesaj |
|
20 Haziran 2008 Cuma
12:44:26
|
|
|
gül çok güzel paylaşımlarınız var etiketlerinize katıldım hepsi muhteşem
|
|
|
20 Haziran 2008 Cuma
13:00:44
|
|
|
TEŞEKKÜR EDERİM ARKADAŞLAR BEĞENMENİZE SEVİNDİM.
ESTAGFURULLAH SİZLER KADAR OLMAYA ÇALIŞIYORUM İŞTE ELİMDEN GELDİĞİ KADAR.
|
|
|
20 Haziran 2008 Cuma
13:04:36
|
|
|
ama haklılar gül kız süper paylaşımların tabi diğer arkadaşlarında paylaşımları süper hepinizi çok seviyorum
|
|
|
20 Haziran 2008 Cuma
13:14:53
|
|
|
tşkler elvan biricik dostum bizlerde seni seviyoruz
|
|
|
30 Temmuz 2008 Çarşamba
00:03:31
|
|
|
BIR SEY BEKLEMEDEN
Telaşsız seviyorum seni Bir şey beklemeden
Sesini duyuyorum Işığını tutuyorum Biraz sokulup yanına Sanki bir şey söyleyecekmiş gibi Sıcaklığını alıyorum Koklamaya korkak Ve seviyorum seni yine Hiç bir şey beklemeden
Kusmuyorum yasama Sevmek öyle güzel ki Hele de seni sevince
Unutuyorum Gözlerinde okuduğum sıradanlığımı Herhangi biri gibi yanında olmak Yetiyor sevdama Çünkü seviyorum seni
Hergun bir gül alıyorum Bir çocuğa veriyorum Bazen bir ihtiyara Bir gün sana verebilirim umudu taşımadan
Şakalaşmalarını seyrediyorum Öyle güzel gülüyorsun ki Seni ne kadar sevdiğimi hatırlıyorum Gülümsüyorum ben de Kimse neye gülümsediğimi bilmezken Ben sevdama gülümsemeler gönderiyorum
Gittiğin sinemaya gidiyorum Bir kez daha seyrediyorum Bakışlarının değdiği her kareyi Rasgele bir koltuğa oturuyorum Tesadüf hep senin sıcaklığının olduğu koltuk Hep senin kokunun dolduğu yere oturuyorum Sinema sıcaklığınla Kokunla dolmuş
Uyuyorum gecenin bir vakti Uykumda düş yok Sevişmelerse yasak cennet meyvesi Yine de seviyorum seni
Sabah uyanıyorum Sesini yine duymanın heyecanı Sevdana uyanmanın sevinciyle
Seni göreceğim her yeni gün Yenilenmedir kendi içimde Umudu sorma Umut bir yasaklı düşünce Bir tek sen varsın Umutsuz Sevişmesiz Yarınsız Yine de seviyorum seni Hiç bir şey beklemeden
Gassan Satar
|
|
|
2 Ağustos 2008 Cumartesi
23:56:22
|
|
|
65 YAŞ ŞİİRİ
Doğdum Hükümlü yaşamaya 65.yılındayım mahkumiyetin
Çocukluğumda Sevildim sevikmesine de olanaklar yetişmedi genelde Küçük bir çocuğu mutlu etmeye
Hep anımsarım Babam maliye memuru Necip Bey`in Delik çoreplarına karşın Çocuklarının kursağında bir lokma haram yok Diye övünmesini
Uzun konuşanları pek dinleyemedim O yüzden sanırım Öğrenciliği sevemedim
Sevdimse Şiiri sevdim Çocukları sevdim Yaşamı çiçekleyen Arkadaşım kadınları sevdim
Gençlik yıllarında Toplumculuk yeşillendi içimde İşimin başında Ve de başka zamanlarda Kendimi ve yakınlarımı hiç düşünmeden İnsanlarım için Ülkem için Doğru sandığım şeyleri yapmaya Doğru sandığım şeyleri söylemeye Çabaladım O yüzden de Uluslararası ve ulusal Avanta zincirlerinin dışında kaldım Tek tük de olsa Dürüst kişilerin iteklediği durumlar hariç Elsiz ayaksız Köşelere atıldım
İktidar için Bir ölçüde Aşağılık olamadım İşte bu yüzden Bildiklerimden halkımı yararlandırabileceğim Bie iktidar yakalayamadım
Yine de böylesini ummazdım Ülkemin yönetiminde bir gün İrili ufaklı çeteler söz sahibi kesilecek Kirli paralar Yalnızca cepleri değil Yürekleri de dolduracak Yolsuzluk rüşvet adam kayırma soygun kurallaşacak
Maliyeciyiz ya kendi alanımdan örnek vereyim Bazıları zor zor küçük bir vergi dairesi müdürü olabilecek adamlar Çok ileri ekonomi sosyoloji bilgisi falan Herşeyden önce de sağlam bir dünya görüşü gerektiren Vergi yasası düzenlemesine girişecek Sonra da Reform diye bir şeyle uydurup Çalışanı üreteni ezdirecek Halkı soyanları havadan kazananları es geçecek Topladığı paraları ise Kredi ya da ihale bedeline dönüştürecek Haramilere yedirecek Kamu mallarını mafyaya terk edecek Saçı bitmedik yetimin hakkı var bu mallarda Derdi eskiler Ne oldu Yetimlerin saçları mı gürleşti
Bir yanda Halk olmamış kalabalıklar Öte yanda İnsanlarının bir bölümüne Okuma yazmayı Ve hatta insanca üremeyi bile öğretememiş Tarihin en ileri kentlerinin kurulduğu Anadolu`da Adam gibi bir tek kent kuramadığı gibi Tarih ve doğayı yağmalatmış Bir yönetim Bilim dışı ninnilerle hala insanlar uyutulacak
Yabancı raporlara göre Uyuşturucu kaçakçılarının cirit attığıbir yörede Küçük çocuklar Baklava çaldılar diye yargılanacak
Yirmibeş otuz yaşlarında dinlediğim Bizim gibi adamlarla yıldızı hiç barışmayan Ve de kendilerini politikacı diye adlandıran kişileri Bu yaşta dinleyeceğim Gazetelere göz atınca Basıl şey bu böyle Ülkemin Üniversitesinden de Belediyesinden de Polisinden de Partilerinden de Gazetelerinden de Tiksineceğim
Harvard Üniversitesinde bir hocamız derdi Dünyada her toplumsal sorunu çözecek bilgi var Yine adamın biri ne demiş Bier şeyler bilip de Bilmeyenlerrin uygulamasını izlemektir
Her neyse sözün kısası 65. yaşımda Çoluk çocuğu Bir de birkaç eski dostu saymazsak Yalnızım dağlarca Üstelik Huzursuzum deprem öncesi kediler gibi
Biliyormusunuz? Hep düşünüyorum Ne yapmalıyım diye Ne yapmalıyım diye
Eğer ölürsem Bir şeyler yapamadan Gözleri açık gidecek derler ya Hah işte öyle
MUSTAFA YULUĞ
|
|
|
4 Ağustos 2008 Pazartesi
02:59:31
|
|
|
Çok güzel paylaşımlar arkadaşlar, keyifle takip ettim..
elinize yüreğinize sağlııkk..
Sevgilerimlee.
|
|
|
5 Ağustos 2008 Salı
08:38:30
|
|
|
o güzel yüreklerinize sağlık görünmesem dahi sizlerleyim can dostlar
|
|
|
5 Ağustos 2008 Salı
12:50:39
|
|
|
BAKIŞ AÇISI
Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara şu olayı okur :
"Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok. Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor. Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde. Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor."
Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince ögrenciler şaşırırlar. Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar.
Fotoğraftaki doktorun altı aylık kızıdır.
Dr. Ruskin, Amerikan Tıp Birliği Dergisi'ndeki makalesinde, (günümüzde çok yaşandığı gibi) gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır.
Belki de hayatta yaşadığımız birçok şey bize önyargılarımız ve bakış açılarımız tarafından dayanılmaz ve zor gözükebilir...
|
|
|
9 Ağustos 2008 Cumartesi
15:25:43
|
|
|
09.08
2008 Bilirmiydim Kadir Demirci
Bilirmiydim böle olacagını Dagılıp savrulacagımızı Bilirmiydim gidecegini Uzaklara.. Bilirmiydim beni unutucagını Baskalarının kollarında.. Bilirmiydim he söle Bilirmiydim.. Bildigim tek sey war Sana olan sevgim hic bitmeyecek Baskası olmayacak bunu sende biliordun Ama gidicegini Bilirmiydim.....
|
|
|
12 Ağustos 2008 Salı
17:02:49
|
|
|
SENİ SEVİYORUM DİYEBİLMENİN GÜZELLİĞİ 11.08.2003 Sevmek...Tanrının bize bağışladığı en yüce duygulardan bir tanesi...Yaşamımıza renk katan yegane şey. Sevmek ve sevildiğini hissetmek, hissettirmek. Sevmek... her şeyi, dünyayı, yaşamayı, insanları, kuşları, çiçekleri, denizi, suyu, herşeyi, kendimizi bir de. Biz ulus olarak sevgi dolu insanlarız aslında, yüreğimiz hep bu ışıltılarla dolu. Ama sevgimizi dile getiremiyoruz yeterince. Hep içimizde, yüreğimizde saklı tutuyoruz, nedense kullanmayıp saklıyoruz. Halbuki ne güzel iki kelimedir “Seni Seviyorum” diyebilmek. Bu gizemli kelimeyi kullanmaktan korkmasak, içimizden geldiği gibi ve hissettiğimiz anda söyleyebilsek keşke sevdiklerimize.
Düşünün , sabahın ilk ışıklarında yeni açmış bir çiçeğin yaprağındaki çiğ tanesi ile size gülümsemesini bir kez. İçimizi mutlulukla dolduran bu sıcak tablo karşısında “seni seviyorum güzel çiçek” demek, ne hoş bir karşılamadır onu. ( aptalca mı geliyor size, gelmesin lütfen) Yada aynada yüzünüze bakarken içten gelen bir gülümseme ile kendi kendimize “seni seviyorum” desek, diyebilsek keşke. “Seni seviyorum” öyle sihirli ve güçlü iki sözcüktür ki aslında; söylendiği anda karşımızda akan suları bile durdurur anında. Eşimize, kızımıza, sevgilimize, emektar köpeğimize, yetiştirdiğimiz çiçeklere, büyüklerimize , tüm sevdiklerimize söyleyelim her an içimizden geldiğinde; duraksamadan,” acaba tepkileri ne olur, yada çok söylemeyeyim etkisi azalır ” diye düşünmeden. Olabilir mi hiç böyle bir şey, etkisi azalabilir mi hiç. Bu iki sözcük ne kadar sık kullanılırsa insanın içini o kadar okşar, o kadar sevgi ile doldurur, ilişkileri düzene sokar, uzakları hemen yakınlaştırır, mesafeleri yok eder. Ne güzel bir şeydir bunu sıkça kullanabilmek, alışkanlık haline getirip söyleyebilmek. Hayatın ne kadar acımasız, ne kadar kısa olduğunu, belki yarın sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kişileri bir daha bulamayacağımızı düşünecek olursanız; bence şu anda, şu saniyeden itibaren, daha fazla geç kalmadan söyleyelim, haykıralım sevgimizi; “seni seviyorum” diyelim.
Eşimizi yada sevdiklerimizi yolculuğa uğurlarken hazırladığımız bavulun içine, giyisilerin arasına “seni seviyorum” yazan minicik notlar iliştirelim. Bizden önce eve geleceğini bildiğimiz anlarda yine onlar için evin çeşitli yerlerine “seni seviyorum” mesajları bırakalım. İnanın o mesajları gördüklerinede yaşayacakları mutluluğu kelimelerle anlatmak mümkün olmaz. Bu öylesine güzel bir sıcaklık, öylesine güzel bir yakınlaşmadır, sözcüklere sığdıramazsınız gücünü. İçimizde tutup, saklayıp, ayda yılda bir kez söylediğimizde; hayatımızdaki “keşkelerin” sayısı hızla artacaktır inanın buna. Oysaki “keşkelerin “geri dönüşleri yoktur; giden yıllarla birlikte onlarda gider, yakalayamazsınız.
O halde gelin kullanmaktan çekinmeyelim, “seni seviyorum” demeyi de sevelim, tüketelim bolca. Bilin ki siz kullandıkça tükenmeyecek, size geri dönüşleri katlanarak artacaktır.
Sevgiyle kalın... Berya
|
|
|
12 Ağustos 2008 Salı
20:13:39
|
|
|
Seni Seviyorum
|
|
|
13 Ağustos 2008 Çarşamba
16:26:25
|
|
|
Mazeretimdir…. Her suçumda hazretlerimdin yalvarır oldum. En son halim bi zavallıydı, şimdiki bene beni sorar oldum vallah… Nezaretimdir… Karanlıklara bir şiir oldun onca okundun En son halim bir yabancıydı Ozan- bedbahtı kalemini kırdı
|
|
|
17 Ağustos 2008 Pazar
17:23:02
|
|
|
en güzel yarınlar sizinle olsun canlar
|
|
|
20 Ağustos 2008 Çarşamba
17:23:45
|
|
|
|
|
|
21 Ağustos 2008 Perşembe
05:33:57
|
|
|
-En korkuncu ne, biliyormusun. -Ne? -Kendini değersiz hissederken birini çatlayacak kadar sevmeye başlaman! -İyi ya, sevmek insanı toplar, toparlar. Değerine inanmaya başlarsın yavaş yavaş. -Bunlar işin cilalı laf kısımları, öyle olmuyor işte! Bir yandan aşkın yapışkanlaşmaya başlıyor, öte yandan endişelerin, güvensizliğin büyüdükçe büyüyor. ‘Tavuk suyuna şehriye’ kitaplarındaki gibi olup bitmiyor bu işler. Sen bana sor! -sordum say. -bazan sevgilinin dilinden fark edilmeden dökülmüş tek bir sözcük yaranı deşmeye yetiyor. -haklısın galiba. -aşk ilişkisi, flört, şu bu, ne dersen de. O tür bir ilişkide bir kez kendini değersizmiş gibi hissetmişsen! Artık iki yol vardır önünde. -bir dakika, motor gibi konuşmayı bırak, sakin ol! Nasıl iki yol? -ya ilişki içinde ve ilişkin için yerlerde sürüneceksin. -yada? -ya da yerde sürüneceğin korkusuyla ilişkiyi yok yere bitireceksin! -hımmm..
Sevilmek isteriz. Sevmekten daha çok sevilmek isteriz. Hatta çoğu zaman sevilmek için, severiz. Bazen sevilmekten çok daha büyük bir arzuyla beğenilmek isteriz. (bu yüzden hesapsız kitapsız sevmeye ve su gibi duru sevgilere düpedüz ihanet ederiz ya, bu ayrı konu!) Ve değerli olmak isteriz, değerimiz değerlerimiz bilinsin isteriz. İsteriz ki severek, sevilerek şu dünyadaki varlığımız onaylansın, değerimiz bilinsin ve bütün bunlardan ayrı olarak sevenin gözünde yeni ve farklı değerler taşıyalım.
Fakat.. Ne tuhaf ve ne acıdır ki, sevilmekle beğenilmek her zaman barışık değildir. Her zaman birbirlerini besleyip büyütmezler. Modern ilişkiler dünyasının en pis, en tatsız, en mide bulandıran çatışma ve ayrılık noktalarından biridir bu. Ama gizleriz bu gerçeği kendimizden. Oysa dost dertleşmeleri, psikoterapist divanları, gizli günlükler bu berbat çatışmanın izlerine tanıktır. Leyla, Ahmetin kendisini sevdiğinden emindir ama beğendiğinden bir türlü emin olamaz. Ahmet, Neclanın aşkla bağlandığından emindir ama onun gözünde değerinin ne ve ne kadar olduğundan bir türlü emin olamaz. Şimdi bir parantez açarak özdeğerini bilme ve öz-beğeni üzerine Amerikan tarzı bir sosyal psikoloji araştırmasının sonucundan söz edeyim.
İnsanlar yüzde yetmişe yakın oranda kendi değerlerini bilme konusunda başkalarının görüş ve yaklaşımlarını hiç kale almadıklarını iddia ediyorlar. (eh, bunun için araştırmaya gerek yok aslında, kime sorsan ‘başkasından bana ne, ben kendimi bilirim’ der, sonra da tam tersi yolda hayatını heba eder!) Ama biraz daha ince eleyip sık dokunduğunda, bu kişilerin tamamının ‘sosyal Göz’ün kendilerini nasıl değerlendirdiğine büyük önem verdikleri ve özbeğenilerinin tamamen başkalarını bakışına dayandığı ortaya çıkıyor.
Matrak, değil mi? Ama aslında normal olanı da bu..
Açıkçası özbeğeni ve kendi değerini bilmenin yolu ‘kendinden’ değil başkalarından geçiyor, özellikle de değer verilen başkalarının gözünden ve sözünden..
Parantezi burada kapatıyor ve ilişki dünyamızın acı verici gerçeğine dönüyorum.
Güven vermeyen bir sevgi.. Nasıl da yoksul!
Beğenildiğine inandırmayan bir sevilme biçimi.. Nasıl da cılız, nasıl da içten içe hırpalayıcı!
Düşünüyorum da..
Sevme biçimlerimiz sevgilimizin patronunun kıytırık bir takdir ifadesi kadar bile ‘değer’ bilir olmuyor, olamıyorsa… Ve çoğumuz bizi sevenin ‘gözünden düşeceğimiz’ endişesiyle perişan oluyorsak..
Demek ki, şu modern zamanlara has sevgide garip bir yamukluk, derin bir yanlış var..
Öyle değil mi?
Haşmet Babaoğlu
|
|
|
Yemliha (gülbahçeli)
5437
|
|
7 Eylül 2008 Pazar
00:41:20
|
|
|
Gün Batımı Gibiydi Gidişin
Islaktı bakışların, üşütüyordu ince bir hüzündü gülüşün suskunluğun kanayan gökyüzüydü yüzüne baktım; her çizgisi ayrı ayrı anlattı umutsuzluğu şakakta soğuk namlu ucuydu bakışların..
mezar sessizliğinin korkunç yankıları ruhuma çarparak çoğaldı anladım ki, yapacak hiçbir şey yoktu hiçbir şey. yine de konuşmak istedim sorular sormak istedim. ‘’sus!’’ dedi suskunluğun ‘’sözcük ötesi anlamalarda kal ya da anlama..’’ ya da anlamadım. . anlayamadım....
işte tam o anda bir martının kanadı değdi keskin bir bıçak gibi ruhuma sonra bıraktığın işaretler birer birer silindiler efil efil bir esinti söndürdü kandilimi ışık günü terketti
gün batımları gibi mağrurdu gidişin öfkeliydin, acımasızdın da.. gururun belletiyordu rolünü sana unuttuğun repliği anında fısıldıyordu kırılmışlığın
sonra yüreğini gördüm. yaralıydı hem de derin ve büyüktü yara yiğitler yiğidi bu kalp korkuyordu korkuyorduk, çok korkuyorduk kayıp aşkın ışığı zar zor aydınlattı yüzümüzü dökülen son yaprağın hüznünü gördüm sararmış yüzünde
gün batımları gibi mağrurdu gidişin ıslaktı bakışların, üşütüyordu ve korkuyordun, korkuyorduk..
|
|
|
7 Eylül 2008 Pazar
03:53:57
|
|
|
Sevgi
al bir simetri oluşturdu suskunluğum
şehvete yenik düşen bir sen sonrası gecede
kapılar kapanırken yüzüme bir bir;sürgün sevdana
kucağına düşen o sonbahar yaprağının sarısındayım
aldanışlarımda hoyrat bir saplantı gözlerinin buğusu
pembe bir düş dönümü söylenen perili bir masal aşk
ılık sıcağında kaybolduğum yumuşak bir okşama
yastığımın altında sakladığım her şiir sana
ıraklarda bir kuş uçar yüreğimin baharına türkü türkü
bin bir gece anlatılan masalların anlatıcısına verdim öykümüzü
İkarus;un kanadından damladı kan yatağa
Rus ruletini oynayan son kumarbazda patladı sevda;yüreğinde öldüm
kızılca kıyamette yürek her yeni gün
esrik şarkıların tümü dilimde bugün yine
rüyalar çaldı bütün renkleri;bir sen kaldın bana
ey kırmızım! tadın bunca zamandır içimde
çisil yağan yağmurun ıslaklığında güneş
açık kapımı çalmaya da gerek yok
limanımda yanan gemiler yeniden demir atmış
aşk
ritüeller düzenledim senin için/bir kez daha
aşk kapıyı bir kere çalar
ve asla unutulmaz dokunuşu
Atilla Güler
|
|
|
Sahra basak (senanurr)
1468
|
|
7 Eylül 2008 Pazar
15:34:27
|
|
|
BEN SEVDALI BİR BULUTUM
Güneşe nokta koydu ay ışığı sessizce Dolunay dokundu geceme gelince akşam Yıldızlar sinsice doğdular üstüme Düş yağmurlu gecemde Senin yüzünden zerresi kalmadı gözyaşımın Mahcup oldum el aleme,utandım Seni sanıp göz ettim,içlerinden birine Bir tutam sevgi koydu, yanmış avuçlarıma Sonra geldiği gibi gitti Rüyalarımı da götürdü giderken Savurdu dağdan dağa umudumu Alıp götürdü beni
Ben sana sevdalı Bir küçücük buluttum oysa Anlamazdı kimseler İçimdeki isyanı Bir tek umudum sendin Sen bile anlamadın, sen bile Birazcıkta bunadır sitemim
Biliyorum korkuyorsun Güneşten Bir yanın sevdaya tutkun Bir yanın çekingen Bir yanın ömürlük olsun diyor sevdam Hadi saklan yüreğime Ömürlük bir sevda arıyorsan  Yüreğin üşüdüğü gün sıcacık bir günü düşün sıcacık bir bahar gününü umudun büyüklüğünü ve sonsuz maviliğini göğün yüreğin üşüdüğü gün bir çocuğun gülüşünü düşün bir çocuğun beyaz düşünü göveren dal uçlarını çatlayan tomurcuğu ve çiçeklenen yerini her öpüşün yüreğin üşüdüğü gün bir ormanın gümbürtüsünü düşün bir ırmağın türküsünü bulutların beyazlığını güneşin kızıllığını ve ısıtan yanını özğürlüğün
|
|
|
7 Eylül 2008 Pazar
15:53:30
|
|
|
selam sevdalı yürekler
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|