Gönderen | Mesaj |
|
24 Mart 2008 Pazartesi
22:06:04
|
|
|
ÖLÜMDÜ O
Ölümdü o,beni aldatmayın
Soğuk nefesiydi yüzümde duyduğum
Öyle sessizce öldüm ki defalarca
Hiçbir zaman anlaşılmadı yokluğum
Ümit Yaşar Oğuzcan
|
|
|
25 Mart 2008 Salı
16:54:36
|
|
|
başlık biraz farklı olmuş
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
03:03:15
|
|
|

DOĞUMUN KEFALETEN SERBEST BIRAKILMANDI ÖLÜMÜN BERAAT...
… yaşam sana sunulmuş bir inci bu inciyle büyür yaşam sevinci ölüm seni bekleyen sonsuzun ucu kim takar, ucu dediğin nargilemin marpucu...
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:23:50
|
|
|
Yer kazılır derin olıur kazıldıkça serin olur içine giren kaybolur ah kabrimin ilk gecesi içine giren kaybolur ah ölümün ilk gecesi kabir kurdu acı olur başların tacı olur ilk gecesi acı olur ah kabrimin ilk gecesi ilk gecesi acı olur ah ölümün ilk gecesi
sevdiklerim kabrim kazar baş taşımda adım yazar uyuyan dertlerim azar ah kabrimin ilk gecesi uyuyan dertlerim azar ah ölümün ilk gecesi
ilk gecesi ilk gecesi ah kabrimin ilk gecesi ilk gecesi ilk gecesi ah ölümün ilk gecesi
kabir evler sıra sıra kara toprak kara kara karnlıkta ışık ara ah kabrimin ilk gecesi karanlıkyta ışık ara ah ölümün ilk gecesi
duman çıkmaz bacası yok kalkıp kazsan kapısı yok ilk gecenin hesabı çok ah kabrimin ilk gecesi
bizim evler ıssız kalmış yavrularım öksüz kalmış sizlerden ayrılmak varemış ah kabrimin ilk gecesi sizlerden ayrılmak varmış ah ölümün ilk gecesi
ziyarete gelin gidin dua edin serin edin karanlığa ışık edin ah kabrimin ilk gecesi karanlığa ışık edin ah ölümün ilk gecesi
ah kabrimin ilk gecesi ah ölümün ilk gecesi
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:31:07
|
|
|
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:36:03
|
|
|
Bülbülüm ayrıyım gonca gülümden Zor gelir ayrılık inan ölümden
Kimseler anlamaz benim halimden Bülbülü gülüne kavuştur yarab
Beklerim gülümü açılsın diye Kokusu nur olup saçılsın diye Ayrı düştük gülüm söyle ne diye
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:39:00
|
|
|
gönderdiğin resimler açılmıyor canan
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:41:42
|
|
|
yeni farkettim canım sagol
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:42:35
|
|
|
estağfurullah
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:43:13
|
|
|
ya neden gönderdigim resimler açılmıyo
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:45:43
|
|
|
o resimlerde vardır hata başka bir sayfadan dene istersen
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:48:39
|
|
|
ok
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:49:11
|
|
|
|
|
|
26 Mart 2008 Çarşamba
11:50:10
|
|
|
|
|
|
27 Mart 2008 Perşembe
01:34:45
|
|
|
Ölürsem açık bırakın balkonu.
Çocuk portakal yer. (Balkonumdan görürüm onu.)
Orakçı ekin biçer. (Balkonumdan duyarım onu.)
Ölürsem açık bırakın balkonu!
GARCİA LORCA

|
|
|
28 Mart 2008 Cuma
01:50:13
|
|
|
Onarmak Zordur
Şarkılar değil de Hep kulaklar bitiyor, Onarmak zordur.
Bir yürek üşümüş Kapamış kapılarını, Onarmak zordur.
Bir şey yitirilmiş Hiç eskimeyecektir, Onarmak zordur.
İnsanın içine düşen korku Özgürlüğünden olmustur, Onarmak zordur
Ölümü düşünmek yenilmek, Sevmek ölümü yenmektir, Onarmak zordur
Özdemir Asaf
|
|
|
1 Nisan 2008 Salı
04:37:57
|
|
|
Dönüş Kendinedir Son göçmen kuşları bekle; ..ki o vakit sabrın sınandığı vakittir, Bıçağın kemiğe dayandığı andır. Kalan yanar !.. Kalan ölür !..
Bir hicret anıdır artık yaşanan Vefa yoksunluğundan devşirilmiş Kelimeleri çıkar at heybenden Boşalt sana ait olmayan Ne varsa; Günahkar işveleriyle Gönlünü avutan geceleri Geleceğini satın alan Sahtekar vaatleri Bitir artık boşa dökülen Bedava göz yaşlarını
Bir uzun yolculuğa hazır olsun gövden Ardına dönüp de bakma çıkarken evden
Yanına tuz al, Ve bıçak Ve aynayı Unutma çıkarken son defa Çiçekleri sulamayı
Sil bütün işaretleri Ve yırt haritaları Onlar ki; Bilinen coğrafyalar içindir Senin gidişinse yalnızca kendinedir,
Bıçak; Sünnet-i seniyyeden dir Bir yanı ölüme bakar O yüzdendir ki ölülerin üstüne en son bıçak konur Bir yanı hayata bakar ; Göbek kordonu nu keserken
En büyük ihtilallerin ilk basamağıdır bıçak Bir isyanın alfabesidir ..ve patrona halillerin Hamam kurnasına kazıdığı Yelkenlinin pruvasında Saplıdır ucundan kıpkızıl Bir ısyan damlayan bıçak
Mertlik ölmeden önce Sarığın ucu bele uzandığında Tuğralar basıldığında fermanlara Sürüldüğünde savaş sancakları meydanlara ...ve köslere tokmaklar vurulduğunda İlkin bele bıçak sokulur !. Masmavi bir çelikte sınanır Yiğitlik;meydanlarda Töredir; Kefen üste zırh giyilmez Töredir; Sürgün bıçaksız olmaz Bir sürgünlük ki Kendinedir Zor iştir yani
Kazansan da,kaybetsen de Yetim bir zaferdir elinde kalan İhanetlerin,yalan dolanların Riyakarlıkların merhemi olmaz Yarası kapanmaz Tuz ki; bu zamanlar içindir Dağlandığında yaraların bir, bir
Acı parçan olur Acı taş olur Yoldaş olur Kardaş olur Gelip iki kaşının arasına oturur Ayna ki; Peygamber emanetidir Acının resmini görmene yarar Ve acziyeti Ve seni yalansız sana sunar Gördüğünde acıyı Taş gibi toprak gibi Nesneleştiğinde acı Dönüş vaktidir artık
Gül akşamına denk gelsin dönüşün Gül mevsimini başlatsın gülüşün
O zaman işte heybene Kadim bir imparatorluğun Talan edilmiş hıncını koy Vefa koy Sabır koy Erdem koy
Muhannete ,namerde söylenecek bir çift söz koy Dünyayı ;elinin tersi ile itebilecek iman koy Vatan koy Ki; vatansız iman olmaz
Dönüşünde seni kucaklayan çocuklarına Merhamet koy Gece karanlığı gözleriyle bakana Yalansız sevgi koy Ölümlerde sınanmış sadakat koy
Dostun yüreğine serpilecek su koy ..ve yetimin ve mazlumun ahı ile ıslanan göz koy haksızlığa isyanı koy
..Ve hakk yolunda Gelen her belaya Her zulme Ve her zulmete Gel buradayım Diyebilen bir yürek koy
.. Ki dönüş vaktidir ;zaman Oyalanmak olmaz Yol uzundur çetindir Artık, dönüş kendinedir .
Ahmet Kırmızı

|
|
|
1 Nisan 2008 Salı
15:20:49
|
|
|
harikasın
|
|
|
2 Nisan 2008 Çarşamba
00:21:15
|
|
|

Ben ölü bir martıyım ne kumrular gibi destansı bir aşkım ne de göçmen kuşlar gibi terkedişlerim oldu.
Buradayım, ne geldim ne de gideceğim. Emaneten geldim zannedenler vazgeçtiler benden ve gitmelerimden. Bazen gözgöze geliyorum ‘evsahiplerim’ le kaçırıyorlar bakışlarını. Ait olmadıkları topraklarda beni ancak yok farzederek yaşayabilirler.
Ben ölü bir martıyım bir geminin arkasından gittiğim dostlarımla her seferinde yanlız dönüyorum ‘karaparçam’ a. Gitmeyeceğimi bildiğimden uzun yol dostlukları kurmuyorum. Ne sıkıcı bir düzenle uçan göçmen kuşlara, ne yırtıcı kartalların yanlızlığı kutsayan hallerine özeniyorum
Bu karanlık denizler, bu ölü balıklar, bu bana aldırmayan vatoslar oldukça ne ölmekten korkarım ne de yaşamaktan.
Şimdi; şefkatsiz ellerde kanatlarım uçmaktan vazgeçti. Ruhum şaşırtıcı bir intihar yolu buluyor.
Bir şairin; “kuş ölülerine” ihtiyacı vardır umuduyla bir rakı masasına pike yapıyorum.
Ben ölü bir martıyım.
Ölü bir martı var ellerimde, sert,kokusuz, donuk, kısa ve talihsiz bir hayatı özetliyor bana… Ayakları tertemiz, gözleri donuk, tüyleri yumuşacık, kanatları sımsıkı bir inat gibi duruyor.
Bir martıdan bir insana gideceğim. Erken yaştan başlıyorum bir çırpıda iniyorum bilmediğim siyah sulara, ayaklarım değmeden gözleri siyah soğuğa gömülüyor. Merakla körlük kolkola çaresiz bir gezinti içinde üşüyorum. Burnuma çarpanların ölü balıklar olduğunu zannediyorum, gözüm karanlığa alışıyor. Koca bir vatos geçiyor; karanlık suda saklambaç oynuyorum. Vatos biliyor beni, yerimi, sığınağımı. Gelmiyor kısa bir kıvraklık hissediyorum küçücük beynimde. Vatos, “Sen düşman olamazsın” diyor. Aşağılanıyorum.
Yukarı çeviriyorum başımı, yıldızlar yok diye üzülüyorum. Bir martı gökyüzüne bakamaz biliyorum; içindedir çünkü. Emin olmanın beklenmedik bir ihanete ilk adım olduğunu bilerek boynumu yıldızlara çevirmeye çalışıyorum olmuyor. Hızla çıkıyorum karanlık denizin üzerinde yıldız izleri bana “emin misin ?” diye soruyor.
Bir süre uçmalıyım, birilerine sormalıyım, “Saçmalama tabii ki yıldızlar vardır” , duymalıyımki ‘beklenmedik’ ihanette hızla karanlık sulara dönebileyim.
Kimse yok ortalıkta bildiğim cevaplar elimde unutulmuş bir sevgili gibi yerli yerinde ama yabancı karanlıkta renkler yok oluyor menzili belli bir merminin tanımlanmış aceleciliği var sırtımda. Sahi, bir aşkın bir martıya ulaşması bu kadar zor mudur ?
Ben ölü bir martıyım ne nasihatlar tüylerimin güzelliğini bozar, ne işittiğim azarlar beni alır bu karanlık sulardan. Uçmak, karanlığa gömülmek, pislikle beslenmek, tüylerimi tertemiz tutaraken büyük çöplüğün içinde yaşamak, zor sorular bunlar…
Sahibi için balık tutan bir pelikan olsaydım diyorum ya da hesap vermek zorunda olmayan bir karabatak ne kolay olurdu.
“Ben martıları çok severim” diyenler neden bunu söyleme gereği duyarlar. “ ‘Bir arkadaşım var yahudi ama çok iyi bir insan’ demekle baştan yahudiliğimi yargılıyorum” dese insanlar, bu ilan edilen sevgiler olmasa ben neden bu karanlık suda dalıp ölü balık nekrofilisi yapayım.
Nefesim tükendi. Burnum tıkalı. Bakmaktan göz bebeklerim terledi. “İnanılmaz bunlar” diyorum, bağırıyorum sesimi duyan yok ! Ölü bir martıyım ben.
Ben modern çağların göçmeniyim. Asla terketmediğim denizlerimde bir yabancı gibiyim. Susuz coğrafyalardan gelen ev sahipleri bülbül sesleri hayaliyle beni aşağıladıkça pisliklerine daha fazla gömülüyorum.
Karanlık bir denizi görmeden geçirebilirim ömrümü çöplüklerinde. Ne onlar denize ısındı; ne de ben çöplüğe… Ben çöplükteyim onlar benim denizim içinde bülbül sesleri hayal ederek içiyorlar geçici intihar sıvılarını.
Ben ölü bir martıyım ne kumrular gibi destansı bir aşkım ne de göçmen kuşlar gibi terkedişlerim oldu.
|
|
|
2 Nisan 2008 Çarşamba
00:51:51
|
|
|
trt 1 izliyorum isyanım geldi yüreğim sığmaz oldu kafesine
|
|