Sanat > Harflerle çizdiğimiz resimlerin bir hikayesi var > Mesaj Panosu > "can dündar"

"can dündar"


GönderenMesaj

Volkan (volkanhan)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2506
1 Eylül 2005 Perşembe 19:40:32


Can Dündar
1 Eylül'e açılan geceyarısı akreplerle yelkovanlar 12 rakamı üzerinde buluştuğunda, bitap görünen esmer bir kadın, İstanbul'un modern alışveriş merkezlerinden birinde 63 saat 53 dakikadır kutsal bir emaneti tutarmış gibi durup dinlenmeksizin dokunduğu lüks arabanın başında fenalaştı. Ayakta duracak hali kalmamıştı artık...
Benzi sararmış, gözaltlarına pençe pençe morluklar çökmüştü. Bütün direncine rağmen bir ara şuurunu kaybedip beyaz eldivenli elini parlak kaportadan çekmiş ve yarışmadan elenmişti.
Kendine geldiğinde başucundakilere "Aldım mı arabayı" diye sordu. "Hayır" dediler. Haykırarak ağlamaya başladı:

"Yapmayın!.. 2 yaşındaki oğlumu, çocuklarımı bıraktım ben o araba için... Ona çok ihtiyacımız vardı".

Büyük kriz onu böyle vurmuştu.

Yaralı atlar gibi...


* * *
Aynı saatlerde Küçükarmutlu'da bir gecekonduda kızıl bant altındaki gözleri yuvalarına gömülmüş bir genç kız ölümü bekliyordu.

Açlığının 317. günündeydi. Aylardır aynı odada yattığı yoldaşları, saksısında kurumuş fidanlar gibi birer ikişer sökülüp götürülmüşlerdi. Başucunda "N'olur, bi lokma ye, ölme" diye yalvaran kardeşine bir göz etse, vazgeçse, hayatla buluşabilir, sevdiklerine kavuşabilirdi.

"Yapamam, vazgeçmenin yükünü taşıyamam" diye düşündü.

Birkaç gün sonra onun 35 kiloluk bedeni de diğerleri gibi arkadaşlarının omuzunda o kapıdan çıkacak, kardeşi ağlayacak, örgüt "şehidimiz" diye açıklama yapacak, bakan "Taviz vermedik" diye böbürlenecekti.

Kollarına koştuğu ölüm nasıl bir şeydi acaba?..


* * *
Geceyarısını geçmişti saatler, takvimler Eylül'e dönmüştü.

40 yaşında bir adam, yatağında o korkunç anı düşünüyordu:

Ölümün soğukluğuyla ayaza kesmiş morgta beyaz bir örtüyü çekip delik deşik bir vücut göstermişlerdi. Omurgaların altından yukarı doğru kanlı çizgiler halinde derin, vahşi bıçak yaraları vardı. Kimisi iki parmağın girebileceği kadardı.

Ürpermiş, daha fazla bakamamıştı.

Morgta yatan, babasıydı.


* * *
Geceyarısıydı.

Dolunayın puslu bir ışıkla aydınlattığı izbede gizlenen bir genç, başdöndürücü otlarla beslenmiş sigarasının dumanını üfledi havaya...

Öğlen bankadan son parasını da çekmeye çalışmış, ama kartını kaptırmıştı. Artık bütün şehir peşindeydi.

"Kaçsam mı, teslim mi olsam"ı düşündü yine; kendi kendine...

Babası da böyle yoksul ölmüş, 2 kardeşle kendisini öksüz koymuştu. Annesinin bulaşıkçılıktan aldığı para yetmeyince önce çıraklığa sonra hırsızlığa başlamıştı.

Hapis çıkışı yaptığı ilk "iş"te, polis onu değil, 13 yaşında bir tinerciyi yakalamıştı önce...

Şimdi ise, 2 yaşında verildiği Çocuk Esirgeme Kurumu'nda tecavüzden "esirgenememiş" bir sokak fahişesi sorgulanıyordu.

Akrepler yelkovanlarla buluşuyor, sancılı bir ağustos sessiz sedasız eylüle dönüşüyordu.


* * *
Gecekonduda yorgun bir kadın, sabah ucuz ekmek kuyruğunda yer kapabilmek için saati kuruyordu.

Senedini ödeyemediği için bürosuna haciz gelmiş bir işadamı intiharı düşünüyordu.

Dekolte giysili 16'lık bir "clupper", "Ya Laila girişinde kimlik sorarlarsa" diye korkuyordu.

Bir kadın kılpayı kaçırdığı ödül arabasına, bir ana ölüm döşeğindeki kızına, iki oğul erken yitip gitmiş babasına yanıyordu.

Takvimler 1 Eylül'e dönüyordu.

Dünya, barışın gününü kutlamaya hazırlanırken biz barışın yolunu gözlüyorduk, hep birlikte...

...hiç olmadığı kadar pespaye ve bir o kadar ümitsizce...



31 Ağustos 2005, Çarşamba

Bulut (betamix)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1344
14 Eylül 2005 Çarşamba 12:39:00
...