|
Gönderen | Mesaj |
|
4 Ocak 2008 Cuma
13:38:02
|
|
|
http://www.ortanokta.com/on/default.asp?anabolum=siirdetay&siir_id=3010
İkindinin ıslandığını da gördü bu gözler Yeşil kubbenin gözlerdeki ikramı devam ederken , Vakit ikindiye vurur Medine’de Nakşi Şeyhinin dergâhında sessizlik yudumlanır Buhara pilavına katılan parça etler zamana düşülmüş veli notu gibidir Zekeriya Efendi; kemik yok adeta bir et yığını Sanılır ki kar taneleri bu yüzden almıştır rengini
Gözüm Zekeriya Efendi de ,kalbim uyuyan çocuk gibi Ve kulağım ezanda Mescidi Nebevi’de cemaata yetişmek Aşina vakitlere , garip vakit girmesin diye ve vakitsiz kararan hava Önce derinden ,sonra göklerinden yere inen gürültü Semayı bir el tutup yırtıyor, evet yırtıyor gibi Bir başka yerde olsa korku beni yoğurur, ruhumun kemikleri kırılır gibi olur Ama bir an nerde olduğumu düşündüm , burası Sevgili’nin yurdu Bütün şehirler toplansa bir beden olsa, bu şehir o bedenin latif kalbi olurdu…
Kalbimde bir serinlik, rahatlama ve güven Ne olursa olsun dedik, nasılsa O’na yakın O ki kainatın gözbebeği ve sevgilisi Hakkın
Sonra yağmur , bardaktan boşalırcasına değil, semadan boşalırcasına Ama cemaat; Vakit yaklaştıkça yaklaştı, yağmur dursun demedik, hatta dedik ki : “Islanıyorsa şu an gözbebeği Medine biz niye ıslanmayalım, bu endişe de niye?”
Ceylanın gözlerine hatırlatan seccadem bir taç gibi başımda Gözyaşıyla ıslatmak nasip olmadı ama, ıslansın diye Medine yağmurlarında Kendimi attım Şeyh dergahından, yeryüzünün ne latif kalbi olan Medine’nin kucağına… Ve yürüdüm,ıslandım, yürüdüm ve ıslandım… Yol boyunca Andelibi Zişan efendimizi andım…
Medine sokaklarında yürüyüpte bir an nerdeyim derseniz Aklınıza ilk gelen Yeşil Kubbe oluyor Ve annesini arayan çocuk yüreği gibi gözleriniz O’nu arıyor !
Çok şükür yetiştim zamanında davete Medine’nin saçları ıslanırken yağmurda O yağmurdan nasip almış seccadem hala o yağmurların kokusunu taşıyor Kıldığım namazlarda secdeye uzanınca Medine yağmurları alnımdan öpüyor..
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
13:40:04
|
|
|
Ben, böyle olmamalıydım İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma. İçime bir ateş düşmeliydi Ayaklarımın feri kesilmeliydi. Kendimden geçmeliydim sonra... Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda Ama bunu kimse duymamalıydı, Seni, mahşere kadar saklamalıydım. Ben böyle olmamalıydım Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa Çalan her kapıya sensin diye koşmalıydım. Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan Ben hep sana yormalıydım. Gece yıldızlarını serpince göre Seni görmek için uyumalıydım. Şarkılar kime söylenirse söylensin Sana diye dinlemeliydim. Türküler dolmalıydı odama, Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses Selvi boylu yâr sen olmalıydın Kömür gözlüm ateşine düşeli Senin için söylenmiş söz olmalıydı. Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice Bir keman, incecik çığlık olmalıydı Ama bunu kimse bilmemeliydi, Seni mahşere kadar saklamalıydım. Böyle olmamalıydım, Kelimeler Taif`i taşıyınca kulaklarıma Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı, Taşların izi çıkmalıydı yüzümde. Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi. Haremde bir ikindi vakti Kem gözler çevrilince sana Ve vefasız eller uzanınca yakana İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi. Sen ötelere hazırlanırken, Öteler senin için süslenirken, Son kez baktığın pencerede hayal edip seni, Perdenin son kez kapanması gibi, Kapanmalıydı gözlerim. Sonra içime doğru gerilip, Seni bize lutfedenin ismini haykırıp, `Allah(C.C.) ` deyip, Düşmeliydim yere. Ama bunu kimse bilmemeliydi. Seni mahşere kadar saklamıydım. Ve mahşer günü... Uzaktan seni seyretsem. Sana yakın olmak için can atsam. Beni engelleseler, `Sen kim yakınlık kim? ` deseler. Ben ağlamaktan konuşamasam. Gözlerini çevirsen bana. `Benim cennetim bana bakan gözlerindir.` Ve tebessüm etsen. Ama bunu kimse görmese, Seni ebede kadar saklasam.
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
13:41:53
|
|
|
Alemlerin Rabbi olan Allah Bir peygamber gönderecekse eğer yıldızlarla duyurdu bu haberi Kamer menzillerinde üç yıldız doğar Üç yıldız kainatı bu haberle müjdeler Şimdi son kez doğacak yıldızlar .. Müjde üstüne müjde, nur üstüne nur gibi... Şimdi son kez müjdeleyecek o son aziz peygamberi ..
Elli iki gün.. Hanei saadette hüzün ve sevinç içice .. Tesellisini bekliyor annelerin annesi Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla incisini bekliyor.. Belki o minik kalp atışlarını duyuyor, Belki gözyaşı döküyor babasız dünyaya geleceğin.. Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz Amine..
Tam elli iki gün Ve yıldızların da ötesinde hazırlıklar... Kuşlar bakışları ile mesafeler aşıyor.. Kuşlar dünyadan çok uzakta ama hızla dünyaya yaklaşmakta..
Tam elli iki gün var..
Mekkeyi mükerremede bir felaket haberi Yemen valisi Ebrehe Kabe’ye saldıracak !.. Abdulmuttalibin alınan iki yüz devesi.. Mekke reisi develerini istiyor .. `Kabe’nin sahibi Kabe’yi korur `
Ebrehe öfkeli:
“Onu bana karşı kimse koruyamaz diyor” Kureyş’in ulusu son sözünü söylüyor ; `Ben ona karışmam.... İşte sen işte o.. `
Elli iki gün var .. Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına.. Mekke boşaltılıyor..Harem-i şerif mahzun, Abdulmuttalib mahzun ,Kureyş’in ulusu Kabe’nin halkasına tutunur ..
`İlahi dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru Kabe’yi ve Kabe halkını koru ! ` Ve ardından o da yürür dağlara .. Bir tek örtüsü kalır Kabe’nin ..Yemen alacası bir örtü .. Hane-i saadet yalnız , Makam-ı İbrahim yalnız, Hicri İsmail,Hacerul Esved Ve Kabe-i muazzama yapayalnız.. Ve kuşlar ...ayak yapılarından belli ki sadece uçmak için yaratılmışlar!! Bir yere kesinlikle konmayacaklar !!! Kuşlar hızla dünya semasına yaklaşmakta !!!
Elli iki gün !!!
Muhassab vadisinde Ebrehe’nin ordusu.. En önde devasa bir fil ...Ardında altmış bin sefil... Kabe’yi yıkmak için harekete geçiyor.. Daha adımını atmadan fil Ebrehe’nin yol göstericisi Tufeyl yaklaşıp kulağına bir şey Fısıldıyor: “Mamud sağ ve selametle geldiğin yere dön” `Çünkü sen Allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin !` Ve Tufeyl’de çekilir dağlara.. Ve fil dizlerinin üstüne çöker .. Orduda bir kargaşa, ne oldu bu file !!
Yönü başka tarafa çevrilince koşuyor hem de delice bir süratle.. Ama Kabe’ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne Ucu sivri demirler sokuluyor ..Mamud kalksın ve yürüsün diye ..Ama nafile ..
Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı .. Kaplara bir bulut gibi deniz üzerinden git gide yaklaşan .. Yaklaştıkça netleşen bir karartı .. Ve dehşetle açılan gözler ve sapsarı kesilen yüzler.. Bir ses “dayanabilecekseniz bakın!!!” diyor . Çünkü gökten Ebabiller yağıyor Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar İrili ufaklı ,bölük bölük, fırka fırka, birbiri ardınca Başları vahşi hayvanların başı gibi Gagalarında ve ayaklarında taşlar pişirilmiş çamurdan Kanatları benek benek kar beyazı o ilahi nurdan Ve alınlarında bir yazı “ El –Kahhar” ! Belli ki azap için yaratılmışlar İşte başlıyor azap!! Ebreheyle altmış bin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar... Taşlanmış yürekleri söküp çıkaran taşlar!
Elli iki gün var.. Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil ! Ve haykırıyor Kabe; `Hani nerde ordunuz, hani gururlanıyordunuz, hani nerde kaçış yurdunuz Hem nereye kaçıyorsunuz ` Takip eden ALLAH!!! nereye kaçacaksınız? takip eden ALLAH ! `Bugün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak ` Ebrehe mağlup ....galib olan ALLAH Biliniz ki sonunuz alevli bir ahdır İntikam alanların en hayırlısı ALLAH ‘tır.
Ya Rabbi bugün ve bugünden sonra eğer bir Ebrehe ruhu .. Toplayıp ordusunu yürürse haremine ... Ne olur Ebabillerini gönderme Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpte duruncuya dek .. Gönderme azap kuşlarını ... O gün dağlara çekilen halk nasıl korku içinde izlediyse onları .. Bugün Ebabiller izlesin bizi... Ve yeryüzü duysun sesimizi .. Kabe’yi muazzamanın koruyucusu biziz Çünkü biz ümmeti Muhammediz !
Ebabiller uzaklaşırken Mekke’den Kabe’yi muazzama gönüller sultanını bekliyor Anneler annesi gülünü bekliyor Tam elli iki gün var...
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
13:43:38
|
|
|
Sevgili! Ümmü Mektum gibi Seni görmeden sana sesleniyoruz Alıp verdiğin nefesi duyar gibi Sanki açınca gözlerimizi Seni görecekmişiz gibi Sana sesleniyoruz. Senin huzurunda ses yükselmez. Edeple konuşulur; edeple susulur. Hele biz ki bu kapının dilencileri, El açıp beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi ama Şu araya giren yıllar olmasa Medine’ne uzak yollar olmasa İsmin anılınca yürek yanmasa Kapında beklemekten başka Bize bir şey düşmezdi. Bekliyoruz Sultânım! Rüyada olsa bile Belki teşrif edersin diye Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi. Seni bekliyoruz. Gelseydin, Bizim için cennet olurdu gelişin. Gelseydin, Saadetli asrından gönderdiğin selâmını, `Kardeşlerim` deyişini Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün. Gelseydin, Dolaşsaydın sofralarımızı, Bir tabak fazla görecektin, Bir bardak, bir kaşık fazla... Ve sofrada bir yer boş, Baş köşe! .. Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye. Gelseydin, Dolaşsaydın gecelerimizi, O `Kutlu Doğum` gecelerini, Anneler görecektin. Yeni doğmuşsun gibi, Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi, Mışıl mışıl uyuyasın diye Seni sabahlara kadar Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin. Sevgili! Gelseydin, Medine-i Münevvere`den dünyaya yayılan Ashabın gibi, Eyyüb Sultan gibi, Kab bin Malik gibi, Bir fecir vaktinde, Henüz yirmisinde yirmi beşinde, Bırakarak yurtlarını ocaklarını, Hedeflerine ilahi rızayı koyan, Arkalarına bakmayı ar sayan, Yiğitler görecektin. Onlar senin yiğidin, Elleri, o öpülesi elleri, Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken, Senin köyünün hayaliyle ısındılar. Gelseydin, Gecenin zifiri karanlığında, Uykunun en tatlı aralığında, Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa Gençler görecektin. Gözyaşı dökerken günahlarına, Veysel Karani`den istediğin gibi, İnsanlığa dua eden gençler görecektin. Gelseydin, Asr-ı saadet gibi olmasa da, Koklanmaya değer güllerimiz vardı. Yine senin ikliminde yetişen. Ama sen gelseydin, Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! ! Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek... Hz.Vahşi gibi... Hani sen Hane-i Saadet`ten Mescid-i Nebevi`ye giderken Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı. Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı`nınsa Bakışları yerdeydi. Edepten göz göze gelmezlerdi. Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin. Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü, Bir de Ömer(R.A.) ... Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi Pencerelerde, kapı önlerinde, Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var. Gelseydin, Ve yürüyüp geçseydin önümüzden, Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize. Sevgili! Hakiki aşıkların sana doğru uçarken Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti. Dünya güzelliğiyle kollarını açarken Bize düşen el açıp kapında beklemekti. Sevgili! Bekliyoruz! ...
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
13:47:46
|
|
|
Sen yoktun... Hz Âdem’deydi nurun Önce cenneti, Sonra yeryüzünü şereflendirdin. Âdem nuruna affedildi Arafat bu affa şâhitti
Sen yoktun Nuh’un gemisindeydi Nurun... Dalgalar yeryüzünü boğarken Taprağın bağrındaki su Gökyüzüyle buluşurken Ve bu bir ilahi azap derken, Allah nurunu taşıdı binbir sebeple Tûfan, nurunu selamladı edeple...
Sen yoktun... Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden “Rabbimiz” dedi, “Onlara kendi içlerinden Senin ayetlerini okuyacak Kitap ve hikmeti öğretecek onlara, Onları temizleyecek bir elçi gönder, Amin dedi on sekiz bin âlem Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak Amin dedi İsmail. Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.
Sen yoktun... Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni Alemlerin efendisi diye sana seslendi. Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine.. Çünkü bu âlemin reisi geliyor... Bekleyin Ahmed geliyor. Kainata rahmet geliyor. Havarilerin yüzünü okşayan, Ölüleri dirilten bir nefes oldun Ama sen yoktun...
Sen yoktun Sultânım, Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun Başı eğik gezerdi mazlum Huteyle göklerden seni sorardı Varaka seni arardı semada Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler. Ağlayarak süslediler ölüme... Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler. Sen yokken, Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek. Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi. Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi... En son çocuk atılırken çukura Annesinin suretinde bir melek tuttu onu Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi. Melekler süslüyordu hirâyı. Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur, Efendisine hazırlanıyordu mekke. Âlem Efendisine hazırlanıyordu Kainatın gözü Hz. Aminedeydi. Toprak yalvarıyordu rabbine, Allahım gönder artık diyordu. Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada
Ve bir gelişin vardı ya rasulallah, Bir inişin vardı yer yüzüne... Önünde cebrail! Ardında yalın kılıç melekler! Bir inişin vardı yer yüzüne... Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini. Herşey sus pus olmuştu. Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay! Kainat bir isim duymak istiyordu. Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden; Muhammed! Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini. Muhammed! Melekler öptü o nurdan ellerini. Muhammed! Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta! Sana o adı veren rahmana kurbanız
Artık sen vardın Susuz topraklara rahmet indi seninle Annenden sonra anne halime sevindi seninle Yağmura mı ihtiyaç var? Kaldır şehadet parmağını, Yağmurları salsın Allah. Sonra tut ağacın yaprağını, Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah. Yeterki sen iste, Sen iste yarasulallah Deki ben kimim? Dağlar, taşlar dile gelsin, Dilsiz çocuklar ellerinden tutup, Ente Rasulullah desin.
Sen vardın Bedir kârdı, Uhut dardı Hendek yârdı. Yiğitlerin vardı. Ölmek için yarışan yiğitler...
Hele bir enesin vardı senin. Enes bin malik... Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu. Onlar da “Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince Enes kükremiş: “ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti. Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü. Hem de ne şehit ey nebi! Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi. Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...
Musab Bin Umeyr’in vardı senin. Uhut’ta sancağını taşıyan. Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.
Ebu hureyren vardı... Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı. Sen anlardın, Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin... Bir gidişle gittin Ardında hüznün kaldı. Hasretin kaldı göklerde. Bilal ezan okuyamaz oldu Ne zaman teşebbüs etse Muhammed rasulullah demeye Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.
Sonra günler ay, Aylar yıl oldu. Ve asırlar oldu Sensizliğe açtık gözlerimizi. Ama sen bırakmazsın bizi. Sen varsın ey şehitlerin sultanı Sen varsın! Bir şehit bile ölmezken Sana nasıl yok deriz. Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin. Ne anam var ne babam... Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah! Bırakma bizi ki; Allah; Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor. Bırakma bizi! Hayatı seninle öğretti Rahman. Kulluğu seninle tanıdık. Duayı senden öğrendik sevgili! Hz Ömer umre için senden izin isteyince, “Kardeşcik” dedin ona, Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın? Bizler Ömer değiliz ama Bütün dualarımız senin için
Ey Rabbimiz! Rasulünü anışımızdan haberdar et! O’na binler salat, binler selam! Habibine Makam-ı Mahmut’u ver O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i Âlâya yükselt Bizi de affet O’nun hatrına affet Zatının hatrına Affet.
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:00:55
|
|
|
Yurdum senin dağlarında, dağlarında hatıram var Senden bana, benden sana aramızda bir sitem var Elleri aldın koynuna, beni bıraktın Bir ben kaldım, bir ben kaldım sürgünlerde...
Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim Bırakıp gitmemeyi, terketmemeyi, beklemeyi Öğrendiğim dağlarımın kokusuyla... Sen büyük şehrin insanıydın Hayatın büyüktü, hayallerin büyüktü Büyük ve süslü sözler duymak istiyordun Büyük ve süslü sözler söylemeliydim sana Seni kaybetmemek için... Seni kaybetmemek için geçmişimi gizlemeliydim Duymak istediklerini söylemeliydim sana Duymanı istediklerimi değil... Yüreğinde şekillendirdiğin insanı oynamalıydım sana Kendimi değil... Sen şirin bir kanarya sevmek istedin Oysa şahini tanıdım dağlarda Şahinle yaşadım, şehince yaşadım Ama kanaryayı oynamalıydım sana Seni kaybetmemek için... Sen kanarya taklidinden hep nefret ettin Sen şahini hiç tanımadın... Bunları sana anltamazdım şehir gülü Çünkü sen büyük şehrin insanıydın Büyük sözler duymalıydın...
Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim... Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var...
Dağlarımı sev Dağlarımı sev Dağlarımı sev Yalvarırım sev...
Hatırlarsın bir kelime oyunumuz vardı Sen kelimeyi söylerdin, bense tarif ederdim `Heyecan` demiştin, mevsim ilkbahardı Bense gözlerine bakıp `heyecan`ı tarif etmiştim sana `İsmini duyunca kalbimdeki çarpıntı` demiştim Bu doğruydu şehir gülü, Ama dilimin ucuna kadar gelip Dudaklarımı zorlayan, fakat kelimelere dönüşemeyen, İçime hapsettiğim tariflerim vardı... Bizim eve büyük şehirden misafir gelince Herkes en güzel elbisesini giyerdi Biz çocuklar kapının yanıbaşında dizüstü çöküp Hayranlıkla onları seyrederdik... Ben heyecanı babamın alnında biriken teriyle Bardağa uzanan elinin titremesiyle tanıdım Annemin kendi yöresine ait konuşma şeklinden utandığı Ama onlar gibi de konuşamadığı için Suskunluğu tercih edişiyle tanıdım... Bunları sana yine anlatamazdım şehir gülü...
Kaç gecedir dağları görüyorum rüyamda Kaç gecedir babamı görüyorum.. Şimdi tercih senin şehir gülü İster kanaryayı sev, ister şahini Ama şahini seveceksen önce dağlarını sev, dağlarını sev...
Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var...
Dağlarımı sev Dağlarımı sev Dağlarımı sev Yalvarırım sev...
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:02:35
|
|
|
Günlerden cuma... Uhut`a gelenler var. Medine yolu toz duman... Uhut`a gelenler var. Bir dağılsa da şu hava, Görsek Medine-i Münevvere`den Uhut`a gelenleri. Bir görsek Allah Rasulü`nü Ve eroğlu erleri... Bakın göründüler işte; Atının üzerinde evrenin efendisi! Cihanın gözbebeği! Uhut`un sevgilisi! Sağında ve solunda ashab-ı güzin Önündeyse iki üveyk yürüyor; Biri Sad bin Muaz, Diğeri Sad bin Übade. Allah`ım bu ne edep Atlarının bile başı yerde... Bakın şu iki gence! İkisi de onbeşinde... Şu kısa boylu olanı Rafi` bin Hadic! Parmaklarının ucuna basıyor ki Boyu uzun görünsün! İyi ok attığı söylenince İzin veriyor efendimiz. Diğer gençse Semüre bin Cündüp... Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor. Ya rasulallah! diyor, Rafi`ye izin verdiniz. Bana niye izin yok? Ben rafi`yi güreşte yeniyorum. Efendimiz tebessüm buyuruyorlar. Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar. Semüre Rafi`yi yenince güreşte, Fahr-i kainat ona da izin veriyor. Günlerden cumartesi... Uhud`a gelenler var. İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi- Başlarında Abdullah bin Cübeyr Sultanı dinliyorlar. Düşmanı yendiğimzi görsenizde Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe Yerlerinizden ASLA ayrılmayın! Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi Ben size adam göndermedikçe Yerlerinizden asla ayrılmayın! İki ordu da hazır... İki ordu da harp nizamında... Ve Uhud`un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor! Sessizliği bozan Kureyş`in Sancaktarı`dır. Söylediği her söz küfür kokulu... Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar! Bu bir meydan okumadır. Cevapsa bir çift ayak sesi... Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda... Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak `ALLAH` diyor! Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor. Birkaç saniye, bir tek hamle... ALLAH`ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta Kureyş`in sancağı ise yerde... Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında Gökyüzünde yıldırımlar Yeryüzünde Hamza var. Asıl şimdi başladı Uhud`un türküsü. Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu Göz göze ve diş dişe. Uhud`da yiğitler var. İşte: Ebu Lücane... Kılıcın üzerinde bir yazı Korkaklıkta ar İlerlemekte şeref var! İşte: Musab bin Umeyr... Zırhını giyinince Nasılda Peygamber`e(A.S.M.) benziyor. Ve döne döne savaşan Hz. Hamza... Ben Allah`ın(C.C.) Arslanı`yım diyor! Ebu Katade`ye bakın. Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından Bir havayı yara yara geliyor. Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var. İşte: Ebu Katade... Okun Fahr-i Kainat`a(A.S.M) doğru gittiğini görünce ALLAH`ı(C.C.) andı önce Ve uzattı başını! Ok Katade`nin gözüne saplandı. Uhud`da yiğitler var... Şirk ordusunu bozguna uğratan... Ömer bin Hattab`a bakın Gözleri çakmak çakmak... Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer`in(R.A.) Bu ne hal ey Ömer... Düşman hüsran yaşarken Zafer kaznılmışken Bu ne hal ey koca Ömer! Niçin okçular tepesine bakıyorsun? Neler oluyor orda? Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi`nden? Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar? Ey Abdullah bin Cübeyr! Durdursana okçuları! Durun, Allah(C.C.) aşkına durun! Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden. Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden. Kainat yalvarıyor inmeyin! Sultanlar Sultanı`nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin!
Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında... Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe... Bakın, mübarek elleri Rasulullah`ın(A.S.M.) Yüzüne kapanıyor! Kainatın affı için semaya kalkan eller Şimdi kan içinde! Yetiş Ey Ebu Ubeyde! Nur saçan yüz kan içinde!
Zaman donuyor sanki, Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor. Kıpkırmızı bir yakut gibi Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi! Uhud Dağı`nı bir titreme alıyor. Zaman donuyor sanki, Ve gökler yırtılıyor! Uhud Dağı`nı bir titreme alıyor! Kimse Uhud`a ilişmesin. Çünkü bir ses geliyor altı yerden! Muhammed`in(A.S.M.) dişi yere düşmesin! Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri, En hızlı inişiyle iniyor! Çünkü altı yönden bir ses geliyor! Yere düşmesin Muhammed`in(A.S.M.) dişi!
Kara bulutlar çöktü Uhud`a! Bir ses ortalığı velveleye verdi: Muhammed(A.S.M.) öldürüldü! Muhammed(A.S.M.) öldürüldü! `Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum! ` Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına! Artık yaşlı gözler Sevgili`yi(A.S.M.) arıyor. Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu: `Rasuluh(A.S.M) yaşıyor, Allah(C.C.) `ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor, Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım. Habibullah(A.S.M.) yaşıyor. Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.`
Ashab-ı Güzin`in sevincine bir bakın! Uhud`un sevincine bir bakın! Hz.Hamza duydu ya bu yeter! Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter! Yine daldı Hamza Kureyş`in dalgalarına! Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza. Ve boşlukta bir mızrak belirdi. Ey Hamza! Uhud`u her anışımızda kaç mü`min girmek ister mızrakla senin arana? Kaç mü`min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der? Ama Şehidlerin Seyyidi sensin! Şehidlerin Efendisi sensin! Uhud`da şehidler var... Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud`da! Rasul-i Zişan`ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş, Hamza`yı yıkar gibiydi! Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı! Hiç bu kadar üzülmemişti! Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti: `Ey Rasulullah`ın(A.S.M) amcası Hamza; Ey Allah(C.C.) `ın ve Rasulü`nün(A.S.M) Arslanı Hamza; Ey hayırlar işleyen Hamza; Ey Rasulullah`a(A.S.M) koruyucu olan Hamza; Allah(C.C.) sana rahmet etsin! Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi; Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım! ` Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında: (Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah`ın adıyla!) `Mü`minlerden öyle yiğitler vardır ki, Onlar Allah(C.C.) `a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehid olmayı bekliyor. Onlar verdikleri s&
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:04:25
|
|
|
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:05:52
|
|
|
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:31:46
|
|
|
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:33:14
|
|
|
|
|
|
Yemliha (ts836668986)
1305
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:35:33
|
|
|
eline sağlık
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:37:32
|
|
|
saolasın yemliha
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:39:17
|
|
|
Seni seven senin gibi olmalı Ve senin gibi sultanım. Allah’a kul olmalı Namaz, gözünün nuru… Sen namaz için mihraba yaklaşınca Yüz yirmi bin peygamber geçer sağına… Solunda ashabı güzinVe saf saf melekler Sonra milyonlarca veli Edeple ardına geçer Müminler sıra sıra… Canlı cansız tüm varlık … Sen namazdasın ve kainat ardında… Uzanır öpülesi ellerin O nurlu ellerin Rahmanın dergahına uzanır İsteyen sensin ; veren Allah ! İste sen, “Rabbin sana verecek eve sende hoşnut olacaksın ” Sen iste ki Allah’a yakarışın yüreklerimizi yaksın iste ki , Alemler sesini sensi katsın “ Ver, ne olur Allah’ım ! Habib’in ne istiyorsa bize de ver Allah’ım !

|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:41:08
|
|
|
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:41:58
|
|
|
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:43:31
|
|
|
MESCİDİ NEBEVİDE AYAKKABISINI KAYBEDEN ÇOCUK KAÇ DEFA ARADILAR SANA ONLARI KAÇ DEFA DÖNE DÖNE AMA HER DEFASINDA BULDUNYA BİR İŞARETTİ BU ARAMALAR BULMALARIN SEVİNCİNİ TAŞIR İÇİMDE HER ARAMA BULMALARIN ÖNSÖZÜDÜR HAKİKATTE ARAMALARDA ŞİRİN Mİ OLURMUŞ BÖYLE HELE ARDINDAN MEDİNE KOKULU BİR ÇAY OTEL ODALARINDAN YAYILAN UHUVVETİ TAŞIRDI PEYGAMBER MİSAFİRLERİNE İKİNDİ SONRASI PAZAR YERİNDE GEZİNMELER MESCİDİN BAHÇESİNDE SAĞINDA SOLUNDA HER YERİNDE ÇEŞİT ÇEŞİT HURMA VE BİR ÇOCUĞUN İLGİSİNİ ÇEKECEK OKADAR SÜSLÜ PAZARLAR VE BİR CUMA SABAHI BİLİNEN SABAHLARDAN DEĞİL BİLİNEN CUMALARDAN DEĞİL ORAYA HAS BİR SABAH ORAYA HAS BİR CUMA YALNIZ YAPILAN UZUNCA BİR YOLCULUK GENÇ YOLDA İHTİYARSA HASTA VAZİYETİNDE OTELDE HASTAYMIŞ YA ZİYARET İPTAL OYSA KENDİSİ İPTAL OLDU FARKINDA DEĞİL BİR BİLSE GİTMENİN KALMAKTAN FAYDALI OLDUĞUNU O TOPRAKLARDAKİ BİR ADIMIN NE ANLAMA GELDİĞİNİ BİR BİLSE O TOPRAKLARI EŞSİZ YAPAN SEVGİLİYİ BİR BİLEBİLSE BİLECEK BİR GÜN AMA ÇOK UZAKLARDAKİ BİR BİLGİ OLACAK VE BİR AKŞAM UÇAKLARA BAKACAK VE BİR SABAH GÖZLERİ UÇAKLARDA BATAN GÜNEŞ GÖKYÜZÜNÜ KANA BULADIĞINDA ORALARDA OLMAYA CAN ATACAK AMA NAFİLE MESCİDİ NEBEVİDE AYAKKABISINI KAYBEDEN ÇOCUK ÖYLE KAYBETMELER VAR Kİ BULMAK YOK SONUNDA MEDİNE İ MÜNEVVEREDE BULUNMASI GEREKENİ BULDUYSAN KAYBETME ONU ÇÜNKÜ O VARSA HERŞEY VAR
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
14:44:35
|
|
|
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
15:19:52
|
|
|
tşk ederim efendim beğendiğiniz için ALLAH razı olsun
|
|
|
4 Ocak 2008 Cuma
15:24:01
|
|
|
önemli olanda o zaten
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|