|
Gönderen | Mesaj |
|
9 Haziran 2008 Pazartesi
12:27:22
|
|
|
Nerdesin Nerde Kimse senin yerini doldurmuyor Kimse dokunmuyor kalbime Senin gibi Kimse sevmiyor beni Benim seni sevdiğim gibi Nerdesin nerde
Hasretinle dolmuyor yerin Gülüşün yetmiyor beni mutlu etmeye Gözlerin unutmaya yetmiyor seni Kimse ellerimi tutmuyor senin gibi Nerdesin nerde
Kimse bakmıyor gözlerime Senin baktığın gibi Hiçbiri hasretini doldurmaya yetmiyor Hiç biri senin gibi gerçek değil Nerdesin nerde
Kara saplı kör bir bıçak gibi Sapladın hasretini sineme Yetmiyor kokun Yetmiyor boş odalarla konuşmak Yetmiyor anılarla yaşamak
Kimse senin yerini doldurmuyor Kimse dokunamıyor kalbime Senin dokunduğun gibi Kimse sevmiyor beni Benim seni sevdiğim gibi Yetmiyor unutmaya seni Sensiz geçen günler Nerdesin nerde hayat sevincim nerde
Yetmiyor şarkılar seni unutturmaya Yetmiyor cümlelere sensiz başlamak Yetmiyor hasretini koynuma alıp yatmak Uykusuz sabahlara kadar seni düşünmek Yetmiyor geldi, gelecek demek Kendimi kandırmak yetmiyor bana
Başım ağrıyana, uykusuz kalana Kadar seni düşünmek Boynu bükük geceleri Akıp giden zamanı durdurmaya Yalnızlığımı, hasretini dindirmeye Yetmiyor Nerdesin nerde benim hayat ışığım
|
|
|
10 Haziran 2008 Salı
03:53:54
|
|
|
Nasıl anlatmalı? Ne yazmalı Sıradan bir yalnızlık benimkisi.. Kiminkinden farkı var? Kelimelerden cümle kurma yeteneğim, Benim yalnızlığımı sadece belgelemiş bir anı yapar Herkesinki gibi bir yalnızlık bu.. Yangın yerinde hareket edememek gibi.. Hiçbir teselliye boyun eğmeyen Laftan, sözden anlamayan bir yalnızlık bu da Asi… Onurlu… Ümitsiz… Hiç kimseninkinden farkı yok… Sabah ezanından hemen sonra.. Durduk yere arabanın camını açıp.. İstanbul’un tam ortasında, sesim kısılasıya geceye onu bağırmak “seni seviyorum”u öfkeye dönüştürmek… bu koca kente onu haykırmak dudaklarımın titremesi.. sonra gözlerimin dolması… en fazla ağlamak ıslak caddelere… elimin ayağıma dolaşması… salaklaşmak.. farklı mı yapar benim yalnızlığımı? Duysaydı.. belki… Duymadı.. duyulmadı… Diğer yalnızlıklar gibi benimkiside.. Duyulmayan.. görülmeyen.. bilinmeyen.. Umursanmayan Sıradan bir yalnızlık Bir adım yaklaştıkça bir kadın daha uzaklaşan Bir kadın uzaklaştıkça bir adım daha küçülen bir yalnızlık bu…
|
|
|
10 Haziran 2008 Salı
17:41:01
|
|
|
merhabalar arkadaşlar
|
|
|
10 Haziran 2008 Salı
21:53:09
|
|
|
Merhabaaaaaaaaa
|
|
|
10 Haziran 2008 Salı
21:58:35
|
|
|
Yalnızlık Portresi
Sen hüznümün ressamı Gidişinle yüzümde bıraktığın asık suratlı resmi Ve yalnızlığın portresi bedenimi Sevda yokuşundaki kırık merdivene astın
Hangi dağda ceylan ölse Sisini kaybetmiş sinsi bir yağmur Gelir yaralarıma damlar
Gözlerindeki merhemi yanlış aşklara sürdüğünden beri Vicdanı körelmiş paslı bir hançer Uykusuz gecelerimi kanatır
Oysaki sen Gönlüme kurulmuş çilingir sofrasının tek misafiriydin Hayatın her sahnesini aşkımıza kaldırır, Leyla ile mecnunun şerefine içerdik...
Şimdi nikotin kokulu bedenimle Yokluğunu söndürdüğüm akşamlarda Korsan hayaller kurup Yeni bir sevda yarattım kendime
Vicdansız bakışlarındaki buzları eritebilmek için Çıktığım yağmur dualarının kurak toprağı değilsin artık. Ve anladım ki, Okul tahtalarına yazdığım isminden geriye kalan Tebeşir değil teneşir tozuymuş...
|
|
|
10 Haziran 2008 Salı
22:12:59
|
|
|
Daha kaçıncı ayrılık ki Elvan
|
|
|
11 Haziran 2008 Çarşamba
20:38:14
|
|
|
|
|
|
28 Haziran 2008 Cumartesi
19:50:12
|
|
|
MAVİ GECE Bir mavi gecede başlamıştı sevdamız Ve maviye çalmıştı bütün umutlarım o gece Unutturmuştun bana karanlığın siyah olduğunu Ve gözlerinde farkettim ilk kez Bütün gecelerin mavi olduğunu
Bir mavi geceydi o Bütün gecelerden güzel Bir mavi geceydi o Benim için ömre bedel
Ve sonra... Bir gidişin vardı ki Mutluluğuma inat Bir gidişin vardı ki Kırıldı içimde kol kanat
Umutlarımın mavisini alıp gittin Denizlerimin mavisini çalıp gittin Masmavi dünyama Simsiyah bir çivi çakıp gittin...
Gittin Ve sen de her yalan gibi Bittin..
AHMET SELÇUK İLKAN
|
|
|
28 Haziran 2008 Cumartesi
19:51:43
|
|
|
bir pencere dünyaya açılan dört köşe cam iki karış mönitör dışında bir adam bir kadın içinde adam uzattı elini iki karış dört köşe cam pencereden uzattı kadın elini değmedi fakat birbirine elleri değemedi yazdılar hesapsız-kitapsız dürüst ve pürüzsüz yazdılar dize dize satır satır yazdılar yüreklerine sevdayi dünya bir adım onlarsa uzak uzak yıldızlar kadar bir yürekleri yakın Ferhat ile Şirin kadar el uzatsa tutacak kadar ay karanlık ay aydınlık oturup dört köşe cam pencerede günlerce gecelerce baktılar göz göze yazdılar dize dize dolu yürek sevda sevdiler hesapsız-kitapsız dört köşe cam pencerede
sonra bastılar düğmeye kapandı pencere...
|
|
|
Yemliha (gülbahçeli)
5437
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
00:38:32
|
|
|
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
01:19:54
|
|
|
Aşklar bile sanal oldu değilmi Yasmin
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
04:16:06
|
|
|
Aşk ın sanalı olurmu hiç sevgili Abdullah hocam, olur mu hiç,
o bir anka kuşu, insanoğlu arardurur da o ancak kendi bilir
kimin başına konacağını ve kendi karar verir, durum böyleyken yinede aranılmaktan bıkılmayan, umut edilmekten vazgeçilmeyen bir olgu aşk, kimi bulduğunu sanır, kimi çağırılınca geleceğini, kimi yaşadığını umar kimi aldanır sanrılar içinde, işte öyle bir bilmece..
Benim bildiğim o bir anka kuşudur, aynı dost gibi, aranılacak bir yeri yoktur, geldimi geldiğini bile anlamazsın kanımca ancak gittiğinde farkında olursun aynı kaybedilen dostlar gibi..
tılsımlı bir durumdur velhasılı.. her kişi kendince yaşar, kimse de onu kendinden başkasının gördüğü gibi göremez, bu yüzdendir ya kişiye özel oluşu, her kişinin kendi derinliği kadardır ancak bildiği.. sanal olur mu, e valla oluyor diyen varsa, oluyormuş ona göre demeli galiba..
Her kim ne yaşıyorsa, gönlünce olması dileğimle...
Sevgiyle..
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
11:19:46
|
|
|
Evet haklısın yasmin Aşk aşktır belirli bir çerceve içine sokamassın.
Sen Gel Hiç Gitmemiş Gibi
(Gözün cama dalarsa ,geceler çığ olursa ,gündüzlerin kırılırsa ,yandın aşıksın..)
Ben seni yüreğimde sevdim Yaslan yüreğime Sevmelere aç yüreğim Aşkın kızgınlığında Ne yapayım yüreğim sevişken Mor kıvılcım aktı Elim sana değmeden yanıyordu parmaklarım Buruk damaklarımda Senin adın sözcüklerde bile yakıcı Kavruluyorum Yorgun kanatlarımla Anlamı Yüreğimde hasretin Suçluyum Gelemiyorum büyük engel çıktı Ilık meltemler dengemi bozdu Kuyruğu tele takılı uçurtma gibiyim Korkuyorum tellerden Beynim firar da Ezgi sarhoşuyum Büyük engeli ben yaratırken Gelemiyorum Bari sen gel hadi Hiç gitmemiş gibi
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
20:04:31
|
|
|
HASRETİN DÜŞER YÜREĞİME Hasretin düşer yüreğimin orta yerine Garip bir hüzün sarar ruhumu Her zaman yaslıdır bu şehir sensiz Fakir odamda döner durur yokluğun Dalar gider gözlerim uzaklara Silindi rüyalarımı süsleyen renkler Ne kar tanelerini tutuyor ellerim Nede melekler teselli ediyor beni Düşlerim kapkara artik Düşlerimde bile yalnızım Birden çalsan diyorum kapımı Ansızın uyandırsan beni Kurtarsan bu kâbustan Kurtulsam bu maphustan Güneşi getirsen bana Yani sen gelsen diyorum Ellerim acıyor ellerim bağlı simdi Ellerim tutsak ellerim saklı Ellerim kayboldu karanlığında gecelerin Ellerime yokluğunun kelepçesi vuruldu Sana çiçek veremem can Resmin puslu vaktine dutsu düşlerimin Mezar olacak bana bu dört duvar Yokluğun kadar gerçek bu ecel Yokluğun kadar büyük içimde acı Azar azar oluyorum sen bunu bilmiyorsun Mezar olacak bana bu dört duvar Resmin puslu vaktine düştü düşlerimin Simdi ben yokluğuna tutsağım Olum içiririm sensiz her güne İste bu ben senin fakir sairin Gökyüzüne sekil veren o ressamım ben Bir sen yoksun görünmüyorsun Gökyüzünde döner durur bir kartal Ben yaralıyım vurgun yedim gözlerinden Ter ateşliyim yanıyorum Bir yudum su olsan diyorum çatlayan dudaklarıma Yüreğim kurak topraklar gibi Gözlerim karanlık kuyu dibi Sevdamı kurşunladılar can Kahpelerin hesabi var ömrüme Bir sen yoksun görünmüyorsun..CAN (ark.K.paylaşım için tşklr
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
20:04:45
|
|
|
apo dayı bu şiir sana
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
20:41:52
|
|
|
Siyah bir elbise aldım daha geçenlerde.
Herkes sordu bana
"Bu elbisenin rengi neden böyle?"
Bir cevap için yordumsada kendimi
Anlamazlar diye korktumda
Söyleyemedim bir türlü
Sebebi "Yanlızlıktır" diyemedim.
Siyah ile yanlızlığı
Buluşturdum bu elbisede
Benim de hayatım
Malasef budur işte.
Soluk ve renksizdir siyah
Bir acı, matem havası
İnsanın içini karartan
Ölümün ve yanlızlığın sesi.
Can bir kuş gibi durmuyor ki yerinde
Keşke dursaydı
kalırdım hep bir köşede
O köşe başında soğuk bir direk
Ve ben onun yerinde
Bir gün......
Siyah siyah atarken okula adımlarımı
Siyah ayakkabılarımla
Yine siyah hayallere daldım
Siyah gözlerini görürüm belki
Düşüncesiyle...
Siyah benim işte,
Siyah benim Yanlızlığım
Siyah benim can dostum
Siyah bir elbise aldım geçenlerde
Siyah ve yanlızlığımı buluşturdum
Bu elbisede...
Siyah korkutur aslında beni
Siyah yaşartır gözlerimi
Çünkü hatırlatır siyah
Her gördüğümde seni
Yani anlayacağın
Siyahla yaşamak benim işim.
Bilesinki
Siyahla yaşamak
Sana düşmez be
Küçük zalim...
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
20:42:21
|
|
|
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
21:38:32
|
|
|
Bi Haber
sukunetin izlerini taşıyor sevgimiz ne ayrı nede tam beraberiz ayrıldığımızda daha yakın kavuşunca başka yerlerdeyiz ne tam sevgili ne de bir başka birşeyiz
dünyayı saran bir sevda değil bizdeki yuvayı değil yatağı ancak ısıtabiliyor bedenlerimiz ne sevgi ne şehvet bizdeki birşey var ama ne bilmiyorum
bendeki ferhat aşkı değil sende şirin değilsin mecnun kimden yana leyla kim eğer aşk değilse seni görünce içimi ısıtan ne ne dir bu sendeki ben bendeki sen ne
acaba eskiler çok aşk yaşadıda bize kırıntı aşklarmı kaldı yoksa biz küllerimi yakmaya çalışıyoruz kaknüs değiliz yanınca yok oluyoruz
bir yol var yürüyoruz sonunu ne sen nede ben biliyoruz ben artık çok yoruldum sevdam sana duyurulur
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
22:04:29
|
|
|
e m a z e n
“…kendi çizgimin, en kırılgan sahnesinde yürüyorum ey zaman parmak izlerin, kederimde karabasan, büyüyorum an be an…”
l sen bilemezsin şeklin, mânâyı yendiği gecelerden geliyorum ben adamların, umudu yağmaladığı cümlelerden kırık dökük anıların cirit attığı, pıtrak tarlası güncelerden
renklerin hükmünü yitirdiği –tıpkı aydınlık gibi- umarsızca tüketildiği tuvâllerden geliyorum
dahası akrebin yelkovana darıldığı hızır’ın, gül dalına uğramadığı mevsimlerden
yıkılan yılların altından geliyorum ben, derinlerden kadınların, tabulara gömüldüğü öykülerden
ll bütün fay hatları içimde kırıldı benim, bütün aynalar yüzümde o kırıklardan sızdım ürkerek güne tutulduğum cümle geceler, hevesle aktı sehere
ve çölde, ay küskünü bir gecede, ben öldürdüm mavi ışığı yorgan oldu tarihe dipsiz sızı şimdi sûretimin tek durağı, şehrin, o katran karası yalnızlığı
geç kaldım, hep geç ne sesli harflere yetişebildim ne de virgüle darmadağınık şimdi vezinlerim, susuyorum elimde bir ünlemle geç kaldım satır başlarına geç yanlış şıkkıydım soruların sınanan, cevapların, hükmünü yitirdiği an zulme bağışlanan, o her damla yaşta yeniden boğulan, umut kırıntısı
nereye gidersem gideyim, insanlığın, (t) uzağına düştü, adımın yazgısı
yangına maya oldu dokunulmazlığını ellediğim bütün şehirler öptüğüm bütün seslerden vuruldum sokulduğum şiirlerin, ikiz kardeşiydi lügâtlerde zemheri izlerim aşikâr, im’lerim g i z l i…/ imrendiğim, bütün tepeler yüksekti benim, çok yüksek bütün selamlar eğrelti hep, hancıydı acı, ne sorguladı ne de anladı yazılmayanı
inkar etmiyorum, suçluyum, ben üfledim bütün mumları cümlelerin en topalını ben kurdum sıradanlığın mümbit kucağında, ben çıkarttım isyanları karanlığı da ben doğurdum, yaşlı bir ilmeğin ucunda yalnızlığı da (!) bana yazıldı ayrılık şarkıları en kırılgan yanından yaralandı a r z u l a r ı m tüm tabuları ben yıktım, yaktım yasak diyen satırları yargılandım ve bakışlarıma sürüldü kâinatın münzevi karanlıkları
işte, o karanlıkla büyüdü keşkeler bak, nasıl da semiriyor dizelerde ıskaladığım mevsimler gecenin, sayrı zamanlarında, saçımı okşamaz oldu büyüdüğüm öyküler ninniler küstü neden böylesine hüzünlü şimdi gölgesinde serpildiğim çınar neden sustu sevdayı çalan gramofonlar ya arnavut kaldırımları, ya onlar niye döndü sırtlarını neden ışıksızdı hep tünellerim sığındığım kucaklar neden hep yoksul
-gülün, titreyen sesindeki parmak izleri de mi benim gülü de mi ben incittim-
heyhât, azap yangını dilimde geçmişim
küçük harflerle yaşadım ya hayatı umarsızdı ya düşlerim ben oldum bütün imlâ hatalarının doğurgan anası yıllar yılı, hevesle konakladı dallarımda vesvese kuşları
lll bu fasıl, (s) aklanmak için açıldı hepten neden hâlâ hesap soruyor adamışlar küllerimden, neden
lV şuramda, işte tam şuramda, ağusu sez(e) mediğin hecelerin lânetlenmiş kavimlerin, suskun telaşında şimdi yüreğim
-yılmış ağdalı güncelerden-
V yine de ben durup durup, sana dönüyorum, her satır başında yeniden bir damla yaş bırakıyorum geceye, duru, arta kalan son heceden
olur da gelirsen…/
Arzu Eşbah
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
22:05:16
|
|
|
Düşünceli İskelede
Ne büyülü çivit rengi içecek hüznünü Ne nemli soğuğu boğazın. İçinde feryat figan patlayarak, Çürüterek ciğerini Sen tımar eyleyeceksin yine yeni kendini. Görmez misin en derin boğaz zihninde, Ğn yalnız kız kulesidir yüreğin. Huzurlarında boğazın düğümlenen Tanrılara say kısmetsizliğini.
Köpük köpük taşıyacak "yıldız"ı bol isyan dalgası, Ağusu yaman hayıfları gündönümlerine.
Güleceksin bir yeşil mahluk olacağın çün Haki nizamiyelerinde diyarın. Ellerin soğuk siyahındayken cana kıyan metalin. Dudaklarında belirsiz, bir esrik tebessüm.
Proksima
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|