Şehirler > GAKKOŞLAR > Mesaj Panosu > onur la istanbuldayken...

onur la istanbuldayken...


GönderenMesaj

Gül (akgül)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
22 Ağustos 2009 Cumartesi 23:17:26
iyi geceler arkadaşlar

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
23 Ağustos 2009 Pazar 00:03:38
http://www.ortanokta.com/meral45/blog/blogid=3462623#blog
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah’a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden…

Daha sonra rüzgârdan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah’a dua ediyordu.

Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti.

O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! "Benim burada olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara. Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: "Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"

SÖZÜN ÖZÜ: Canımızı sıkan, gözyaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de…

İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.

Hikâyede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi, yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında… Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
24 Ağustos 2009 Pazartesi 13:01:05

mehtap buda senin için
Cildinizi Korumanın 10 Altın Kuralı!Cildimiz en güzel giysimizdir. İpeksi, sağlıkla parlayan bir cilde sahip olmak için ona iyi bakmak, güzellik uygulamalarıyla koruma altına almak gerekir. Gergin, sivilcesiz, lekesiz bir ciltle makyaj yapmaya bile gerek duymayız. Cildinizi Korumanın 10 Altın Kuralı!Cildimizi korumanın yolları;1. Gülümseyin. Cildinizi güzelleştirmenin en yoludur. 2. Güneşe karşı koruyucu ürünler kullanın. 3. Sigara dumanından kendinizi sakının. 4. Rüzgârlı ve soğuk havalarda cildinizi nemlendirin. 5. Cildinizi ayda bir kez derinlemesine temizleyin. 6. Günde 8 bardak su için. 7. Cilt tipinize göre destekleyici vitamin kullanın. E Vitamini cildin en iyi dostudur. 8. Pozitif düşünün. 9. Her gün yüz kaslarınızı çalıştıracak egzersiz yapın. 10. Tüm besin gruplarından yeterli miktarda tüketin. Cildinizi sıkılaştırmak, parlaklık kazandırmak, gözaltındaki koyu halkalardan kurtulmak, yumuşak bir cilde sahip olmak doğal çözümleri deneyebilirsiniz. Çay: Sabah ve akşam yüzünüzü ılık demlenmiş çayla yıkarsanız cildiniz sıkılaştır. Bol su ile durulamayı unutmayın! Göz kapaklarındaki şişliği almak için demlenmiş bir poşet siyah ya da yeşil çayı gözlerinizin üzerinde bekletebilirsiniz. Pırasa: Kış mevsiminin en güzel sebzelerinden pırasa cildinize parlaklık kazandırıyor. İster yemeğini yiyin ister taze suyunu sıkıp yüzünüze sıkın. Muhteşem sonuçlar elde edeceksiniz. İncir: Gözaltındaki koyu halkaları gidermek için uygulayabileceğiniz en etkili güzellik yöntemi incir. Taze inciri ortadan ikiye bölüp koyu halkaların üzerine yerleştirin. 10 dakika bekleyip incirleri alın. Taze demlenmiş ıhlamur çayına bir parça pamuk batırıp cildinizi arındırın. Bal: Doğal güzelliğin en büyük destekçisi baldır. Saçlar, sivilceler, vücut için oldukça etkili doğal bir kozmetiktir. Cildinizde yumuşaklık ve parlaklık istiyorsanız 1 çorba kaşığı balı, rendelenmiş 1 adet muz ve elmayı karıştırın. Göz çevresi hassas olduğu için bu bölgeye gelmeyecek şekilde bal maskesini yüzünüze sürün. 15 dakika bekledikten sonra yüzünüzü ılık suyla durulayın.

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
24 Ağustos 2009 Pazartesi 16:52:17
Güzel yazılar o gemiden sağ kurtulup bir gün kurtulan adam gibi birileri de gelse nesse diyecem....

Kadir (esder_km)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2771
25 Ağustos 2009 Salı 16:07:18

yüz maskesine mi ihtiyacın var....

 evet yinne ben var mı gidiciyim yaw....



bir hayırlı ramazanlar deyim dedim...

 delirdim tabi sağlamın burda işi ne....

Kadir (esder_km)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2771
25 Ağustos 2009 Salı 16:12:17
yok mu uğraşacağım biri aman be gidiyom ben.....

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
25 Ağustos 2009 Salı 17:58:37
sen geldinde uğraşacağın biri yok adama bak be....Hem kaç hemde 3 ay sonra gel sonrada yokmu de adama bak....

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
25 Ağustos 2009 Salı 23:31:29

evet mehtapcığım hanımları ilgilendiren konu tabiki cilt  güzelliği 

kadirle onurun ihtiyacı yok onlar saç sakal gezsinler ))

kadir ben kaybolmuştum  nedenim vardı ya sen  neden yok oldun

bak onur kızıyor ama)

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
25 Ağustos 2009 Salı 23:32:03

Uzun süredir orada olmamın hiçbir önemi yoktu. Her şey olacağına varıyordu.

Denizin yağmuru sessizce kabul edişini seyrediyordum.

Çölde suyu bulan insanın nefes almadan içmesi gibi yağıyordu. Ara vermeye tahammülü yoktu. Çocuğunu özleyen bir anne gibi öpüyordu denizi.

Kimseler yoktu. Ben başım, omzum, gözlerim, ruhum sırılsıklam bir hâlde seyrediyordum denizi. Yağmurun özlediği gibi özlemiştim denizi, gözlerimi kırpmaya tahammülüm yoktu. Yağmur beni de öptü alnımdan, denizi öptüğü gibi. Ellerinden öptüm ben de onun.

Öyle dalıp da bakıyordum ki el ele tutuşan yağmurla denize; bir şeylere öyle uzun uzun bakmak sanki değiştirme gücü verecekmiş gibi geliyordu. Deniz birden bana bakıp hayatın anlamına dair nükteli bir söz söyleyiverecekmiş gibi, yağmur bana özel sakin bir gülümseme sunacakmış gibi, bir bulut tam ben ona bakarken düşün gücümle yerinden hareket ediverecekmiş gibi...



Ağladığımı kimseler görmüyordu.

Sevdiğimi daha çok sevdiren, yanlış sevmelerden sıyıran, içimi yıkayan yağmur, bana şükrü hatırlatan yağmur... Onu dingince dinleyen deniz... "Sahibinize şükürler olsun, şükürler olsun" diyordum.


Sonra yağmurun eteklerini toplayarak denizden çıkışını gördüm. Bulutların aralanışını gördüm. Güneşten yollar açıldı denizin içine içine bulutlardan... Yavaş yavaş sahile dokunmaya başladı deniz. Benim içimde yeni doğan bir şeyleri duyuşum gibi, nefes alıp vermeler yapıyordu. Kabarıp sahile kadar geri çekiliyordu. Onu sevdiğimi yazdım ıslak kumsala. Geldi ve sildi kabardığında. Tekrar yazdım, yine sildi. Böyle olmuyordu belli. Yazarak olmuyordu. Yürüdüm içine... Kabarıp da sönen içine... Griden maviye dönen gözlerinin derinine baktım. Uzun uzun baktım. Sonra yağmurun onu nefes almadan öptüğü gibi düşündüm onu. Öyle nefes almadan düşündüm.

Uzun süredir orada olmamın bir önemi yoktu. Her şey olacağına varıyordu.

"İşte böyle" dedi. Sevindim ben. Üşüyen ellerimi ona verdim. Avuçlarımın yanmasını bir yandan da üşümesini verdim.
"Hadi git şimdi" dedi."Islanmışsın çok."
"Olur" der gibi baktım.


Sevinçliydim. Toprak kokusunu ciğerime müthiş bir hazla çekerek ağladım kanat çırparak eve dönerken

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
26 Ağustos 2009 Çarşamba 13:23:17

haklısın tabi ama umarım sağlığın yerindedir   sağlığımız zedelensede kadınlık işte yine saçımıza  yüzümüze  dikkat etmeye çalışırız bir doktorun eline düşmeyi ver çorap söküğü gibi geliyor  sen daha gençsin ama ben kendime tamir zamanım diyorum sürekli bir şey çıkıyor onarıyorum tabi ben değil dr  lar

mehtapcığım çok ağır tedavi de geçirdim hafifte her şey bizim için umarım bundan sonra  bir şey olmaz  ama toparlanmakta zor oluyor

arkadaş listeme  eklemem için soyadını bilmem lazım yani sitedeki yazılı olan  bana msj la yaz ama aklıma geldi ben ne kadar  denediysem profiline giremiyorum  sen ekle beni soy adım aydın

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
26 Ağustos 2009 Çarşamba 17:03:21
kaynatmışsınız maşallah hanımlara bak be bu arada sahra yterim seni şimdi kulağını çınlatmamı istiyorsun heralde....

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
27 Ağustos 2009 Perşembe 00:15:44

ONUR KULAKLARIM ÇINLAMIYOR  NEDENSE  MEHTAPCIĞIM GEÇMİŞ OLSUN BENDE DOMATESE KARŞI ALLERJİM VAR ONU YEMEDENDE EDEMİYORUM  VE  OLAN OLUYOR

ONUR KADİRLE SENDE KAYNATIYORSUN BEN PROFİLLERE GİREMİYORUM ÇOĞUNA  NEDENSE 

MEHTAPCIĞIM PROFİLİNE  GİRİP ARKADAŞ EKLEME YERİEN ULAŞMAM LAZIM  SİTEDEN KAYNAKLANIYOR ARZU EDİYORSAN ONUR HOTMAİL ADRESİMİ VERSİN Sana hoşçakalın onur yaramzlık yapma tamammı))

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
27 Ağustos 2009 Perşembe 00:22:34
YA SEN ............

Beni bir mevsime benzetmek istersen eğer;
Sonbaharım...
Kimi zaman köşeden gülümseyen bir güneş olurum,
Kimi zaman döne döne düşen bir yaprak.
Kimi gün usul usul yağan bir yağmur olurum,
Kimi gün deli deli savuran bir rüzgâr.
BEN SONBAHARIM...
Beni bir çiçeğer benzetmek istersen eğer;
Çiğdemim...
Sapsarı rengiyle içini ısıtan,
Koparmak istersen ellerini kanatan,
Erişemeyeceğin kadar derinde
Korkacağın kadar narin.
BEN ÇİĞDEMİM...
Beni bir renge benzetmek istersen eğer;
Griyim...
Ne beyaz kadar saf, berrak ve katkısız,
Ne siyah kadar net, kasvetli ve asil,
Tam ikisinin ortası.
BEN GRİYİM...
Beni bir kavrama benzetmek istersen eğer;
Sevgiyim...
Bir bebeğin gülüşü kadar içten,
Güneşin doğuşu kadar sabit,
Gecenin rengi kadar etkileyici,
Yaşam kadar gerçek.
BEN SEVGİYİM...

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
27 Ağustos 2009 Perşembe 11:17:53
nerde bende o kabiliyet  bana yolluyorlar bende paylaşıyorum

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
27 Ağustos 2009 Perşembe 11:18:09

Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların, adamı nasıl havaya kaldırmadığıydı.

Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve titrek bir sesle:
- Baloncu amca!... dedi. Biliyor musun, benim hiç balonum olmadı.

Adam, çocuğu şöyle bir süzdükten sonra:
- Paran var mı? diye sordu. Sen onu söyle.

- Bayramda vardı!. diye atıldı çocuk. Önümüzdeki bayramda yine olacak.

- Öyleyse o zaman gel!. dedi adam. Acelem yok, beklerim.

Küçük çocuk sessizce geri döndü. O âna kadar balonlardan ayıramadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Birkaç adım attıktan sonra onlara tekrar baktığında, gördüklerine inanamadı. Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı.

Çocuk, olup bitenleri hayretle seyrederken, baloncu ona dönüp:
- Küçüüük!. diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm.

Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Kalbi sanki yerinden çıkacaktı. Ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine yaklaşırken duyduğu sevinç, bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını hissettirmiyordu. Balonlara güç bela ulaştığında, bir müddet onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı.

Ancak balonlardan biri gruptan kopmuş ve dalların arasına sıkışmıştı. Hemen yanında da dikenler vardı. Çocuk onu kurtarmaya çalışsa, bu dikenler onu patlatacaktı.

Balona hiç dokunmayıp aşağı indi ve baloncuya dönerek:
- Birini bana verecektiniz!.. dedi. Hangi balon o?..

Adam, elinin tersiyle burnunu silip:
- Seninki ağaçta kaldı ufaklık!.. dedi. Çıkıp alabilirsin.

Çocuk, bu sefer ayakta bile duramadı. Ve kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parıldayan balonuna bakarak:
- Olsun!.. diye mırıldandı. Ağaç üstünde de olsa bir balonum var ya artık!

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
27 Ağustos 2009 Perşembe 23:00:20
aslında varda kabiliyet göstermiyo daha doğrusu işine gelmiyor....

Muharrem (unutulan84)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
55
28 Ağustos 2009 Cuma 15:27:25
ellerinize sağlık güzel olmuş...
herkeze hayırlı ramazanlar...

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
28 Ağustos 2009 Cuma 16:43:06

tşkr muharrem  sanada hayırlı ramazanalar  onurcum sen bir kere

büyütmüşsün gözünde beni  ama zaten ihtiyar denilecek kadar büyüğüm )) bak anlamını değiştim hemen büyütmenin 

cici onur

Sahra basak (senanurr)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1468
28 Ağustos 2009 Cuma 17:22:42

 yaşasın yalnızlık

 

Aşk dediğin akla yakın durmalıdır. Aklın süzgecinden geçmeden, sadece kalpte esinti yapan duygu aşk olamaz.
Yaşasın Yalnızlık!

Aşkın içinde saklı olan gerçek sevgi, aklın ve mantığın süzgecinden geçmeden yolunu bulamaz. Akıl aşkın ayağıdır, o olmadan yol alamaz. Aşkın sebebi olmalı, nedensiz bir yürüyüşe çıkar gibi, yalnızca sıkıntıdan bulunuyorsa aşk, onun adı aşk değildir. O zaman yalnızlığını daha çok sevmelidir insan. Gerçek olmayan bir illüzyonsa aşk, yaşasın yalnızlık!
Cinsel bir istekten öteye gitmeyen, içinde yalnızca seks olan, tutkuyla bağlanılmamış dokunuşlardan doğarak büyüdüğünü sanan, doyumsuz bir beden işçiliğine soyunmuş, zevkin derin karmaşasında yolunu şaşırmış, dudaktan dudağa akmayan ama bedeni terleten bir ihtiyaçsa aşk, yaşasın yalnızlık!Kendinden sıkılmışların durağı olan, biraz gönül eğlencesi için seçilmiş; dost sohbetlerine, rakı sofralarına meze olacak konu eksiliğinden kaynaklanan; biraz havası olsun diye kola takılmış, umutları hiçe sayarak, ardından konuşarak, gülünerek anılacak bir muhabbetse aşk, yaşasın yalnızlık!Başka bir canı acıtarak, sadece ihanete doğrultulmuş, biraz intikam, biraz zafer isteğiyle yoğrulmuş, kalın perdelerin ardında sırlarla saklanan, gerçeklerle yüzleşemeyecek kadar aciz, kendini anlatamayacak kadar yoksun, kalbe birkaç sevgiyi sığdıracak kadar geniş, daha önce hiç acıtılmadığı için cahil, yalanlarla üstünü örtecek kadar özgüvensiz; başkasının güvenini sırtından bıçaklayacak kadar nankörse aşk, yaşasın yalnızlık!
Bir anlık hevesler için kirletilecek kadar ucuz, tüm varlığını sefilce yok etme pahasına yalancı, göz boyanarak hediyelerle kandırılacak kadar değersiz, üç kuruşa kendini satacak kadar hayasız, umutları kıracak kadar vicdansız, başka bir ömrü harcayacak kadar sevgisiz, geride anı bırakmayacak kadar boş, daha önce hiç denenmeyecek kadar beceriksiz, geleceğe bakamayacak kadar yüreksizse aşk, yaşasın yalnızlık!
Aklı bile akıl bulmuşken, kalbinin sesine kanıp mantığını kenara koyacak kadar biçareyse aşk, aşk değildir. Aşk akılla beslenir. Yalnız gönlünü dinleyenler, sonunda acıdan başka bir şeyi sevemez. Aşk dediğin huzur, özveri, paylaşım, saygı, empati gibi değerlerle büyütülür. İçinde kin, kandırmaca, düzen, vicdansızlık, kıskançlık birikmiş duygu, üstüne büyük altın harfle adını yazsa bile, gerçek aşk olamaz. Akıl aşkı tanır. Saflığını bilir, fedakarlığına şahit olmuştur. Akıl sezer, değerlendirir. Kim ki, içine us koymadan, yalnız kalbini dinleyerek bir sevdanın peşinde sürüklenirse; onun ki aşk değildir. Bütün kötülüğünü örterek, renkli hediye paketinde geliyorsa aşk, kalsın! Yalnızlığım, sahtekar aşklardan daha üstündür!

Onur (firegod)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1793
28 Ağustos 2009 Cuma 19:10:17

Şuna bak ya sanki 18 lik çıtırlar gibi olan ben,m allah allah yeme şimdi beni, yerim seni ona göre....Tabiiki büyük değilsin ve işine gelse buraları deler geçersin be....

Sayfa:1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10İlk sayfa « Geri · İleri » Son sayfa