sevgi diyarı > Mesaj Panosu > DURSUN ALİ ERZİNCANLI (NAAT)

DURSUN ALİ ERZİNCANLI (NAAT)


GönderenMesaj

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 13:38:02
http://www.ortanokta.com/on/default.asp?anabolum=siirdetay&siir_id=3010

İkindinin ıslandığını da gördü bu gözler
Yeşil kubbenin gözlerdeki ikramı devam ederken ,
Vakit ikindiye vurur Medine’de
Nakşi Şeyhinin dergâhında sessizlik yudumlanır
Buhara pilavına katılan parça etler zamana düşülmüş veli notu gibidir
Zekeriya Efendi; kemik yok adeta bir et yığını
Sanılır ki kar taneleri bu yüzden almıştır rengini

Gözüm Zekeriya Efendi de ,kalbim uyuyan çocuk gibi
Ve kulağım ezanda
Mescidi Nebevi’de cemaata yetişmek
Aşina vakitlere , garip vakit girmesin diye ve vakitsiz kararan hava
Önce derinden ,sonra göklerinden yere inen gürültü
Semayı bir el tutup yırtıyor, evet yırtıyor gibi
Bir başka yerde olsa korku beni yoğurur, ruhumun kemikleri kırılır gibi olur
Ama bir an nerde olduğumu düşündüm , burası Sevgili’nin yurdu
Bütün şehirler toplansa bir beden olsa, bu şehir o bedenin latif kalbi olurdu…

Kalbimde bir serinlik, rahatlama ve güven
Ne olursa olsun dedik, nasılsa O’na yakın
O ki kainatın gözbebeği ve sevgilisi Hakkın

Sonra yağmur , bardaktan boşalırcasına değil, semadan boşalırcasına
Ama cemaat;
Vakit yaklaştıkça yaklaştı, yağmur dursun demedik, hatta dedik ki :
“Islanıyorsa şu an gözbebeği Medine biz niye ıslanmayalım, bu endişe de niye?”

Ceylanın gözlerine hatırlatan seccadem bir taç gibi başımda
Gözyaşıyla ıslatmak nasip olmadı ama, ıslansın diye Medine yağmurlarında
Kendimi attım Şeyh dergahından, yeryüzünün ne latif kalbi olan Medine’nin kucağına…
Ve yürüdüm,ıslandım, yürüdüm ve ıslandım…
Yol boyunca Andelibi Zişan efendimizi andım…

Medine sokaklarında yürüyüpte bir an nerdeyim derseniz
Aklınıza ilk gelen Yeşil Kubbe oluyor
Ve annesini arayan çocuk yüreği gibi gözleriniz O’nu arıyor !

Çok şükür yetiştim zamanında davete
Medine’nin saçları ıslanırken yağmurda
O yağmurdan nasip almış seccadem hala o yağmurların kokusunu taşıyor
Kıldığım namazlarda secdeye uzanınca Medine yağmurları alnımdan öpüyor..

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 13:40:04

Ben, böyle olmamalıydım
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma.
İçime bir ateş düşmeliydi
Ayaklarımın feri kesilmeliydi.
Kendimden geçmeliydim sonra...
Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni, mahşere kadar saklamalıydım.
Ben böyle olmamalıydım
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa
Çalan her kapıya sensin diye koşmalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan
Ben hep sana yormalıydım.
Gece yıldızlarını serpince göre
Seni görmek için uyumalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin
Sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama,
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses
Selvi boylu yâr sen olmalıydın
Kömür gözlüm ateşine düşeli
Senin için söylenmiş söz olmalıydı.
Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi,
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Böyle olmamalıydım,
Kelimeler Taif`i taşıyınca kulaklarıma
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti
Kem gözler çevrilince sana
Ve vefasız eller uzanınca yakana
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken,
Öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi,
Kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip,
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
`Allah(C.C.) ` deyip,
Düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamıydım.
Ve mahşer günü...
Uzaktan seni seyretsem.
Sana yakın olmak için can atsam.
Beni engelleseler,
`Sen kim yakınlık kim? ` deseler.
Ben ağlamaktan konuşamasam.
Gözlerini çevirsen bana.
`Benim cennetim bana bakan gözlerindir.`
Ve tebessüm etsen.
Ama bunu kimse görmese,
Seni ebede kadar saklasam.




 


Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 13:41:53

Alemlerin Rabbi olan Allah
Bir peygamber gönderecekse eğer
yıldızlarla duyurdu bu haberi
Kamer menzillerinde üç yıldız doğar
Üç yıldız kainatı bu haberle müjdeler
Şimdi son kez doğacak yıldızlar ..
Müjde üstüne müjde, nur üstüne nur gibi...
Şimdi son kez müjdeleyecek
o son aziz peygamberi ..

Elli iki gün..
Hanei saadette hüzün ve sevinç içice ..
Tesellisini bekliyor annelerin annesi
Eşini kaybetmiş hazin bakışlarıyla incisini bekliyor..
Belki o minik kalp atışlarını duyuyor,
Belki gözyaşı döküyor babasız dünyaya geleceğin..
Ama taşıdığı rahmetin farkındadır Hz Amine..

Tam elli iki gün
Ve yıldızların da ötesinde hazırlıklar...
Kuşlar bakışları ile mesafeler aşıyor..
Kuşlar dünyadan çok uzakta ama hızla dünyaya yaklaşmakta..

Tam elli iki gün var..

Mekkeyi mükerremede bir felaket haberi
Yemen valisi Ebrehe Kabe’ye saldıracak !..
Abdulmuttalibin alınan iki yüz devesi..
Mekke reisi develerini istiyor ..
`Kabe’nin sahibi Kabe’yi korur `

Ebrehe öfkeli:

“Onu bana karşı kimse koruyamaz diyor”
Kureyş’in ulusu son sözünü söylüyor ;
`Ben ona karışmam.... İşte sen işte o.. `

Elli iki gün var ..
Mekke halkı tepelere yürüyor, dağ başlarına..
Mekke boşaltılıyor..Harem-i şerif mahzun,
Abdulmuttalib mahzun ,Kureyş’in ulusu Kabe’nin halkasına tutunur ..

`İlahi dokunulmazlığı tehlikeye düşmüş olanları koru
Kabe’yi ve Kabe halkını koru ! `
Ve ardından o da yürür dağlara ..
Bir tek örtüsü kalır Kabe’nin ..Yemen alacası bir örtü ..
Hane-i saadet yalnız ,
Makam-ı İbrahim yalnız,
Hicri İsmail,Hacerul Esved Ve Kabe-i muazzama yapayalnız..
Ve kuşlar ...ayak yapılarından belli ki sadece uçmak için yaratılmışlar!!
Bir yere kesinlikle konmayacaklar !!!
Kuşlar hızla dünya semasına yaklaşmakta !!!

Elli iki gün !!!

Muhassab vadisinde Ebrehe’nin ordusu..
En önde devasa bir fil ...Ardında altmış bin sefil...
Kabe’yi yıkmak için harekete geçiyor..
Daha adımını atmadan fil Ebrehe’nin yol göstericisi Tufeyl yaklaşıp kulağına bir şey Fısıldıyor:
“Mamud sağ ve selametle geldiğin yere dön”
`Çünkü sen Allah’ın dokunulmaz kıldığı memlekettesin !`
Ve Tufeyl’de çekilir dağlara.. Ve fil dizlerinin üstüne çöker ..
Orduda bir kargaşa, ne oldu bu file !!

Yönü başka tarafa çevrilince koşuyor hem de delice bir süratle..
Ama Kabe’ye doğru döndürülünce yüzü, kapanıyor dizlerinin üstüne
Ucu sivri demirler sokuluyor ..Mamud kalksın ve yürüsün diye ..Ama nafile ..

Tam o esnada gökyüzünde Yemen tarafında bir karartı ..
Kaplara bir bulut gibi deniz üzerinden git gide yaklaşan ..
Yaklaştıkça netleşen bir karartı ..
Ve dehşetle açılan gözler ve sapsarı kesilen yüzler..
Bir ses “dayanabilecekseniz bakın!!!” diyor .
Çünkü gökten Ebabiller yağıyor
Yeryüzünde hiç görülmemiş kuşlar
İrili ufaklı ,bölük bölük, fırka fırka, birbiri ardınca
Başları vahşi hayvanların başı gibi
Gagalarında ve ayaklarında taşlar pişirilmiş çamurdan
Kanatları benek benek kar beyazı o ilahi nurdan
Ve alınlarında bir yazı “ El –Kahhar” !
Belli ki azap için yaratılmışlar
İşte başlıyor azap!!
Ebreheyle altmış bin kişilik ordusu ve sicim gibi yağan taşlar...
Taşlanmış yürekleri söküp çıkaran taşlar!

Elli iki gün var..
Kabe yalnız değil, Kabe sahipsiz değil ! Ve haykırıyor Kabe;
`Hani nerde ordunuz, hani gururlanıyordunuz, hani nerde kaçış yurdunuz
Hem nereye kaçıyorsunuz `
Takip eden ALLAH!!! nereye kaçacaksınız? takip eden ALLAH !
`Bugün fil ordusundan bu azabı tatmayan hiç kimse kalmayacak `
Ebrehe mağlup ....galib olan ALLAH
Biliniz ki sonunuz alevli bir ahdır
İntikam alanların en hayırlısı ALLAH ‘tır.

Ya Rabbi bugün ve bugünden sonra eğer bir Ebrehe ruhu ..
Toplayıp ordusunu yürürse haremine ...
Ne olur Ebabillerini gönderme
Muhammedi muhabbetle dolu bir tek kalpte duruncuya dek ..
Gönderme azap kuşlarını ...
O gün dağlara çekilen halk nasıl korku içinde izlediyse onları ..
Bugün Ebabiller izlesin bizi... Ve yeryüzü duysun sesimizi ..
Kabe’yi muazzamanın koruyucusu biziz
Çünkü biz ümmeti Muhammediz !

Ebabiller uzaklaşırken Mekke’den Kabe’yi muazzama gönüller sultanını bekliyor
Anneler annesi gülünü bekliyor
Tam elli iki gün var...




 


Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 13:43:38

Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine’ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
`Kardeşlerim` deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O `Kutlu Doğum` gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere`den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani`den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet`ten Mescid-i Nebevi`ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı`nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! ...


 

 


Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 13:47:46

Sen yoktun...
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti

Sen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...

Sen yoktun...
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.

Sen yoktun...
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...


Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada


Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız


Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.

Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...


Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...

Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.

Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.


Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.


Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.




 


Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:00:55

Yurdum senin dağlarında, dağlarında hatıram var
Senden bana, benden sana aramızda bir sitem var
Elleri aldın koynuna, beni bıraktın
Bir ben kaldım, bir ben kaldım sürgünlerde...

Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim
Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim
Bırakıp gitmemeyi, terketmemeyi, beklemeyi
Öğrendiğim dağlarımın kokusuyla...
Sen büyük şehrin insanıydın
Hayatın büyüktü, hayallerin büyüktü
Büyük ve süslü sözler duymak istiyordun
Büyük ve süslü sözler söylemeliydim sana
Seni kaybetmemek için...
Seni kaybetmemek için geçmişimi gizlemeliydim
Duymak istediklerini söylemeliydim sana
Duymanı istediklerimi değil...
Yüreğinde şekillendirdiğin insanı oynamalıydım sana
Kendimi değil...
Sen şirin bir kanarya sevmek istedin
Oysa şahini tanıdım dağlarda
Şahinle yaşadım, şehince yaşadım
Ama kanaryayı oynamalıydım sana
Seni kaybetmemek için...
Sen kanarya taklidinden hep nefret ettin
Sen şahini hiç tanımadın...
Bunları sana anltamazdım şehir gülü
Çünkü sen büyük şehrin insanıydın
Büyük sözler duymalıydın...

Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim
Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim...
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var...

Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Yalvarırım sev...

Hatırlarsın bir kelime oyunumuz vardı
Sen kelimeyi söylerdin, bense tarif ederdim
`Heyecan` demiştin, mevsim ilkbahardı
Bense gözlerine bakıp `heyecan`ı tarif etmiştim sana
`İsmini duyunca kalbimdeki çarpıntı` demiştim
Bu doğruydu şehir gülü,
Ama dilimin ucuna kadar gelip
Dudaklarımı zorlayan, fakat kelimelere dönüşemeyen,
İçime hapsettiğim tariflerim vardı...
Bizim eve büyük şehirden misafir gelince
Herkes en güzel elbisesini giyerdi
Biz çocuklar kapının yanıbaşında dizüstü çöküp
Hayranlıkla onları seyrederdik...
Ben heyecanı babamın alnında biriken teriyle
Bardağa uzanan elinin titremesiyle tanıdım
Annemin kendi yöresine ait konuşma şeklinden utandığı
Ama onlar gibi de konuşamadığı için
Suskunluğu tercih edişiyle tanıdım...
Bunları sana yine anlatamazdım şehir gülü...

Kaç gecedir dağları görüyorum rüyamda
Kaç gecedir babamı görüyorum..
Şimdi tercih senin şehir gülü
İster kanaryayı sev, ister şahini
Ama şahini seveceksen önce dağlarını sev, dağlarını sev...

Ben sana dağlarımın kokusuyla gelmiştim
Ben seni dağlarımın kokusuyla sevmiştim
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var
Yüreğimde bir çobanın suskunluğu, suskunluğu var...

Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Dağlarımı sev
Yalvarırım sev...


 

 


Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:02:35
Günlerden cuma...
Uhut`a gelenler var.
Medine yolu toz duman...
Uhut`a gelenler var.
Bir dağılsa da şu hava,
Görsek Medine-i Münevvere`den Uhut`a gelenleri.
Bir görsek Allah Rasulü`nü
Ve eroğlu erleri...
Bakın göründüler işte;
Atının üzerinde evrenin efendisi!
Cihanın gözbebeği!
Uhut`un sevgilisi!
Sağında ve solunda ashab-ı güzin
Önündeyse iki üveyk yürüyor;
Biri Sad bin Muaz,
Diğeri Sad bin Übade.
Allah`ım bu ne edep
Atlarının bile başı yerde...
Bakın şu iki gence!
İkisi de onbeşinde...
Şu kısa boylu olanı Rafi` bin Hadic!
Parmaklarının ucuna basıyor ki
Boyu uzun görünsün!
İyi ok attığı söylenince
İzin veriyor efendimiz.
Diğer gençse Semüre bin Cündüp...
Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor.
Ya rasulallah! diyor,
Rafi`ye izin verdiniz. Bana niye izin yok?
Ben rafi`yi güreşte yeniyorum.
Efendimiz tebessüm buyuruyorlar.
Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar.
Semüre Rafi`yi yenince güreşte,
Fahr-i kainat ona da izin veriyor.
Günlerden cumartesi...
Uhud`a gelenler var.
İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi-
Başlarında Abdullah bin Cübeyr
Sultanı dinliyorlar.
Düşmanı yendiğimzi görsenizde
Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe
Yerlerinizden ASLA ayrılmayın!
Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi
Ben size adam göndermedikçe
Yerlerinizden asla ayrılmayın!
İki ordu da hazır...
İki ordu da harp nizamında...
Ve Uhud`un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor!
Sessizliği bozan Kureyş`in Sancaktarı`dır.
Söylediği her söz küfür kokulu...
Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar!
Bu bir meydan okumadır.
Cevapsa bir çift ayak sesi...
Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda...
Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak `ALLAH` diyor!
Ve Esedullah namıyla Hz. Ali(R.A.) yürüyor.
Birkaç saniye, bir tek hamle...
ALLAH`ın(C.C.) Arslanı dimdik ayakta
Kureyş`in sancağı ise yerde...
Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı
Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında
Gökyüzünde yıldırımlar
Yeryüzünde Hamza var.
Asıl şimdi başladı Uhud`un türküsü.
Tam üç katı düşmanla Peygamber(A.S.M) ordusu
Göz göze ve diş dişe.
Uhud`da yiğitler var.
İşte: Ebu Lücane...
Kılıcın üzerinde bir yazı
Korkaklıkta ar
İlerlemekte şeref var!
İşte: Musab bin Umeyr...
Zırhını giyinince
Nasılda Peygamber`e(A.S.M.) benziyor.
Ve döne döne savaşan Hz. Hamza...
Ben Allah`ın(C.C.) Arslanı`yım diyor!
Ebu Katade`ye bakın.
Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından
Bir havayı yara yara geliyor.
Hedefte Rasulullah(A.S.M.) var.
İşte: Ebu Katade...
Okun Fahr-i Kainat`a(A.S.M) doğru gittiğini görünce
ALLAH`ı(C.C.) andı önce
Ve uzattı başını!
Ok Katade`nin gözüne saplandı.
Uhud`da yiğitler var...
Şirk ordusunu bozguna uğratan...
Ömer bin Hattab`a bakın
Gözleri çakmak çakmak...
Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer`in(R.A.)
Bu ne hal ey Ömer...
Düşman hüsran yaşarken
Zafer kaznılmışken
Bu ne hal ey koca Ömer!
Niçin okçular tepesine bakıyorsun?
Neler oluyor orda?
Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi`nden?
Allah Rasulü(A.S.M) haber vermeden niye iniyorlar?
Ey Abdullah bin Cübeyr!
Durdursana okçuları!
Durun, Allah(C.C.) aşkına durun!
Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden.
Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden.
Kainat yalvarıyor inmeyin!
Sultanlar Sultanı`nı(A.S.M) incitecekler, inmeyin!

Peygamber(A.S.M) ordusu iki ateş arasında...
Efendimizin(A.S.M) etrafında on beş sahabe...
Bakın, mübarek elleri Rasulullah`ın(A.S.M.)
Yüzüne kapanıyor!
Kainatın affı için semaya kalkan eller
Şimdi kan içinde!
Yetiş Ey Ebu Ubeyde!
Nur saçan yüz kan içinde!

Zaman donuyor sanki,
Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor.
Kıpkırmızı bir yakut gibi
Peygamberin(A.S.M.) mübarek dişi!
Uhud Dağı`nı bir titreme alıyor.
Zaman donuyor sanki,
Ve gökler yırtılıyor!
Uhud Dağı`nı bir titreme alıyor!
Kimse Uhud`a ilişmesin.
Çünkü bir ses geliyor altı yerden!
Muhammed`in(A.S.M.) dişi yere düşmesin!
Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri,
En hızlı inişiyle iniyor!
Çünkü altı yönden bir ses geliyor!
Yere düşmesin Muhammed`in(A.S.M.) dişi!

Kara bulutlar çöktü Uhud`a!
Bir ses ortalığı velveleye verdi:
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
Muhammed(A.S.M.) öldürüldü!
`Eğer O(A.S.M.) öldürüldüyse ben niye yaşıyorum! `
Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına!
Artık yaşlı gözler Sevgili`yi(A.S.M.) arıyor.
Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu:
`Rasuluh(A.S.M) yaşıyor,
Allah(C.C.) `ın Rasulü(A.S.M.) yaşıyor,
Onu(A.S.M.) miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım.
Habibullah(A.S.M.) yaşıyor.
Onu(A.S.M.) şefkat dolu gözlerinden tanıdım.`

Ashab-ı Güzin`in sevincine bir bakın!
Uhud`un sevincine bir bakın!
Hz.Hamza duydu ya bu yeter!
Rasulullah(A.S.M.) yaşıyor ya bu yeter!
Yine daldı Hamza Kureyş`in dalgalarına!
Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza.
Ve boşlukta bir mızrak belirdi.
Ey Hamza! Uhud`u her anışımızda kaç mü`min girmek ister mızrakla senin arana?
Kaç mü`min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der?
Ama Şehidlerin Seyyidi sensin!
Şehidlerin Efendisi sensin!
Uhud`da şehidler var...
Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud`da!
Rasul-i Zişan`ın(A.S.M.) gözlerinden boşalan yaş,
Hamza`yı yıkar gibiydi!
Fahr-i Kainat(A.S.M.) hiç bu kadar elem duymamıştı!
Hiç bu kadar üzülmemişti!
Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti:
`Ey Rasulullah`ın(A.S.M) amcası Hamza;
Ey Allah(C.C.) `ın ve Rasulü`nün(A.S.M) Arslanı Hamza;
Ey hayırlar işleyen Hamza;
Ey Rasulullah`a(A.S.M) koruyucu olan Hamza;
Allah(C.C.) sana rahmet etsin!
Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi;
Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım! `
Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında:
(Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah`ın adıyla!)
`Mü`minlerden öyle yiğitler vardır ki,
Onlar Allah(C.C.) `a verdikleri sözde sadakat gösterdiler.
Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar
çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi.
Kimisi de şehid olmayı bekliyor.
Onlar verdikleri s&

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:04:25

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:05:52

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:31:46

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:33:14

Yemliha (ts836668986)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1305
4 Ocak 2008 Cuma 14:35:33
eline sağlık

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:37:32
saolasın yemliha

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:39:17

Seni seven senin gibi olmalı
Ve senin gibi sultanım. Allah’a kul olmalı
Namaz, gözünün nuru…
Sen namaz için mihraba yaklaşınca
Yüz yirmi bin peygamber geçer sağına…
Solunda ashabı güzinVe saf saf melekler
Sonra milyonlarca veli Edeple ardına geçer
Müminler sıra sıra…
Canlı cansız tüm varlık …
Sen namazdasın ve kainat ardında…
Uzanır öpülesi ellerin
O nurlu ellerin  Rahmanın dergahına uzanır
İsteyen sensin ; veren Allah !  İste sen,
“Rabbin sana verecek eve sende hoşnut olacaksın ”
Sen iste ki Allah’a yakarışın yüreklerimizi yaksın iste ki ,
Alemler sesini sensi katsın
“ Ver, ne olur Allah’ım !
Habib’in ne istiyorsa bize de ver Allah’ım !


 



Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:41:08

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:41:58

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:43:31
MESCİDİ NEBEVİDE AYAKKABISINI KAYBEDEN ÇOCUK
KAÇ DEFA ARADILAR SANA ONLARI
KAÇ DEFA DÖNE DÖNE AMA HER DEFASINDA BULDUNYA
BİR İŞARETTİ BU ARAMALAR BULMALARIN SEVİNCİNİ TAŞIR İÇİMDE
HER ARAMA BULMALARIN ÖNSÖZÜDÜR HAKİKATTE
ARAMALARDA ŞİRİN Mİ OLURMUŞ BÖYLE
HELE ARDINDAN MEDİNE KOKULU BİR ÇAY
OTEL ODALARINDAN YAYILAN UHUVVETİ TAŞIRDI PEYGAMBER MİSAFİRLERİNE
İKİNDİ SONRASI PAZAR YERİNDE GEZİNMELER MESCİDİN BAHÇESİNDE SAĞINDA SOLUNDA HER YERİNDE
ÇEŞİT ÇEŞİT HURMA VE BİR ÇOCUĞUN İLGİSİNİ ÇEKECEK OKADAR SÜSLÜ PAZARLAR
VE BİR CUMA SABAHI
BİLİNEN SABAHLARDAN DEĞİL BİLİNEN CUMALARDAN DEĞİL
ORAYA HAS BİR SABAH ORAYA HAS BİR CUMA
YALNIZ YAPILAN UZUNCA BİR YOLCULUK
GENÇ YOLDA İHTİYARSA HASTA VAZİYETİNDE OTELDE
HASTAYMIŞ YA ZİYARET İPTAL
OYSA KENDİSİ İPTAL OLDU FARKINDA DEĞİL
BİR BİLSE GİTMENİN KALMAKTAN FAYDALI OLDUĞUNU
O TOPRAKLARDAKİ BİR ADIMIN NE ANLAMA GELDİĞİNİ BİR BİLSE
O TOPRAKLARI EŞSİZ YAPAN SEVGİLİYİ BİR BİLEBİLSE
BİLECEK BİR GÜN AMA ÇOK UZAKLARDAKİ BİR BİLGİ OLACAK
VE BİR AKŞAM UÇAKLARA BAKACAK VE BİR SABAH GÖZLERİ UÇAKLARDA
BATAN GÜNEŞ GÖKYÜZÜNÜ KANA BULADIĞINDA ORALARDA OLMAYA CAN ATACAK AMA NAFİLE
MESCİDİ NEBEVİDE AYAKKABISINI KAYBEDEN ÇOCUK
ÖYLE KAYBETMELER VAR Kİ BULMAK YOK SONUNDA
MEDİNE İ MÜNEVVEREDE BULUNMASI GEREKENİ BULDUYSAN KAYBETME ONU ÇÜNKÜ O VARSA HERŞEY VAR

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 14:44:35

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 15:19:52
tşk ederim efendim beğendiğiniz için ALLAH razı olsun

Mustafa (drakancem)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
4313
4 Ocak 2008 Cuma 15:24:01
önemli olanda o zaten

Sayfa:1 - 2 - 3 - 4İlk sayfa « Geri · İleri » Son sayfa