|
Gönderen | Mesaj |
|
25 Nisan 2008 Cuma
19:22:38
|
|
|
Kadın vardır sevdadır adı Aşk için yaşayıp yangınlara yanan Kadın vardır aşktan aşka koşan Sevilmeye gerçek sevmeye yalan Kadın vardır fıtratı melek kendi melek Duru su gibi sakin saf ve temiz Kadın vardır şeytan illet mi illet Canım desen bile zehir zem belek Dışı seni içi beni yakan Kadın vardır bayram gibi sevince tutsak Ağlasan da bağırsan da hüzün onda yasak Kadın vardır gurbet gibi ulaşması zor Bir nefes yakınlığında bile menzili olmayan yol Kadın vardır roman gibi okudukça okunan Her sayfasında ya bir hüzzam ya rast makamında olan Kadın vardır anadır işte o en kutsal vatandır vatan
|
|
|
25 Nisan 2008 Cuma
19:25:54
|
|
|
İhanet Makamında" vedalardan "Hasret Makamında" sevdalardan ve "Asi Makamında" isyanlardan süzülen duyguların Çığlık gibi kanayan şiirleri bunlar...
Bir yerde buz yastıkların Bir yerde taş duvarların Bir yerde karanlık gecelerin Bir yerde sırtımıza saplanan hançerlerin İpek bir mendil olup Gizlediği gözyaşlarımızın En saf sığınağı bu mısralar
Evet herkes bir yerde mutlaka ağlar Ama unutmayın ki; "Erkekler hep yalnız ağlar"
Kimi zaman dönüşü olmayan bir meleğin Kimi zaman zehirli bir çiçeğin Kimi zaman yasak bir sevdanın Kimi zaman ulaşılmaz bir kadının Ardından ağlar...
Ve işte o zaman Ahmet Selçuk İlkan O ASİ yürek bu yangınları Sayfa sayfa kitaplara Satır satır şarkılara Mısra mısra şiirlere koyar... İşte o yangınlardan alevler... İşte o yangınlardan volkanlar...
|
|
|
25 Nisan 2008 Cuma
19:37:48
|
|
|
tmm elifcik görüşürüz dikkat et kendine
|
|
|
25 Nisan 2008 Cuma
19:46:28
|
|
|
Son mektubun elimde Bana veda etmişsin Ayrılırken herkese Her şey bitti demişsin
Duydum da inanmadım Aşka gülüp geçmişsin Benimkisi aşk değil Bir oyundu demişsin
Zafer senin zaferin Eser senin eserin Sevin ey zalim sevin Bak bir erkek ağlıyor
Geceden ta sabaha Resmine baka baka Hayatında ilk defa Bak bir erkek ağlıyor
|
|
|
25 Nisan 2008 Cuma
20:22:31
|
|
|
Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.
Gökyüzüne bakarım ay seni göstermiyor. Fallara bakarım ille de seni diyor.
Sana alo diyorum beni duymuyor musun? Telefona cevap artık sevmiyor musun?
Mesaj da çekmiyorsun kontürünmü bitti yar? Ben divane aşığım gezerim diyar diyar.
Alo Alo
Sana alo diyorum beni duymuyor musun? Telefona cevap ver artık sevmiyor musun? Sana alo diyorum beni duymuyor musun? Telefona cevap yoksa sevmiyor musun?
Yeter artık cevap ver bir kere sesin gelsin. Yeminimiz var bizim böyle terk edemezsin.
Alo Alo Alo ALOOOO
Sana alo diyorum beni duymuyor musun? Telefona cevap ver artık sevmiyor musun? Sana alo diyorum beni duymuyor musun? Telefona cevap ver yoksa sevmiyor musun?
|
|
|
29 Nisan 2008 Salı
13:39:27
|
|
|

Bazı kadınlar yakalanamaz, durdurulamaz ve kimseye ait olamazlar. Onlar zaten kendilerine bile ait değildir de... O kadınlara yalnızca yakın durulabilir, yakalayıp durdurursan, kendine ait kılarsan... Ölüverirler. Çünkü onlar kuş gibidirler. Böyle uçucu kadınlar, tepeden aşağıya inen bir bisiklet gibi, fren yaptıklarında düşeceklerini pekiyi bilirler.
O yüzden belki de hayat boyu kendilerini en sevdiklerinden bile korumak mecburiyetindedirler. Kendilerini durdurup, öldürüverecek şeylere karşı dikkatli olmaları gerektiğini (her nasılsa) bilirler. Onlar, insanı ancak frensiz bir seyahate davet edebilirler. Zira fren yaparlarsa artık onlar, o kadınlar değillerdir ve bozulmuş bir oyuncak gibi kıymetsizdirler. Kanatlarının altına rüzgârı aldığında uçabilen kuşlar gibi, rüzgârsız kaldığında bir lokma ete dönüşen kadınlar...
Ve erkekler, ekseriyetle, kadınları eğitilebilecek kuşlar sanırlar. Bilir misiniz? Eğiticiler, eve dönsünler, uzaklara uçmasınlar diye önce kuşların kanatlarını biraz kırarlar... Ama kimi kuşlar ve kadınlar, gökyüzünde uçmayacaklarsa eğer, ölüvermeyi tercih ederler ne yazık ki...
Kimi kadınlar hareketinin önüne geçilmeden, "yakın durarak" izlenmek, sevilmek mecburiyetindedirler. Bu bir seçim değildir, sevilen renklerini korumak için bunu yapmaları gerektiğini her nasılsa bilirler. Kollarından tutulduklarında amansız bir illete yakalanacaklarını bilirler. Uçuşup, renklerini dağıtıp, çırpınıp hayat içinde, sonra sessizce gidecekler.
Durmak büyüyü bitirir, bunu bildikleri için onları sevmiş olan adamlar onlara güvenmelidirler. Ve tepeden aşağı inen bir bisiklet gibi, fren yapmadan gitmeyi tez elden öğrenmelidirler. Sadece onun yanında olmanın keyfini tadarak.... Fren yaparsa o kadının artık o kadın olmayacağını bilerek....""
|
|
|
29 Nisan 2008 Salı
13:41:10
|
|
|
demişki büyük şair kadın çeşit çeşit meyve gibidir
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
05:23:02
|
|
|
Çelişkilerin Kadını Dostum... Sözlerime şaşırma... ve aklın karışmasın... Ben, çelişkilerin kadınıyım... ben cennetim ve ben cehennemim... Ben, kara gözlü kadınım...esrarlı sözleri olan... Ve bazen beni yenilmiş bir kadın olarak bulabilirsin... Evet, ben günbatımı ile uyuyan biriyim... Ve geceleri yatmayıp gitar çalan biriyim... Bir kadının okyanusunda dolaşmaya çalışma... Onun sahiline vardığın ve limanına demir attığın zaman... Yolculuk sona erer... Ve bana şaşırma...ve düşüncelerime... Ben yüzeyim ve ben derinliğim... Ben birbirine en uygun olanım, ben rüzgar ve fırtınayım... Ben kendine aşık olan kadınım... Ben hem erkek hem de kadınım... Ben dünyanın bütün kadınlarıyım... meleksi ve kötü... Ben bir çocuğum ve içimde işkence çeken bir kadın ... İnatçılığımda ve yaramazlığımda...çocuğun yankıları ... Ve benim kadınlara özgü dünyamda... yüzler, bilezikler ve aynalar ... Sırlarını açıyorlar ve konuşuyorlar... Ve her çağdan mücadele eden kadınlar ve çocuklar ... Benim yastığımda uyuyan bir kadın ... Ara sıra rüya görüyor ve bazen ilahi söylüyor... Ve bazen şarkı söylüyor... Ara sıra gülümsüyor bilinmez bir şekilde... Ve ben de onunla beraber gülüyorum onun bekleme yolculuğunda... Ve burada inatçı bir kadın ... oyuncak bebeğimin haykırışlarından hoşlanıyor... Ve sınırlarımı aşıyor... gülüyor ve gözlerimin rengiyle alay ediyor... Ve sonra zaferini ilan ediyor... Peki dostum, sen ne görüyorsun bir kadında...? Seni sürekli arzulayan... Seninle bir kale kuran... Seninle beraber ve sana karşı olan... Ve günlere ve kaderlere meydan okuyan... Seni en güzel elbiselerle giydiren kadın... Senin güzel siyah saçlarını kesen... güçlü Samson’un saçlarını... Sana gizlileri ve sırları açıklayan kadın... Mağlup ve muzaffer... Gizlenen ve purolu... Ve üstadım, sana kötü tercihlerini itiraf etmeye kalkışan... Senin kalbine yaklaşan bir kadın... bazen... Ve ilahi söylediğinde ve ıslık çaldığında kaçmaya tereddüt etmezsin... ve kaçarsın... Ben çelişkilerle dolu bir kadınım... Evet, ben aynı anda ateş ve buz ile oynayan biriyim... Ben güneş tarafından kuşatılmış biriyim... ve avuçlarımda aylar var... Dostum, şaşırma... Bir elbiseyi giyip sonrada çıkaran bir kadından daha fevkalâde hiçbir şey yoktur... Ve dünya ona yardım edemez...ama şaşırır... Ve sen daima tuğladan bir adam olacaksın...kilden... Ve sen daima sözlerimden sonra geleceksin...istilacıdan sonra... Ve sen daima şaşıracaksın...şaşıracaksın...şaşıracaksın... (A Woman of Contradiction) Ceviren: Ali Tosmer

|
|
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:05:56
|
|
|
yasmin nasılsın
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:10:46
|
|
|
Teşekkür ederim..
Çok iyiyim...
Ya sen?
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:12:34
|
|
|
çok şükür yasmin işyerindeyim dışarıda güzel bir yağmur var bende bir yandan yağmuru seyrediyorum bir yandan yazıyorum
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:22:44
|
|
|
iyi olmana sevindim, burada hava güneşli
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:25:22
|
|
|
burdada güneşliydi ama biranda döndü aslında iide oldu çünki bizim buralar sıcak
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:28:50
|
|
|
hoşgeldin elifcik ii şükür yazışıyoruz yasminle
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:30:34
|
|
|
kadınalr meyve gibidsir demiştik bir ara sizce erkekler ne gibidir acı bibermi
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
16:34:57
|
|
|
saol elifcik
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
18:37:56
|
|
|
BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDU MU HİÇ?
Böyle bir dostunuz oldu mu hiç?
Daima düşünceli idi.
Susması, konuşmasından uzun sürerdi; lüzumsuz yere konuşmaz, konuştuğunda ne fazla ne de eksik söz kullanırdı.
Dünya işleri için kızmazdı.
Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.
Gülmesi, gülümsemekti. Gülümserken de, ağzındaki dişleri dolu taneleri gibi görünür ama birbirinden ayrılmazdı.
Mahzundu.
Onu birden bire görenler manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, kendisini yakından tanıyınca da ona derin bir sevgi ile bağlanırlardı. Onun meziyetlerini anlatmak isteyen: "Ben ne ondan önce, ne de sonra onun bir benzerini gördüm" demekten kendini alamazdı.
Kimse ile çekişmez, bağırıp çağırmazdı.
Affediciliği tabiî idi. İntikam almazdı, düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
Kendisini, üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi; çok konuşmazdı; faydasız, boş şeylerle uğraşmazdı.
Umanı, umutsuzluğa düşürmezdi; hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.
Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı; kimsenin kusurunu araştırmazdı. Kimseye, hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.
Konuşurken meclisinde bulunanlar başlarına bir kuş konmuş gibi sessiz ve hürmetkâr dururlardı. O sözünü tamamlayınca diğerleri fikirlerini söylerler fakat onun yanında asla tartışıp çekişmezlerdi; birisi konuşurken öbürleri susarlardı.
Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse o da güler, bir şeye hayret ederlerse o da onlara uyarak hayret ederdi.
Yanına gelen yabancıların söz ve sorularındaki katılık, kabalık ve kırıcılığa--dostları da kendisi gibi davransınlar diye-- katlanırdı.
Gerçeğe aykırı övmeyi kabul etmezdi.
Her zaman ağır başlıydı.
Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı. Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü.
Bakacağı kişiye ve istikamete vücuduyla yönelirdi. Etrafına gelişi güzel bakınmazdı.
Yeryüzüne bakışı, semaya bakışından çoktu ve yeryüzüne bakışı da göz ucuyla idi.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: "Sen dünyada garip kimse yahut bir yolcu gibi yaşa."
Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir hâletle dururdu; yüzünde daima ışıldayan bir parlaklık vardı.
Adet üzre sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almadı. Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı.
Fakirlerle birlikte yerdi, öyle ki onlardan ayırdedilmezdi.
Biriyle karşılaştığında beklemeksizin önce o selam verirdi; el sıkıştığında karşısındaki elini bırakmadıkça o da bırakmazdı.
Önüne ne konulursa yerdi. Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı.
Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı.
Sabahları evinden çıkarken şöyle
söylerdi: "İlâhî, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kaymaktan ve kaydırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa mâruz kalmaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlığa uğramaktan sana sığınırım."
Sıradan değildi; sıradan insanlar gibi yaşadı.
O, zaten dostunuz!
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
18:38:29
|
|
|
HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR... Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale : -Hayatını bağışlarım ama bir şartım var , der. `Kadınlar hayatta en çok ne ister?` budur bilmek istediğim.Bu sorunun yanıtını getir ; kurtar kelleni der. General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve Kafdağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir....Günlerce gecelerce at koşturur , cadıyı bulur ve sorar: -Kadınlar hayatta en çok ne ister? Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur cinsten değil..... -Evlen benimle!!!!..... O zaman öğrenirsin ancak istediğini... Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz koşar Harun Reşit`e ve : -Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!. Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar ancak cadıyada evlenmek için söz vermiştir. Neyse evlenirler.İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.....Konuşur cadı : - Benim kaderim böyle.... Günün sadece yarısı güzel olabilirim , diğer yarısı çirkinim der.Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım , yoksa gündüzleri dışardayken mi?..... General düşünür ve : - Sen bilirsin kararı kendin ver der.İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olarak kalır.... Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???
1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler. 2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir. 3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir melektir. Hayatınız seçtiğiniz kadındır....... Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, Bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz , Zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir. Hayat kat kattır.Babil`in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara , gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası , manzarası vehayatıdır..... Hayatınız seçtiğiniz kadındır
|
|
|
30 Nisan 2008 Çarşamba
22:55:01
|
|
|
Aklı dışarıda bırakan hiçbir insan ilişkisi türü yoktur. Hiç bir ilişki türü de sırf akıl üzerine kurulmuş değildir. İlişki, dünyanın en zor işidir; ancak "oluruna" bırakılabilir. İşte "bu işin oluru" için 10 tavsiye ::::::::::::::::
KABULLENECEKSİN İki şeyi kabulleneceksin. Birincisi "Aramızda iktidar problemi olmasın şekerim" gibi girişimler tamamen hayalcidir; kabul edeceksin. İktidar ilişkileriyle sarmalanmış bir dünyada iktidardan, güçten büsbütün arımış bir ilişki mümkün değildir. Kendi gücünü karşındakinin burnuna sokmayacaksın. İkincisi, bir insanın bir başkasını hep ayni şiddette sevmesi mümkün değildir, bunu da kabul edeceksin. Sevginin azalmasını da çoğalmasını da kalıcı olarak düşünmeyip soğukkanlı olacaksın. Az sevdiğini hissettiğinde daha çok sevmeye, çok sevdiğini hissettiğinde korkup az sevmeye çabalamayacaksın. Her ikisi de seni lüzumsuz yere yorar.
İZİN VERECEKSİN Karşındakinin kendisi olmasına izin vereceksin; en sana uymayan yanlarını bile budamaya kalkmayacaksın. Bu çabanın sonucu başarılı olsa da onu daha az seveceksin, olmasa da, unutma. Sen de uyum sağlamak için kendini eksilten bir çabaya girişmeyeceksin. Bu hiçbir zaman sandığın kadar iyi olmaz: Her zaman sandığından kötü olur.
BELDEN AŞAĞI VURMAYACAKSIN! Hiçbir kavgada, asla belden aşağı vurmayacaksın. Onun kişiliğini yıkacak şeyler söylemeyeceksin; onun zaaflarını koz olarak kullanmayacaksın. Sevdiğin insanla "yenmek" için kavga etmeyeceksin. Bir insan kendisini aşağılayan bir ilişkiye uzun süre katlanmaz; katlansa bile sen böyle bir şeye katlanan birine katlanamazsın. O yüzden "yenmeye/yenilmeye" hiç başlama!
İKİ KİŞİLİK EVREN KURACAKSIN! Kanepede uzanıp yaptığınız dedikodularla, komik küçük sohbetlerle, sadece ikinizin anlayacağı bir dil ve bu dilin etrafında iki kişilik bir evren kuracaksın. Orası ilişkinin ılık kucağıdır, zedeleme. Oraya ihtimamla tatlı dedikodular ve pakuk şekeri gibi hallerini taşıyacaksın. Dünya işleri zaten ağır; sen hafifleteceksin! Sakın yanılıp da üçüncü kişilerden müteşekkil bir mahkemede ilişkinizi analiz etmeye kalkma, bu, o iki kişilik evreni tuz buz eder. Yeniden inşa etmek imkansıza yakındır.
ONUN TARAFINI TUTACAKSIN! Ne olursa olsun üçüncü kişilerin yanında ve üçüncü kişilere karşı onu tutacaksın! Hiç "objektif" gibi görünmeyebilir bu sana ama zaten iilişki sübjektiftir, unutma!
YIKILMAYACAKSIN! En ölümcül haller dışında hiçbir üzüntünde onun üzerine yıkılmayacaksın. O senin doktorun, psikoloğun değil, sevgilin. Kendi derdini mümkünse kendin halledeceksin. Onu asla "Bana ne kadar katlanabiliyor" ile test etmeyeceksin. Çünkü sen de bu testten geçemeyebilirsin.
"NİTELİKLİ" EMEK HARCAYACAKSIN"! "Sevgi emektir" cümlesi eksiktir. "Beni sev, birbirimizi çok sevelim" cinsinden niteliksiz bir emek sadece yapış yapış bir debelenmedir. O emeğin içine zeka katacaksın. İlişkinin ihtiyaçlarını hassas bir görü ile saptamaya gayret edeceksin. Örneğin onun yalnız kalmaya ihtiyacı varsa tepesine binip sevgi performansları yapmayacaksın.
ÖĞRENECEKSİN! "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" cinci bir ilişki tıkanmaya mahkumdur; birlikte yeni şeyler görmeye, öğrenmeye, yeni maceralar yaşamaya bakacaksın. Gebeşlik etmeyeceksin, ilişkinin enerjiye ihtiyacı varsa, kendini akışa bırakmayacaksın.
ANTREMAN YAPACAKSIN! Birbirinize çok yapışıp kaldığınız anlarda derhal ufak çaplı tek başına yaşama antrenmanları yapacaksın. Ona da yaptıracaksın! Bu ilişkiye yeni enerji girişini sağlayacağı gibi seni kaybetme korkusundan uzak tutar. Sen kim olduğunu unutmamak zorundasın.
DİKKAT EDECEKSİN!! En önemli tavsiye: En önemli şey ilişkiniz değil, sakın öyle zannetme. En önemli şey, o ve sensin; ayrı ayrı. İkiniz de birer insansınız; bu sınırsız olanak ve ihtimal demek.
Yani esasında gerekiyorsa, sizi tüketiyorsa ilişkiyi de boş vereceksin!
ONU İŞTE BU KADAR SEVECEKSİN.
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|