|
Gönderen | Mesaj |
|
26 Mart 2008 Çarşamba
04:53:44
|
|
|

TAHİR İLE ZÜHRE MESELESİ
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken meselâ denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahir`i Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Nazım HİKMET

ZÜLEYHA`NIN YUSUF`LUĞU
Kollukçular Yusuf`u alıp götürdükten ve hüzünlü gece Nil`in üzerinde bir ürperti gibi asılı kaldıktan sonra hiç uyumadan ertesi sabahı buldu Züleyha ama, hayatı her zamanki tadında bulmadı. İçten içe derin bir öfke önce, sonra nedeni belirsiz bir kendinden hoşnutsuzluk hali. Her zaman doğruyu gösteren yürekte istikamet tayini. Aşkını düşündü Züleyha, şimdiye kadar hiç düşünemediği hallerdeydi.
Tapınaklarda genç rahiplerin buhur yakma görevini yerine getirmesinden bile erken saatte Züleyha ırmağa bakarak düşünmeye başladı. İlk kez Nil`in güllerinden yapılmaz tacını başına, yasemenden bileziğini ayağına takmamıştı. Züleyha ilk kez gece kadar sade sabah kadar yalındı.
Yusuf,dedi Züleyha, sen benim, evvel düşen şehrimsin, ahir düşen şehrimsin. Ezel düşen şehrimsin, ebed düşen şehrimsin.
Yusuf,dedi Züleyha; kalbim sen, benimsin yalnız benimsin, kalbin ben, seninim yalnızca seninim.
Yusuf, dedi Züleyha, sen masumsun, sen de bilirsin, ben de bilirim. Şu dört duvar, şu sıkı sıkı kapalı kapı, döşemenin üzerinde ezilen sarı gülün yaprakları tanık ki suçun yok senin.
Fakat güzelsin. Güzelliğin yoruyor beni, çünkü mümkünü var, suret kasrında bir suret değilsin.
Suçlu değilsen de bana, beni suçlu kılacak kadar güzelsin. Mümkünü olan bir güzelliğin sahibiysen Yusuf, ve bu güzellik yoruyorsa beni, sen dünyanın en masum mücrimisin. Suçlu, suçunu her zaman bilerek işlemez Yusuf ve güzellik bazen suça dönüşür.
Yaratılmışların en güzeli karşısında, ruhum kadar bedenim, kalbim kadar kalbimden çıkıp da bütün bedenimi deveran eden kanım ve damarlarım, ve bütün zerrelerim akıyorsa sana, ben de dünyanın en mücrim masumu değil miyim?
Çünkü, dedi Züleyha, güzelliğin bir derin kuyu senin. Bir düşenin kurtuluşu kolay olmaz. Ne mutlu kalbine sen düşene, ve ne mutlu senin kalbine düşene.
Tufandan kurtulmak için kendi derinliğine akan bir ırmak gibi; akmasam sana ölürdüm Yusuf, aktım, yine öldüm. Kendi ölümümün şeklini seçmem özgürlüğümse susarak ölmeyi değil, söyleyerek ölmeyi seçtim. Tortulanarak ve bulanarak değil, taşarak ve coşarak ölmeyi istedim. Hükmümün Yusuf olduğu yerde ölümlü olduğumu bildim.
Ve yine dirilecek olmamın emniyetiyle ölümlü oluşumu çok sevdim. Yusuf, dedi Züleyha, bütün bir hayat, kınanma, horlanma, yitirme, her şey kalbimin üzerinden geçecek ve ben kalbimin altında kalacağım. Bana dair ve bana rağmen var olan bir dünyada büyüklüğü, yitirdiklerinin çokluğuyla ölçülen bir Züleyha kalbi olacağım. Senin zindan karanlığın benim özgür aydınlığıma denk düşecek, o kadar ki karanlık olacağım. Sancıyla elimi attığım fundalıklar mavi çiçeklere dönüşmedi henüz, ama aslolan kalp olacak ve hayatı sonradan bulacağım.
Yusuf, dedi Züleyha, aşk zorlu bir sınav, ben bu sınavı en baştan ve gönüllü mü kaybettim? Hayır işte! Yitirmiş görünsem de kazancımsın sen benim. Ve şer gibi görünsem de göreceksin, yitirdiğin ne varsa benim sana açtığım kuyuda, hayrın olacağım sonunda. Yusuf, dedi Züleyha, sana, gel kaderim ol, demem. O kadar ki, güldeki sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin bana. Bak alnına, iki kaşının ortasına. Orada benim mührüm var. Alnımın yazısı olduğun kadar, alnına da yazıyım.
Değil mi ki sen Yusuf güzelisin, gömleğin çoktan yırtık senin. Ve değil mi ki ben tecelli etmesem eksik kalır sana dair kader. "Senin kaderin benim tecellim.", kaderimde zindan varsa, Yusufluğum su götürmez benim.
Yusuf ile Züleyha
Nazan Bekiroğlu
|
|
|
27 Mart 2008 Perşembe
01:45:59
|
|
|
Taflan
ne zaman dinecek, ne zaman bu taflan, bu taflan?
ey uçurum gözlü sevgilim! ne zaman baksam bir hiçlik tadı ve ağzından yıldızlar uçuran ergin, yeşil ve yabanıl bir yaz gecesi gibisin yüzünde yolların gülüşü ve yaz göğüne ilişkin bir esenlik üretiyorsun geçip giden fırtınalardan
ey uçurum gözlü sevgilim! ne zaman baksam aşkların büyük yarlarıyla kuşatılmış görüyorum kendimi safran
ve ezilmiş yazlardan bakışlarının kıyısız açıklarına gurbet ve cevahir taşıyan bir gülüş söylencesi geçer bir yazdan ötekine derin anlatılardan
ey uçurum gözlü sevgilim! ne zaman baksam bir dağın yırtmacından ince bir dere yatağı gibi kayan yeşil tenini görüyorum akşam nasıl da yakışıyor yüzüne
ve sanki bir kayalığın içinde durmadan kendi kendini oyan bir ferhad gibiyim ben ya da pusuda, karanlık bir destan gibi hem solan hem solmayan
ne zaman dinecek, ne zaman bu taflan, bu taflan?
ey uçurum gözlü sevgilim!
Hilmi Yavuz

|
|
|
28 Mart 2008 Cuma
01:20:48
|
|
|
SENİ BEKLEMEM İBADETTİR... Hep ertelenen bir an hiç yaşanmamaya mahkumdur. Düşlerin bekleyişini yalnızca bir hüsran karşılayacaktır. Mevsimleri sayarsak ömür baharsız tükenir gider. Sevdiğimizi bulmak yada bulduğumuzu sevmek tercihi, en zor olan iki seçenektir bu sınavda. Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde. Sebepsiz mi coşkun bir denizde maviye hasretliğimiz? Ufukta görünen o ki mutluluk tek kişiliktir aslında. Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun. Aşkında sevdiğin kadar büyüktür. Sevdiğin sürece meydan okur dünyaya. Hasretle beklenen gelmez hiçbir zaman, bu hasreti yalnız tüketirsin. Karşılık bulmuyorsa sevda, umut değil, kendini hükümdar sanan köleler üretir dönemezsin. Ama boşa geçmemiştir dolan vakit. Heba olan şiirlerin de değildir. Türkülerin diliyle yas tuttuğun geceler, sırdaşlığını hiç terk etmez. Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar, o gül solarken. Ayrılanlar yıllar geçse de üstünden hep aynı acıyı çeker. Ama yollar hiç bitmez. Sonuna geldiğini zannettiğin yerler birer duraktır aslında. Ve sen yolculuğunu gönüllü bitirmişsindir o durakta. Güneş hep geç kalırmış gibi gelir, sen bir baharda mevsimler başka havada. Gerçeklerle düşler yerini kaybeder. Bir tek o kalır yüreğinden hiç gitmeyen. Aynı bakışlı resmine saatlerce dalışın kalır, sevdanın tutsaklığında acılarını dindirmeyen… Şöyle dimdik durup rüzgara karşı ”EY HAYAT SEN ŞAVKLI SULARDA BİR DOLUNAYSIN, ASLINDA YOKUM BEN BU OYUNDA, ÖMRÜM BENİ YOK SAYSIN.” diyerek çekip gitmek gelir aklına. Bedeninizin parçalanması hiç umurunda değildir ama sevdiği uğruna ölenlerden olmak istemezsin. Çünkü yalnız yaşarken bir ihtimal daha vardır. Belki ölüme değil ama onun hayatına geç kalmışsındır. Uzaktır, öyle kalacaktır belki. Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi, yüreğini teselli etmek de sana düşer. Her şeye rağmen korkutmasın seni bu sevdanın ateşi. Her yangın önce başladığı yeri yakar. Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde, yıllar geçse de SENİN ADIN YAZAR. Ve bil ki sevdiğim, uslanmaz ruhum yaşadıkça SENİ SEVER, SENİ SEVDİKÇE YAŞAR…

|
|
|
1 Nisan 2008 Salı
04:08:57
|
|
|
GÖZLERİNE BAKARKEN
Gözlerine bakarken güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma, bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde kayboluyorum... Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum, durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gün bir parça veren fakat hiç bir zaman büsbütün teslim olmayacak olan...

|
|
|
1 Nisan 2008 Salı
05:13:19
|
|
|
Bİr vicdan ayaklanmasına doğru genişlerse kalbin/ şiir gibi yürürse ince ve narin… Anla ki herkes değilsin!Gel sevgilim biraz soluklanalım. Çok düştük biraz soluklanalım. Maviye çalan bir çocuk geçsin gözlerimizden. Kara bir günü daha ifşa ettik mavilenelim. Bir geceye daha sızdığımızın resmidir bu, bir karanlığı daha patlattığımızın. Çok sesli bir koro orotoryomuzu yapın. Cümlelerin arasından sızıp bulanık bir ırmakta sır olalım./ Son virdine yataklık yapacağımız bir derviş bulalım.Çıtı pıtı bir kente, tedavülden kalkmış ağır nefeslerle girelim. Ve kenarı çentikli bir bilboardın tam ortasına bağdaş kuralım. Gel sevgilim, kapısı çalınmış evleri, yüzüne bakılmayan yetimleri hırkamızın altında, yüreğimizin boşluğunda saklayalım. /Ah toprak künhüne varamadığımız rüyalar, kaç yerinden çatladı bir tohum, sis neden ellerimizden akar, hangi işaret bu kumpası bozar ve gözlerin neyin rengine çalar? Bir geceyi daha bölelim, bir dilim sana bir dilim aç kurtlara… Dudaklarım mühürlendi sevgilim sandım yeryüzü mühürlendi. Tenimde zahit bir ateş. Ey aşk suretinde gelen yalan. Kocaman bir yüreğe değer gibi geçtin sokaklarımdan. Ne kadar da sırnaşık bir heyüla göğümüzde asılı kalan güneş. Dışın zaptedilmez harami. İçin sevgilim uyut beni.Ruhumuzu darp eden isyan, erimez de saçaklarımızdan sarkarsa ihanet. Cinneti o zaman sözlerinde tutuklu kalmış susuşlarım say. Kabil emziren bir zamanla sürgit yoldaşların kahrı düşlerimizi kundakladığında bir sen bil herkes değilsin.Ruhumuzun aynasında saklı kalan bir vahadır örgütlenmiş bu bahar. Sen bilirsin bu kokuyu, yusuf’un zindanındaki küf, bu buğu. Üzerimize serpilmiş kıyımdır; ya coğrafyamız talan ya da sevincimizin atıldığı bu dipsiz kuyu. Alnımızın çatından sarkıtılmış sarkaç mahşerin tam ortasından geçip hüznümüze dokunuyor. Ve ruhumuz sevgilim ölüm görmüş yalnızlıklara gömülüyor.Uzatmalı bir iklim bu. Hiçbir şey kadar masum. Buğday teninde bir sözcük düşer kalbine. Başak renginde bir bahar çağır. Ağlayan coçukların gözyaşlarnı çal. Sıkılmış bir yumruğun öfkesini tasdik et. Ve öğret bana sevgilim demirin ve mizanın kavlince Nedir sabrımızın gergefine takılıp kalan bu ayrıksı Bu sukunet… Ömer İdris Akdin Yolcu Dergisi

|
|
|
11 Nisan 2008 Cuma
02:45:11
|
|
|

ÖMRÜM, SENİ ÖMRÜMCE...
gecikmiş bir mevsimin yağmuru niye yağsın soluğu kesilmiş yüreği, serinletmeye
Ömrüm, seni sevmekle-- Ne günahlar işledim
İpince bir koruluktun önce Yağmur sonu yaz gökleri altında ışıyan, Uçurtmasız uçarı bir çocuğun Gökyüzünü usulca teyelledin düşlerine.
Sonra turunç kokulu bahçelerinde Fışkırdı ilkgençliğin ilk sürgünü, Tadımlık bir utancı yüzünle paylaşırken Gizlice gülümseyen sendin bir mayıs günü,
Ömrüm, ne sihir ettinse o gün Bir öğle sonu çözüldü kördüğüm, Yaldızlı bir tören aynasında Öbür ben``i sezinledi mayalanmış hüznüm.
Tedirgindi, suçunu itiraf edene dek masum benden, kimi geceler ucuz otellere sığındı; Fersiz günler göğsünde ince ipek mendiller Biriktiren iffetli bir kadındı.
Sanırım sana bedel ince akşamların Eski iskelede kaldı incirli tadı, Çakırkeyif bir annenin göğsünde dinlenen Serinkanlı yüreğin yeni aydınlığımdı.
Sendin o, avcundaki mine yazısından Tanıdım seni, aşka dil verdi diyetim, Yaralanmış, yağmalanmış yarım yüzyıl sonra Seni uslu kumrular gibi özledim.
Ömrüm, sem ömrümce Törensiz sevdim.
Hüseyin Cahit
|
|
|
11 Nisan 2008 Cuma
03:21:30
|
|
|
*** Sevgili`ye ***
Ufkumdan perdeleri çekilen zamânın ardında, Olimpos Zirveleri`nde doldurmak üzereyken mîâdını;
Kaybolmuş aşkların mahzenlerinde, Unutulmaya yüz tutmuş, Tozlanmış dökümanların arasından çıkardım Adın`ı...
Bir Alaturka Saat`in tepesine tünemiş Zümrüd-ü Anka, Saat başı vird hâlinde yâdını
O yemyeşil gözlerini anlatmaya çalışan, Hangi nota, hangi şiir, hangi destân; Hezîmetle bitirmemiş ki maksâdını?
Sen, Pontus Ülkesi`nin, Rum`luğuna sâdık kalmamış, Peygamber hitâplı Kadın`ı;
Târih silecek mi, Kaya gibi dişlerimde iz bırakmış, dudaklarının tadını? ! ..
*** Daha Belkıs tüylü topuklarıyla yaslanmıyorken Tahtı`na, *** Sangarios Efsânesi, yazılmamış mıydı senin bahtına?
Say ki; Alnın duvak görmemişken, Gizemli Sunaklar`da, Perili Konaklar`da Benimle yatmadın! ..
Say ki; Meryem gibi istisnâsın, bir kez bile tatmadın
Say ki; Cüneyd gibi seccâdeni gönül ırmağıma hiç atmadın,
Say ki; Edhem gibi tâcını, tahtını, bir ânlık vuslâtıma satmadın
Say ki; Kader çizgisini, semtime uğratmadın;
Kırılır Kalem, çıkar yollar Bezm-i Elest`e, Hiç mi hesâba katmadın?
Oysa, Kaldır başını da seyret Levh-i Mahfûz`u, Benimle birlikte Adın! ..
Ellerini, akd-i nikâh için duâlara da mı kaldırmadın?
Yoksa, Sen, benim hiç bir şeyim de mi olmadın?
Eyy Masallar Ülkesi`nin Sultânı Kadın! ..
*** Daha dîvâneye döndürmemişken âşıkların kim kaçını, *** Daha Râhipler kırmamışken senin için Haç`ını, *** Parmaklarım kavramamış mıydı altın tozu saçını?
En müstahkem ümidsizlik kapılarının arkasına, Bir daha hiç görünmemek üzere saklanmış olsan da, Karşına yine ben çıkacağım!
Son Brandenburg kalıntılılarını da, Yeni bir Ekim İhtilâli ile, Müfreze vâveylâlarının üzerine yıkacağım!
Zannetme ki; Ferhât gibi dağın ardını görmeden bıkacağım!
Kıskansın Memphis`in mumyaları! Kıskansın Ramses! Kelpetenler açmamacasına avurtlarımı sıkacağım!
Bir Yûsuf kurtulmaya görsün Kreuzberg Zindânları`ndan; Züleyhâ`ya inâd, Azîz`e inâd, Binlerce Yûsuf`u zindâna tıkacağım!
Hele zangırdasın Wedding Katedrali; Ay ışığı görmeyen gecelerde, Glockeleri`nin doruklarına çıkacağım!
*** Daha Şehidlik`de okunmazken Fâtihâ, bir tâze Rûh`a; *** Âlem-i Ervâh`ta künyelenmemiş miydik cümle Gürûh`a? *** Daha? *** Dahası yok! *** Dikildi gözleri Havârîler`in, Beyt-i Makdîs`de çarmıha; *** Son vuruş, o son vuruş da balyozumdan olacak mıha! ..
04.05.2002 Münih 04: 25
Mustafa Engin Karatay

|
|
|
13 Nisan 2008 Pazar
23:56:13
|
|
|

|
|
|
16 Nisan 2008 Çarşamba
03:22:22
|
|
|
SENİ BEKLEMEM İBADETTİR...
Hep ertelenen bir an hiç yaşanmamaya mahkumdur. Düşlerin bekleyişini yalnızca bir hüsran karşılayacaktır. Mevsimleri sayarsak ömür baharsız tükenir gider. Sevdiğimizi bulmak yada bulduğumuzu sevmek tercihi, en zor olan iki seçenektir bu sınavda. Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde. Sebepsiz mi coşkun bir denizde maviye hasretliğimiz? Ufukta görünen o ki mutluluk tek kişiliktir aslında. Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun. Aşkında sevdiğin kadar büyüktür. Sevdiğin sürece meydan okur dünyaya. Hasretle beklenen gelmez hiçbir zaman, bu hasreti yalnız tüketirsin. Karşılık bulmuyorsa sevda,umut değil,kendini hükümdar sanan köleler üretir dönemezsin. Ama boşa geçmemiştir dolan vakit. Heba olan şiirlerin de değildir. Türkülerin diliyle yas tuttuğun geceler,sırdaşlığını hiç terk etmez. Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar,o gül solarken. Ayrılanlar yıllar geçse de üstünden hep aynı acıyı çeker. Ama yollar hiç bitmez. Sonuna geldiğini zannettiğin yerler birer duraktır aslında. Ve sen yolculuğunu gönüllü bitirmişsindir o durakta. Güneş hep geç kalırmış gibi gelir,sen bir baharda mevsimler başka havada. Gerçeklerle düşler yerini kaybeder. Bir tek o kalır yüreğinden hiç gitmeyen. Aynı bakışlı resmine saatlerce dalışın kalır,sevdanın tutsaklığında acılarını dindirmeyen… Şöyle dimdik durup rüzgara karşı ”EY HAYAT SEN ŞAVKLI SULARDA BİR DOLUNAYSIN,ASLINDA YOKUM BEN BU OYUNDA,ÖMRÜM BENİ YOK SAYSIN.”diyerek çekip gitmek gelir aklına. Bedeninizin parçalanması hiç umurunda değildir ama sevdiği uğruna ölenlerden olmak istemezsin. Çünkü yalnız yaşarken bir ihtimal daha vardır. Belki ölüme değil ama onun hayatına geç kalmışsındır. Uzaktır,öyle kalacaktır belki. Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi,yüreğini teselli etmek de sana düşer. Her şeye rağmen korkutmasın seni bu sevdanın ateşi. Her yangın önce başladığı yeri yakar. Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde,yıllar geçse de SENİN ADIN YAZAR. Ve bil ki sevdiğim,uslanmaz ruhum yaşadıkça SENİ SEVER, SENİ SEVDİKÇE YAŞAR…
|
|
|
16 Nisan 2008 Çarşamba
03:22:44
|
|
|
SENİ BEKLEMEM İBADETTİR... Hep ertelenen bir an hiç yaşanmamaya mahkumdur. Düşlerin bekleyişini yalnızca bir hüsran karşılayacaktır. Mevsimleri sayarsak ömür baharsız tükenir gider. Sevdiğimizi bulmak yada bulduğumuzu sevmek tercihi, en zor olan iki seçenektir bu sınavda. Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde. Sebepsiz mi coşkun bir denizde maviye hasretliğimiz? Ufukta görünen o ki mutluluk tek kişiliktir aslında. Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun. Aşkında sevdiğin kadar büyüktür. Sevdiğin sürece meydan okur dünyaya. Hasretle beklenen gelmez hiçbir zaman, bu hasreti yalnız tüketirsin. Karşılık bulmuyorsa sevda,umut değil,kendini hükümdar sanan köleler üretir dönemezsin. Ama boşa geçmemiştir dolan vakit. Heba olan şiirlerin de değildir. Türkülerin diliyle yas tuttuğun geceler,sırdaşlığını hiç terk etmez. Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar,o gül solarken. Ayrılanlar yıllar geçse de üstünden hep aynı acıyı çeker. Ama yollar hiç bitmez. Sonuna geldiğini zannettiğin yerler birer duraktır aslında. Ve sen yolculuğunu gönüllü bitirmişsindir o durakta. Güneş hep geç kalırmış gibi gelir,sen bir baharda mevsimler başka havada. Gerçeklerle düşler yerini kaybeder. Bir tek o kalır yüreğinden hiç gitmeyen. Aynı bakışlı resmine saatlerce dalışın kalır,sevdanın tutsaklığında acılarını dindirmeyen… Şöyle dimdik durup rüzgara karşı ”EY HAYAT SEN ŞAVKLI SULARDA BİR DOLUNAYSIN,ASLINDA YOKUM BEN BU OYUNDA,ÖMRÜM BENİ YOK SAYSIN.”diyerek çekip gitmek gelir aklına. Bedeninizin parçalanması hiç umurunda değildir ama sevdiği uğruna ölenlerden olmak istemezsin. Çünkü yalnız yaşarken bir ihtimal daha vardır. Belki ölüme değil ama onun hayatına geç kalmışsındır. Uzaktır,öyle kalacaktır belki. Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi,yüreğini teselli etmek de sana düşer. Her şeye rağmen korkutmasın seni bu sevdanın ateşi. Her yangın önce başladığı yeri yakar. Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde,yıllar geçse de SENİN ADIN YAZAR. Ve bil ki sevdiğim,uslanmaz ruhum yaşadıkça SENİ SEVER, SENİ SEVDİKÇE YAŞAR…
|
|
|
18 Nisan 2008 Cuma
01:41:08
|
|
|

SEN ORADASIN BİLİYORUM
bildiğim bütün şarkıların sözlerini unuttum yüzümde sevinç ve keder yan yana resim çiziyor elim kolum bağlı sessiz çığlıklarım duvarlardan geçmiyor dokunsalar kırılacak cam gibi sen oradasın biliyorum
ne zaman sokağın köşesinde bir çingene soğuğa ve kalabalığa aldırmadan akortsuz yaşlı ve yorgun sesiyle eski bir aşk şarkısı söylese en körpe dal gibi sen oradasın biliyorum
sokak lambalarının aydınlattığı caddede bir kadın çiçek uzatır kışa inat bahar çiçeklenir elinde yalnızlığın temel attığı kaldırımlardan içlerinde sevgiyi büyütenler geçer sahile vuran dalgaları duyarım yazılmamış şiirler ve söylenmemiş sözler cebimde, özlenen bahar gibi sen oradasın biliyorum
bir rüzgar eser son otobüsler geçer yanımdan gece içimi ürpertir terk edilişlerimi ve yalnızlığımı bir köşeye bırakırım eski fotoğrafların sararmış yüzleri kadar canlı buz kesmiş ayrılıklar kovalasa da beklenen şafak gibi sen oradasın biliyorum
Atila IŞIK
|
|
|
29 Haziran 2008 Pazar
23:11:19
|
|
|
BU BİZİMKİ
Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.
Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.
Hain bir aşk bu,
Sizin eve hırsız girer
Onunkine polis.
Yasadışı bir aşk,
Evlenmeyi
Hiç mi hiç düşünmüyor.
Soyguncu bir aşk bu,
En sıradan ezgilerden
Sevinçler devşiriyor.
Koku dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice'inkine
Fena öykünüyor.
İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor.
CEMAL SÜREYA
|
|
|
30 Temmuz 2008 Çarşamba
00:24:16
|
|
|
BU CAN SENİNDİR DİYEREK.. Hüzünlerimi yapıştırıverip gözbebeklerine Bu CAN senindir diyerek. Yüreğinden öpebilir miyim..? Okuduğun her satırımda, Duyduğun her hüzünlü seste. Görmediğini bildiğim her güzelliğini, Acısını dayanılmaz ağırlığını hayatın Çıkardığımda karşına Gülümsediğini düşleye bilir miyim..?Denize dokunurken, Bu CAN senindir diyerek. Yüreğinden öpebilir miyim..? Martılara göz kırparken Doğan güne olmuşa, olacağa gülümserken... Görmeden hiç tanımadan Saçlarındaki aklara Yarım kalan tebessümlerine Mutluluklarına dair Şiirler yazabilir, Okuduğun her her mısrada Bu CAN senindir diyerek. Seni yüreğinden öpebilir miyim..? Karanlığı yırtarcasına yalnızlığından Seni kaçırabilir miyim? Sevdaya sevdalanışımı, merhabalarımı, Umutlarımı, arayışlarımı anlatabilir Bu CAN senindir diyerek. Seni yüreğinden son kez öpebilir miyim..? CAN AKIN
|
|
|
30 Temmuz 2008 Çarşamba
00:24:59
|
|
|
Çok güzel şey Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu. Melih Cevdet ANDAYhttp://www.siir.gen.tr/siir/melih_cevdet_anday/index.html
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|