|
Gönderen | Mesaj |
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
12:50:25
|
|
|
MUTLULUK
Kendini çok ama çok üzgün ve yalnız hissettiği bir gün, çayırda yürürken, bir çalıya küçük bir kelebeğin takıldığını görür. Kendini kurtarmak için çabaladıkça, dikenler onun narin bedenini daha çok hırpalar. Küçük yetim kız dikkatle kelebeği kurtarır. Uçup gitmek yerine, kelebek güzel bir periye dönüşür. Kız gözlerine inanamaz. Peri, kıza, "Senin essiz iyi kalpli davranışın için, sana bir dilek dileme hakki veriyorum."der. Kız bir an düşünür, sonra "Mutlu olmak istiyorum." der. Peri "Peki" der, ona doğru eğilir ve kulağına fısıldar. Sonra da ortadan kaybolur. Kız büyüdüğü sürece, ondan daha mutlu kimse yoktur. Herkes ona mutluluğunun sırrını sorar. O ise gülümser ve "Sırrım, küçük bir kızken iyi kalpli bir periyi dinlemiş olmamdır."der. Yaşlanıp, ölüm döşeğine düştüğünde, komşuları etrafına toplanırlar. Sırrının da onunla birlikte yitip gitmesinden korkmaktadırlar. "Lütfen bize söyle" diye yalvarırlar. "İyi peri sana ne dedi?" Sevimli yaşlı kadın gülümser ve "Bana söyle söyledi" der:"ne kadar güvende, ne kadar yaşlıya da genç, zengin ya da fakir olursa olsun herkesin sana ihtiyacı var"
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
12:52:18
|
|
|
HERKEZİN SANA İHTİYACI VAR
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
12:53:41
|
|
|
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana Ataol BEHRAMOĞLU
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
12:55:55
|
|
|
Zemherinin ayazında Akşamın geç vakitleri Kuş uçmaz Su akmaz. Bıçak gibi kesiyor Deli poyraz.
İndirmiş kasketini Gözün üstüne Dayamış sırtını Soğuk duvara. Issız bir yerde Köşe başında Yalnız bir adam Ağlıyor,sessizce.
Donmuş parmakları Kırılıverir dokunsan. Düğümlenmiş boğazı Konuşamaz sorsan. Çökmüş dizin üstüne Perişan. Ne derdi var,bilinmez. Yalnız bir adam Ağlıyor sessizce.
Hayata küsmüş Heybetli adam Çık kabuslarından Ağlama boşuna. Bak yıldızlara Sarıl umuda, Yeni bir hayata.
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
12:57:06
|
|
|
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
12:58:12
|
|
|
İYİYİM ELVAN UĞRAŞIYORUM İŞTE HAYATTLA
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
12:58:15
|
|
|
Titrek sesini aksamin ayazina katarak Ve içten içe aglayarak anlatiyordu... Sözlerine helalinden saf, temiz,berrak Hayaller katiyordu
Aksami seviyordu sözcükler Anlamlar tam bir gece asigi Dislere beyaz bir peçe gibi Örtünüyordu gülücükler....
Bir sessiz çiglik bekleniyordu Bir sessiz inleyis hatta Her nefese bir hicran tohumu Özenle ekiliyordu
Parmak uçlarinda bir tatli uyusukluk Sanki kevser serhoslugu dimagda Nizami adimlarla canevinden Yorgun ordular çekiliyodu
Anlatiyordu Sesi ötelerden bir müzik... Notalardan gönüller dökülüyordu Oluk oluk kan akiyordu gözlere Gözlere hilkatten sürmeler Çekiliyordu
Anlatiyordu Sözcüklerin suskunluguna inat Harflerle vurusuyordu, cümlelerle dövüsüyordu Yedi kat gökten noktalar düsüyordu
Bir küçük kizin zemheri ayazinda Elleri üsüyordu Her kar tanesiyle birlikte gökten Bir çift eldiven düsüyordu...
Titrek sesini aksamin ayazina katarak Ve içten içe aglayarak anlatiyordu... Sözlerine helalinden saf, temiz,berrak Hayaller katiyordu . Vahdet Nafiz Aksu
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
13:00:22
|
|
|
cankız sen hayqatla ugraşıyon hayatta işi bıraktı benle ugraşıyor başka işi ypok sanki hafta sonu tatili yok gibi
.hiç hayat rapor almıyıor daimi çalışıyor yahu
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
13:10:43
|
|
|
DOĞRU SÖYLÜYORSUN YİĞİT AMA SIKMA CANINI DÜZELİR ELBETTE HAYATIN SENDE BAŞKA UĞRAŞACAĞI İNSANLAR VARDIR SIKMA CANINI.
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
13:15:57
|
|
|
Karşımdasın işte... Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni. Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim. Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim. Tıkandığım o an, elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte, aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım. Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan, bitti artık hepsi... Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
13:16:53
|
|
|
Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam, Seni tarif edemeyeceğimi biliyorum. Ulaşılmaz oldun hep Dokunmak,hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni Kocaman bir yalnızlıktı payımıza düşen Payıma düşen herşeyi erteledim Ama erteleyemediğim birşey vardı sana benziyordum
Su olsan dokunduğumda bozulurdun Bozulmayandın Gidilecek bir yer olsan sonu olurdu, Sonu olmayandın Uykuda görülecek bir rüya olsan uyanırdım, Beni rüyamdan uyandırmayandın.. Simsiyah saçlarım olsun istiyordum Ama baktım değil...
Ogün seni gözlerinden,anafatmadan,üç ırmağın Birleştiği yerinden öpeyim desem Aklıma ırmaklar gelir...
Düşünki yılan dağından aşağı iniyoruz, Ve dünyada sadece iki kişilik türkü kalmış Onu söylüyoruz. Öyle birşeysin sen Seni düşündükçe yoruluyorum desem Dünyanın en büyük yalanı olur Yalanım yok....
Bugünden yarına ne kalır bilmem Ama sen kalırsın, Tıpkı yatağı değişmeyen bir ırmak gibi Yaşadıklarımız azdı Zamana sığmadık yaşamak isterken herşeyi.. Bugün şarkı söylüyorsam Yarın şarkı değil, Şarkı gibi seni yaşamak isterim..
Bazen yasaklandın bana bazen Bir suç gibi boynunda taşıdım seni Yedi telli sazınla bile anlatamadım Sen bir uçurum gülüydün Ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm Uzundun,inceydin,dokunduğumda, Nereli olduğumu seninle hatırlardım Bana hep kendimi hatırlatansın
Uzaksın,yakınsın,özlenensin ama bugün değil Yarın gibiydin sen Bugün herşeyi değiştirmek için çabalarken Sen değişmeyen olarak duruyorsun karşımda Kabül ediyorum Dünyaya bu kalsın ama sen bilme Dünyada kaç iklim,kaç zulüm,kaç ölüm var Bir seni bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin Bilme....
Bugün her ölümle biraz ölürken, Seni düşündükçe hayata dönüyorum yeniden Gecenin eb karanlık yerindeyim Bir sigara ateşinin aydınlattığı kadar ışık bile olsan Yinede istiyorum seni Sadece benim seni anladığım Kimsenin unutmamak için defterde not düşmediği Ama hayatımda hep bir dipnot olarak kalan Kendi yasaklarım gibi unutmuyorum seni. Dağları delmiyorum İnmek istiyorum oralardan Hepiniz gibi aynada saçlarımı taramak Günaydın der gibi sokağa fırlamak Ve şarkı söylemek istiyorum.
Adına aşk diyorlar,gelecek diyorlar Bana yetmiyor. Her şarkımda sana bir adım daha Yaklaşmak istiyorum. Bir başka dilden seviyorum seni Kırmızıdan daha uzundur Gelincikler gibi bir mevsim değil Dört iklim köşe buçak. Kim ne derse desin Geri dönecek yerim yok Bir kentin ortasında Çığlık çığlığa bağırarak tek başıma kalsamda Yinede seviyorum seni Bu bir suç duygusudur Kendimi ihbar ediyorum.....
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
13:18:51
|
|
|
gözlerinin tuzu yakmaya başlar önce yüzünü yüzün yanar sanırsın oysa yanan yüreğindir ızdırabını çektiğin nedir yaşadığın mı yaşayıpta hayatından atamadığınmı gene yalnızlığa oynuyorsun zarlarını... bu kumarı kaybetmek için oynuyorsun içim acıyor sanki binlerçe bıcak yarası var vucudumda binlerce acı gücümün yetmediği bir acı ne çığlık atacak nede ağlayacak gücüm var ....... susmak ........ bütün acıların çığlık çığlığa haykırırken susmak ........... ellerin soğukmu ...... sesin duyulmaz olur hayatmı hırsız .. kadermi hırsız .. senden çaldığı sadece bir sevgimi gelmişinmi geçmişinmi geleceğinmi .. rüyalarındaki sıcaklıkmı senden çalınan seni bu soğukluktan kurtaracak kibrirtlerin yokmu yokmu herkibrite sakladığın hayallerin soğukluğa teslim ediyorsun herşeyini yaraların uyuşuyor acılar hisedilmiyor dönüp kendine baksan kan revansın şuursuz bir acısızlık hisedebilmek ....... senden çaldığı budur hayatın hisedebilmek...... keşke sengibi unutabilsem herşeyi
-------------------
Unutma kolay olsa ASK`ın anlamı kalmazdı  ASK kolay olsa unutmak kolay olurdu
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
13:25:02
|
|
|
“Geçmişin ölmek istemediği, geleceğin doğmayı reddettiği bir bölge”de, yaşlı adam kenarları iyice yıpranmış, sararmış Mushaf’ın önünde, kurumuş ve çatlamış dudaklarını kıpırdatıyor usulcacık. Mushaf’ın sayfalarını incitecekmişçesine özenle çevirip, ileri geri hafif kıpırdanışlarla, hayatın damarlarını çatlatacak bir coşkuyla okuyor.
Dünya kıpırdayan dudaklarının arasında kalmış ve okuduğu için dönüyor. Dünya vücudunun salınımlarına ayak uydurmuş da dönüyormuş gibi.
Mushaf’ın sayfalarını çevirmeye devam ediyor yaşlı adam. Zaman sayfaların arasında akıyor. Sayfayı çevirmezse tarih orada kalıverecek. Her şey susacak, her şey duracak, herkes zifiri bir suskuda yolunu kaybedecek…
Gözlükleri burnunun ucuna kadar düşmüş. Gözlerinin etrafında çukurlar bir anda ıslanıveriyorlar.
Gelini ve dört çocuğuyla aynı evde kalıyor.
Birazdan yemeğe oturacaklar. Kadın kaya gibi duran ekmekleri bir tencereye koyup suyun içinde yumuşatmaya çalışıyor. El-Halil’de kuşatma sürüyor çünkü. Uzun namlulu silahlar, evinden çıkan kim olursa olsun, alnına, kalbine buz gibi bir öpücük kondurup duvarın ötesine taşıyor.
Çocukların elleri taş tutabilecek kadar güçlü olsun diye, elinde ne varsa sofraya koyuyor kadın.
Mushaf’ın sayfaları arasında, hayatın damarlarına kan pompalamaya devam ediyor adam. O okuduğu için evleri kuşatılıyor. Okudukça kuşatmanın kalkmayacağının farkında. Okudukça aç kalacaklarının farkında. Okuduğu için oğlunun sofranın başında olamadığının farkında ve fakat hakikatin kutsal yüzünün hatırına okumaya devam ediyor.
Okumalı çünkü.
O okumazsa Kudüs sokaklarında koşuşturan çocuklar nefessiz kalıp bir kenara yığılıverecekler.
O okumazsa öksürüp duran “uzi”ler daha çok adamı yere serecek. O okumazsa yeryüzünün iffeti, Cenin’in yıkıntılarında gömülü kalacak.
Gürültünün gitgide sokaklara yayıldığı ve geçmişin bilge sözlerini bastırdığı bir şehirde, parlak sayfalı ve Allah lafızları kırmızı renkle belirginleştirilmiş Mushaf’ı okuyor genç kız.
O da kendi kuşatmasını yarabilmenin yolunu arıyor. Okullardan kovulmanın, ağabeylerin, hacı beylerin şirketlerinde ucuza çalıştırılmanın, günbegün yalnızlaştırılmanın arasında çıkabileceği bir boşluk peşinde.
O okumazsa onuru kırık kız babaları başlarını yerden kaldıramazlar.
Etrafına topladığı mahallenin çocuklarına, nebilerden şehrimizde kalan son sabırla, bıkmadan usanmadan Mushaf’ın incelikli, çarpıcı cümlelerini tek tek öğretmeye çalışıyor.
Filistin, İstanbul oluyor. İstanbul, Filistin…
Yaşlı adamın mırıltılarıyla, genç kızın sesi birbirine karışıyor. Mushaf’ın sayfaları çevriliyor. Bir sayfası Süleymaniye’de, diğer bir sayfası Hz. Ömer Camii’nde çevriliyor.
Evrensel bir inat, tüm kuşatıcıların dirençlerini kırıyor. Yaşlı adamın çukurlaşmış gözlerinde biriken yaş genç kızın beyaz ellerine damlıyor.
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
14:28:02
|
|
|
aşkmı hep uzak dursun bana
acı çekmekten başka birşey degil
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
14:50:16
|
|
|
neden öyle diyorsun yiğit
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
14:51:58
|
|
|
eee öle işte artısını gören varsa anlatsın bana
ikna etsin
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
14:57:27
|
|
|
ACININ YANINDA MUTLULUK DA VAR GÜZEL GÜNLERDE VAR HEYECAN VAR ÖZLEM VAR BEKLEMEK VAR RANDEVU SAATTLERİNİ.ONU GÖREBİLMEK İÇİN İMKAN YARATMAK VAR.HAYAL KURMAK VAR GÜZEL ŞEYLER İÇİN.
DİYE DÜŞÜNÜYORUM .AMA NİYETİM SENİ İKNA ETMEK DEĞİL.
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
15:07:43
|
|
|
hyr ya ikna kelimesi yanlış algılanmasın
aşkın mutluluk verdigini ikna anlkamında yazdım sayın okuyucularımız
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
16:28:42
|
|
|
merhaba arkadaslar.
|
|
|
17 Temmuz 2008 Perşembe
16:29:45
|
|
|
MERHABA HOŞ GELDİN NASILSIN TÜRKAN
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|