|
Gönderen | Mesaj |
|
25 Mayıs 2008 Pazar
20:25:18
|
|
|


KÜÇÜK İSTAVRİT
Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye, önce müthiş bir acı duydu dudağında. Geçer gibi oldu yüreği sonra hızla çekildi yukarıya... Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü Neye benzerdi acep gökyüzü Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölme korkusu. "Dudağı yarıklar" denir, şanslıdır onlar. Hani görüp de gökyüzünü insanların oltasından son anda kurtulanlar. Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu. Küçük istavrit anladı yolun sonu. Koca denizlere sığmazdı yüreği. Oysa, şimdi yüzerken küçük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.
İnsanlar gelip geçti önünden. Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu. Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.
İşte tam o anda eğilip aldım onu. Yürüdüm deniz kenarına bir öpücük kondurdum başına. iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle, saldım denizin sularına.
Bir an öylece bakakaldı. Sonra sevinçle dibe daldı. Gitti tüm kederimi söküp atarak, teşekkürü de ihmal etmemişti. Birkaç değerli pulunu elime, avuçlarıma bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme. Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye?
"Bir gün dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, SON ANA KADAR HEP UMUDUM OLSUN diye.
SEVGİLERİMLE.........

|
|
|
28 Mayıs 2008 Çarşamba
02:13:44
|
|
|
 KÖTÜLÜĞÜN YAYILMAMASI Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, yürüyen, dudaklari susuzluktan kurumus bir adama rastlamis.
Adam bunu görünce su istemis. Devesinden inip ona su vermis. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladigi gibi kaçmaya baslamis. Bedevi arkasindan bagirmis:
"Tamam deveyi al git ama senden bir ricam var. Sakin bu olayi kimseye anlatma!" Bu istegi tuhaf bulan hirsiz biraz duraklayip nedenini sormus:
"Eger anlatirsan, demis bedevi, bu her yere yayilir ve insanlar bir daha cölde muhtac birini görünce yârdim etmezler."
Bedevi gibi derdimiz devemiz degil de kötülügün yayilmamasi olsaydi insan olarak simdiye dek cok seyi halletmis olacaktik. Menfaatimize göre degil vicdanimiza göre yasayacagimiz bir hayat dilegi ile.
Her sey gönlünüzce olsun..

|
|
|
28 Mayıs 2008 Çarşamba
12:23:36
|
|
|
http://www.ortanokta.com/benfeba/blog/blogid=1135346#blog Kimseler yapamaz senin resmini Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin Aramasınlar seni renklerin atlıkarıncasında Dayanmış tahta parmaklığa bir bağ taraçasında iklimler
Bizden en uzak gezegenin kederi Aramasınlar seni uyaklarında ışıkla gölgenin Sen oyunun dışındasın oylumların da yüzeylerinde Bir yerlerde bir sevinç günün birinde fışkırır
Kimseler yapamaz senin resmini Kıyıdan açılanın tan yerinden esenin Sen kendi resmini kendin de yapamazsın Gümüş kanatlı bir balık sıçrıyor enginde
Aynaların içine girip ötelere gitme boşu boşuna geceleri Yitirilmiş erkekler gelir kadınlar koğuşuna geceleri Sen kendi resmini kendin de yapamazsın Bir açılıp bir kapanır kapılar yüreğinde
Senin resmini ben yapacağım...
NAZIM HİKMET
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
00:08:13
|
|
|
Gel Beraber Ağlayalım
Gel beraber ağlayalım sabah olmadan Damla damla bir zehir karışsın kanımıza İnsanları affedelim, yaşamayı sevelim Sonra insan yaratıldığımıza zavallılığımıza Gel beraber ağlayalım
Hatırla tekrarı, bir ömre bedel dakikaları Gerçek olmayan hayallerimizi düşün Biz de bir yerde insanız neyleyelim Hep böyle bıçağın kemiğe dayandığı gün Gel beraber ağlayalım
O ayrılığın kederin hüküm sürdüğü O zamanın ilerlemediği gecelerde Söyle kime yalvaralım, kimi bekleyelim Hep böyle bıçağın kemiğe dayandığı gün Gel beraber ağlayalım
Ne aradık, ne bulduk bu yeryüzünde İnan sevdiğim bizi aldattılar Sonunda yapayalnız kaldık neyleyim Gel, dünya duruncaya kadar, ölünceye kadar Gel beraber ağlayalım
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
01:55:44
|
|
|

Dostoyevski’nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz? Kendi idam sahnesi... Çar’ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı. Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi. “Ateş” emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine...
Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı. Böylece “ölüm”le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, “yaşam”dı. Stefan Zweig’a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı: Yaşama sevinci...
Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche’nindir:
”Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar”.

|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
03:16:48
|
|
|
Hoşgeldin Yasmin Her zaman ki gibi güzel yazıar göndermişsin.
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
03:28:02
|
|
|
Hoşgördüüümm sevgili Abdullah, teşekkür ederiimm..
nasılsınıızz..
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
03:39:21
|
|
|
Teşekkür seni gördüm çok daha iyi olldum.Ama laf olsun diye değil gerçekten çok iyi oldum Sen naılsın?
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
03:55:07
|
|
|
e güzel daha ne olsun..
iyiyim bende teşekkür ederim..
güzel bir gece... günaydın geceye ve size..
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
03:55:25
|
|
|
seni seviyordum ve senin haberin yoktu
Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun herkesten başkaydı işte. Güldüğün zaman yukarıya bakardın. Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı, ne güzeldiler...
Sen bilmiyordun, ben seni seviyordum. Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler. Duvarlara, vitrin camlarına kaldırımlara çarpıyordu. Geri dönüyordu çoğalarak. Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, her şeyi erteleyişim oluyordun. Kalp ağrısı oluyordun, birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun. Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk. Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyor ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk. Cesurduk... Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller.
Ben seni seviyordum, bilmiyordun. Sevinçlerim oluyordun arasıra, sen hiç bilmiyordun. Sonra herhangi biri oldun. Bütün sevinçlerim bittikten sonra yağmurlar yağdı serin haziran akşamları... Sonra bir gün uzaktan gördüm seni. Saçların bana inat, başın her şeye meydan okuyarak. İşte yine aynı... Kalbimi acıttın. Her zamanki gibi. Değiştik sanıyordum. Ve sen yine bilmiyordun.
İclal Aydın
|
|
|
29 Mayıs 2008 Perşembe
19:42:18
|
|
|
http://www.ortanokta.com/yakamoz_vy/blog/blogid=1884617#blog En güzel zamanlarımı senin için sakladım sevgilim,birlikte yasayalım diye.Askımızı yasarken soluksuz kalalım,birbirimizi bulduğumuz her saniye yeniden sükredelim tanrıya diye,
Görüyormusun,nasılda hoyratca harcıyor insanlar zamanlarını.Gecen hiçbir anın bir daha tekrarı olmayacagını bilmiyorlarmı?Her anını askla doldurabilmek varken baska baska hesapların içinde olmakla ne kazanıyorlar acaba?Sevgilinin elini tuttuğu an herseyden vazgecebilmeli insan.Aşk ancak ozaman yüce bir duygu haline dönüşebilir.Biz benzemeyelim baskalarına askım,hani birileri örnek alınacaksa baskaları tarafından onlar biz olalım.Aşkımızı yazalım zamana okuyabilen okusun,okumayanı kendi haline bırakalaım.Beni ençok ihanetler yoruyor,özü sözü bir olan insanlara ne oldu can kuşum.Nereye gitti onlar biliyormusun?Neden ikiyüzlülükle yasamak zorundayız
Sen bana hayatın tüm kötülüklerine dayanma gücü veriyosun.Senin verdiğin gücle yenemeyeceğim hiçbir zorluğun olmayacagını düşünüyorum.Yanımda olmadığın kısacık anlarda bile senin varlığını yüreğimde taaa derinlerde hissedebiliyorum.Öyle şanslıyımki..
Tıllar önce bir film izlemiştim.Bir deniz kızına asık olur bir erkek.Deniz kızı bu,karadacok kısa birsüre kalabiliyor.Üzerine su değdiği an tekrar denizkızı oluyor.İnsanlar kısa sürede keşfediyor bunu.Ve bütün acımasızlıklarıyla deniz kızını kullanmaya calısıyorlar.İşte oan deniz kızı artık yeniden denize dönmesi gerektiğini anlıyor.Denize cağırır sevdiği adamı.Adam herseyi bırakıp denizde yasamak zorunda kalacaktır.Önce bian tereddüt eder,ama aşkı galip gelir ve adam bırakır kendini denize.Deniz kızı ona denizde yasamayı öğretir.
Kaç kişi bırakabilir bu durumda herseyi"Nerede olursan ol gelirim" diye bilir.Ben senin denizin olmaya herzaman hazırım yeterki yüreğin deysin buna...
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
02:52:19
|
|
|
Balinalarda kardeşlik ibret vericidir. Yaşlanıp kuvvetten kesilen balina hava temini için bir müddet su düzeyine çıkamayacağını anlayınca karaya vurur. Vurmadan önce kuyruğu ile denize vurarak arkadaşlarından yardım ister. Sinyali alan sürü hep birden ona yardıma koşar. Yakın bir zamanda 280 balina karaya vurmuş 180 tanesi balıkçılar tarafından kurtarılmıştır. En kötüsü sürü liderinin karaya vurmasıdır O zaman hiçbiri kurtarılamamaktadır. ________________________________________ Örümceklerin her türünün kendine has olan bir ağ şekli vardır. Her örümcek hiç öğretilmeden hangi şekilde ağ yapacağını bilir. Ağın ipeksi telcikleri iplik halinde salgılandığı anda havanın etkisiyle katılaşan albüminsi bir proteindir. Bizim gözle görebildiğimiz her iplik aslında birçok iplikçiğin birleşmesinden meydana gelmiştir. Çapı 0,03 mikrondan fazla değildir. Ağı kurar ipin ucunu tutarak pusuda bekler. ________________________________________ Arı 60000 çiçek ziyaret ettikten sonra bir çay kaşığı kadar bal yapabilecek nektarı toplayabilir.
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
02:53:49
|
|
|

arılar,
500 gram bal için arılar, 3 milyon 750 bin defa çiçeğe konup kalkıyor. bir kg bal için ise 40 bin tane arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor. bal arıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin nektarını emiyor ve 100.000 km kanat çırpıyor. bu deli çalışmanın arasında, dönüp `dönüp öbür arı benim kadar dolaşıyor mu?` diye kontrol gereği de duymuyorlar.
birbirlerine tam bir güven içinde sadece hedeflerine odaklanmışlar!... neredeyse kölesi olduğumuz bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlem yaparken, bilgisayarın doğadaki rakibi bal arıları bu sürede daha az enerji harcayarak 10 trilyonluk işlem yeteneğine sahip. demek ki bilgisayarda hala bıll gates`in keşfedemediği bir şeyler var..!
bir kolononin pazarlanacak 1 kg bal üretmesi ve yaşamını sürdürebilmesi, için 8 kg bal tüketmesi gerekiyor . bu da koloninin 6 ez dünya çevresini dönmesi demek...
onlar bu işi canla başla yapıyor, ve genetik olarak nesilden nesile aktarılmış bir tembellik asla söz konusu olmamış! Bu arı cumhuriyetinde cinlik yapmak için `birkaç gram bal da kendime saklayayım` diye peteği hortumlayana da şimdiye dek rastlanmamış.
hepsi güneşin `kalk` ziliyle çalışmaya başlayıp, güneşin paydos` ziliyle dinlenmeye çekiliyorlar.
hiçbir arı, `kraliçe hanım işin kaymağını yiyecek diye ben geberene kadar çalışmam abi... de dememiş, birlikten ve kovandan çıkınını alıp başka yollara düşüp başka bir kovanda cumhuriyet kurmayı düşünmemiş!
karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış! arı, vücut ağırlığının 330 katı yük çekiyormuş.
her bir petek gözünün altıgen prizma şeklinde inşa edilmesi esas peteğin direncini sağlıyormuş. bu nedenle kilolarca balı rahatlıkla taşıyabiliyor.
`gerçekten de en az balmumu harcayarak, maksimum ölçüde bal depolamak için en uygun şekil, arıların inşa ettiği altıgen prizmadır` diye onaylıyor fizikçiler.
HADİ BAKALIM ARILADAN ÖZÜR DİLEYELİM, ONLARA `HAYVAN` DEDİĞİMİZ İÇİN.
elin hayvanı düzen tutturmuş,milyon yıldır hayatına fesat sokmadan sürdürüyor sorumluluğu içinde saklı!
arıların `ayıkla pirincin taşını` diye bir sözleri yok. başka arıların yaptıklarını, onlar hayatlarını kısıtlayarak temizlemek zorunda değiller!..
siz hiç arıyı sokan bir arı biliyor musunuz?

|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
12:54:04
|
|
|
Ağlama çocuk,ağlama değmez..Ağlatan seni sevmez..Hiçbişey için ağlamaya değmez.!!
Sen ağlama kıyamam!

Masumiyetinde yetmediği anların hep öksüz türküsü ağzında hayatin hoyrat ezgisine hep yenik oLdugundan yumuk yumuk bir utanca sakLamak gerek sanki... cok eski giysiLerin umut söndüren sicaginda ne kadarsa iSte o kadar! yaLazLanan bir cocukLuk, ninnisi hep biraz hickirik soLuyan... Bir Cocuga KADER iSmi neden ve Nicin VeriLir?

Dogu da dogmus Kiz oLmus HorLanmis.... EziLmiS... ßüyümüs sevmis... Sevdigine veriLmemis Kacmis.... Dag bayir cayir cimen demeden uzakLasmiS peSine kardeSini koymusLar, Yüreginede kin nefret doLdurmusLar ßir tuhaf kurSuna ßir tanidik eLe Kurban gitmis AiLesi adina Kader demiS... CocukLugun tüm mahsumLugu, güzeLLigi ve SirinLigi yanSimis gözLerine... BakiSLarina can kurban seniN...


Büyük yürekLerini. AhSap sandikLarda. FircaLarda ritimLer oynasiR.. Kücük cocukLar taSir MerakLa gözLerim icLerini Ne hikmetse hep iki renk boya Bir firca bir ciLa. BaSka bir Sey göremem Pis LekeLi sandikLarinda Ha! YürekLerinimi? Onlari gorecek kadar yurekLi degiLim henüz... Harac istemisLer vermemis... BoyaLarini kirmisLar
Bir tatLi GüLüS...

Bu kadarmı şeker olunur yaa!?!?!

Ahhh!! Çocukluğu çalınanlar...
 Benim, dünyanin adaLetsiz oLduguna dair bircok kanitim vaR... Benim, agLamam, canimin yanmaSina degiL, onLarin cocukLugunu ya$amadigini görmektendiR..
Bu güzeL eLLerin her daim birbirine bagLi kaLmasi diLegi iLe...

ALINTIDIR.....
|
|
|
30 Mayıs 2008 Cuma
18:05:18
|
|
|
Ağlama çocuk,ağlama değmez..Ağlatan seni sevmez..Hiçbişey için ağlamaya değmez.!!
Sen ağlama kıyamam
|
|
|
5 Ağustos 2008 Salı
13:26:58
|
|
|
Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı.
Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp `çiftlik işlerinden anlar mısın?` diye sormadan edemedi çiflik sahibi. `Sayılır` dedi adam, `fırtına çıktığında uyuyabilirim`. Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boşverip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar: Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: `Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Herşeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım. ` Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: `Boşverin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.` Çiftçi adamın rahatlığına çıldırmıştı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı, ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu.
Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: A-aa! Saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş, sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi; evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir halde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: `Fırtına çıktığında uyuyabilirim`
Sıkıntılara zihnen hazırsanızve önlemleriniz zamanında almışsanız, fırtına çıktığında uyuyabilirsiniz.
Sevgiyle kalın.
|
|
|
6 Ağustos 2008 Çarşamba
15:24:56
|
|
|
Bana bak kızım dedim . soruyorum sana: İlk tanıdğın erkek kimdi senin? Baban.. evet !?!? yalan mı ? baban..
Sevdimi seni babalaaar (!) gibi ? Sevdi..
Sandın ki sevenler terketmeyecek dimi !! hııh sana !
Al gör işte! hele hele sevenlerin terkederken bıraktığı izleri.. taşı böyle ömrünce ! .... Sonra ki erkek kim? komşu mukaddes teyzenin oğlu.. Naptı? oyuncak bebeğinin kafasını kopardı.. Sen naptın? Ağladın...
Eeeeee.. pipisi amcalarına gümüş tepsiler içinde sunulan çocuk değil mi bu sonuçta..? Erkektir yapar tabi..denilir.. ...... Büyüdün serpildin kim çıktı karşına? İlk aşkın.. Nerde ) isede.. Noldu sonucunda? hatıra defterinin arasında, Kah platonik, kah kızgın kah kırgın Sesizce yaşandı gitti..bitti.. Sen ağladın.... O el salladı.. ..... Geçtim.. Belki başkaları çıktı karşına sonraları.. Babana benzemediği için hayal kırıklığına uğradın, ya da aynı babana benzediği için öldün kahrından.. Arttı iki büklümlüğün, aşka doyumsuzluğun, sevgiye susuzluğun cabası.. sandın ki.. erkekler hep böyle.. ..... ve soluk aldığını farketmeye ihtiyac duyduğun bir gün.. takındın "ben değerliyim" küpelerini (önemlidir bu cümle) takındınki duydukların incitmesin seni.. Gittin bir kafeye tarih temmuzun 24 ü.. .. söyledin ortaya dondurma dolgulu bir profiterol Ohh dedin..hayat bu.. Sonra daha ilk lokmayı atacakken ağzına simasını unuttuğun, sesini hatırlayamadığın kardeşinin de ne kadar çok sevdiği geldi bu tatlıyı aklına...İçinde bir yer sızladı inceden...Düğümlendi boğazın...
Ama sen varsın..Sen yetersin kendine unuttun mu?
Güçlükle ağzına lokmayı atmışken ve çatal daha tabağın yanına ikinci ziyaretini yapamamışken, telefonun çalar... Duyarsın ki.. Seni terkeden adama, babana söylediğin, rica ettiğin herşey bir yana, yapmıştı o yapacağını ve aslında şöyle demek istemişti sana : "Umrumda değilsin"...
Umrunda olmadığını,telefonla birlikte kulağındaki küpelerden birinin de düştüğü sırada anlarsın.. (değersizsindir sen artık..)
Gözlerin dolar..Bu kadarı fazla dersin..Neyine senin ?!? Git evine yat zıbar..boğ sessizliğinde hepsini dersin.. Kalkmak istersin...Kalbinden bir şeyler aktığını görmesin diye kimse, çıkartıp kalbini garson kıza üstü kalsın demek istersin..
dizlerin titrer.. elin hala kalbinde, evinin sokağına kaç adım kaldığını sayarak geri geri geçecekken karşıya , caddenin tam ortasında eskilerden, bir çift simsiyah gözle karşı karşıya kalırsın.... deler geçer de bakışlarını.. tutunacak bir şey bulamayıp sendelersin..
4 yıl önce, tam da nişan tarihinizi konuştuğunuz gecenin ertesinde, boktan bir sebebten tartışıp..askere uğurlanan, ve döndüğünden habersiz eline düğün davetiyesi ulaşan eski "sevgi"lin değil midir o ?... üzerinde eğreti duran sevgini çekip çıkartmak istersin yüreğinden! Göğsüne göğsüne vurmak istersin..
ve o öyle bir bakar ki sana.. Ölmek istersin...
sevdim dediğin her erkeğin acısı birer yara bırakır kalbinde, Ama bu kez sızlayan yaranın sesi sırtından gelir... kalbin tükenmiştir... ............. Ve sen...sana sesleniyorum !
Eyy,şimdilerde kalbimi emanet ettiğim adam ! sana !! Geri istiyorum ben tüm SENİ SEVİYORUMlarımı..
hepsini.. DUYDUN MU?
Bir teki dahi kalmaksızın.. SEVMİYORUM SENİ diye de bağırıcam bundan sonra da haa! haberin olsun..
SEVMİYORUM SENİ..
SEVMİYORUM İŞTE CEYDA SENİ HİÇ SEVMİYOR Kİİİİİ..
Böyle diyeceğim.. TAM DA böyle işte..
Bakma bana öyle kırgın kırgın.. ben sadece, bir gün sen bari beni ağlatma istiyorum.. .....................
ve sen, işte böyle kızım.. bugün kendine sarılıyorsan, ONURUNLA yaşayabiliyorsan,ve herşeye rağmen başın dik tek başına da yürüyebiliyorsan !
Teşekkür edeceksin erkeklere...
ve sakın umutsuzluğa kapılma,hep böyle gidecek diye.. Bir gün güneş sana da doğacaktır elbet.. Çünkü..Hayat dediğin şey işte bu!
HAYAT bu.......
Ve inan bana ; ne kadar zor olursa olsun mücadele etmek, sen başaracaksın !! ceyda başaracak..göreceksin!
Çünkü hayat,
BİR GÜN sadece AĞIZ TADIYLA dondurma dolgulu profiterol yiyebilme İHTİMALİ için bile, ..........YAŞAMAYA DEĞER.............................................................
anlayacaksın.......
|
|
|
21 Ağustos 2008 Perşembe
05:41:07
|
|
|

ERTELENEN ANLAR
Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden.
Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı geliyorsa....
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz?
Şu saati kurma işini bir türlü ayarlayamıyorum. On dakika erkene kursam, onun verdiği rahatlıkla süre daha da uzuyor. Vaktinde kursam telaşa kapılıyorum.
Çareyi buldum! Uyumak uğruna kahvaltısızlık. Yolda elime alacağım kuru bir poğaça ama on beş dakika fazla uyku.
Hayal etmiyor değilim şöyle beyaz örtülerde domatesli, peynirli, ballı kahvaltıyı ama...
İşe gelince telaşla yapacaklarımı düşünmekten arkadaşlarıma esaslı bir günaydın diyememek..
Ne kaybettirir bana beynimi onlara verip, gözlerinin içine bakarak bir günaydın demem? İşler mi durur? Kaç dakika kaybettirir bunları yapmak bana?
Annem aradığında `işteyim şu an, bunları burdan konuşamam, akşama evden ara` demek..
Akşam aradığında ise gündüz endoskopiye gittiğini, beni yanında istediğini söylemek için aradığını işitmek...
Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım yemeğe davet ettiklerinde bunun kahrolası bir toplantıya denk gelmesi, ama onların gitmesi.....
Çok sevdiğim akrabamın doğum gününe sırf eşim keyif almıyor diye sadece telefon etmek…
Böyle kaç tane anı, kaçırırız hayatta? Kaçını bir daha yakalama şansını verir hayat bize?
Annemizin endoskopisi kötü çıkarsa...
Dostlarla yapılan enfes sohbetleri kaçırınca...
Aile ile yapılan her daim tat veren kahvaltılarda bulunamayınca...
Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden.
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?
Ne kadar ilgilenmesek de, ne kadar az zaman ayırsak da, nasılsa yanımızda olacaklarından emin olduklarımızdan mı?
Ya o keklikler bir gün keklik olmaktan bıkarsa?
Ya onlar, `al, istediğin hayatı sen yaşa. Ne olursa olsun biz arka fonda yokuz` derlerse?
Ya, `her şeyi sizler için yapıyordum` yalanı ile baş başa kalırsak?
Ya...........

|
|
|
25 Eylül 2008 Perşembe
12:20:24
|
|
|

Ders 1.
Adamın biri tam duşa girmek üzeredir ve karisi da duşunu almış olarak Kabinden çıkmaktadır ki, kapının zili çalar. Kapıya kimin bakacağı konusunda ufak bir tartışma sonrasında kadın pes eder. Üzerine bir havlu alarak merdivenleri aşağı iner ve kapıyı açar. Gelen esinin arkadaşı x`tir.
Kadın daha selam veremeden x "havlunuzu üzerinizden yere düşürürseniz Size anında 300 Euro veririm" der. Kadın bir müddet tereddüt eder, ancak havlunun düğümünü açarak havlunun düşmesini sağlar. X ona bakar ve 300 Euro verir ve söze devam eder:
"Antrede doğabilecek ufak bir tensel yakınlık için size 500 Euro daha Verebilirim, hem de derhal" der.
Önce şaşkın, fakat daha sonra adrenalinin verdiği heyecan ve alacağı para ile yapabileceklerinin anlık hayaliyle kısa bir duraksamadan sonra kabul eder.
Yasamış olduğu olayın ve kısacık bir süre içerisinde edinmiş olduğu ufak servetin heyecanıyla merdivenleri yukarı çıkarak banyoya geri döner.
Hala duşta olan esi ona kimin geldiğini sorar. "Arkadasın x" diye cevap verir kadın.
"Çok iyi, ona borç verdiğim 800 Euro`yu getireceğini söylemişti, onu getirdi o zaman."
1. hikayeden çıkartılacak ders :
Eğer bir ekipte çalışıyorsanız bilgiyi saklamayın, paylaşın. Karar mekanizmasında belirleyici olabilir. Böylece yanlış anlaşılmaların ve dışarıya karşı kötü duruma düşmenin önüne geçebilirsiniz.
Ders 2 :
Aracının direksiyonuna geçip kiliseye gitmek üzere yola koyulan rahip yolda yürümekte olan bir rahibeye rastlar. Aracını durdurur ve kiliseye kadar onunla gelmek isteyip istemediğini sorar. Kadın arabaya biner ve bacak bacak üstüne attığında bacaklarının güzelliği ortaya çıkar.
Rahibin gözü kayar ve bakayım derken kısa bir süre için aracın kontrolünü kaybeder. Aracı tekrar kontrol altına aldıktan sonra sağ elini rahibenin bacağı üstüne koyar. Rahibe ona bakar ve söyle der : "Rahip, 129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utançtan kıpkırmızı olan rahip derhal elini çekerek rahibeye özürlerini sıralar.
Bir müddet sonra akli tekrar karışır ve rahibenin bacağına tekrar dokunur vites değiştirme bahanesiyle ve rahibe ayni soru ile karşılık verir : "Rahip, 129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utancından yine kızaran rahip elini çeker ve "afedersin kardeşim, insanoğlu zayıf düşebiliyor" der.
Kiliseye vardıklarında rahibe arabadan iner ve tek kelime söylemeksizin, ancak çok manalı bir bakış fırlatarak kaybolur.
Rahip aceleyle içeriye koşturur ve bir İncil alarak 129. ayeti açar okumak için 129. ayet söyle demektedir : İleriye gidiniz, daha yukarlarda arayınız. Orada güzellikler bulacaksınız.
2. hikayeden çıkartılacak ders :
Görev alanınızla ilgili her zaman bilgili olun, aksi taktirde fırsatları kaçırabilirsiniz.
Ders 3.
Pazarlamacı, şef sekreter ve personel müdürü bir öğlen paydosunda lokantaya doğru yürümektedirler. Parktaki banklardan birinin üzerinde sihirli bir lamba bulurlar. Lambayı ovarlar ve gerçekten de lambadan cin çıkar.
"Aslında kişiye 3 dilek hakki veriyorum ama sizler üç kişi olduğunuz için hepinizin birer dileğini gerçek yapacağım" der cin.
Şef sekreter arsızca atılarak "önce ben" diyerek sıranın önüne yerleşir.
"Bahamalarda, muhteşem bir sahilde tatil yapmak istiyorum. Tatilim hiç bitmesin ve hiçbir dert hayatıma girmesin" diye dileğini ifade eder. Ve hoop, ortadan kaybolur.
Simdi de pazarlamacı atılır ve "simdi sıra bende" der. "Hayallerimdeki kadınla Tahiti sahillerinde Pina Colada içmek istiyorum" der ve hoop, o da ortadan kaybolur.
"Simdi sıra sende" der cin Personel Müdürüne.
"İkisini de öğleden sonra islerinin başında görmek istiyorum" der personel müdürü.
3. hikayeden çıkartılacak ders :
Üstünüz olan birinin her zaman için önce konuşmasına izin verin.

|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|