|
30 Mayıs 2005 Pazartesi
00:13:49
|
|
|
soğuktu. Bir yere oturmaya cesaret edemiyordum, uykuya dalıp donmaktan korkuyordum. Benim kendi gücümün dışında bir şey benim ilerlememi sağlıyordu.
Üçüncü günün sabahında, bir platoya ulaştım ve şimdiye kadar görmüş olduğum en güzel gündoğumuna tanık oldum ve yükselen güneş beni ısıtmaya başladı. Etrafıma baktığımda,arka arkaya bir çok dağ zirvesi vardı ve oradan nereye gideceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şu anda buraya cezalandırılmak için getirilmediğimi biliyordum, çünkü kamplarda bunun gerçekleşmesi için bir çok fırsat vardı.
Dinine bağlı diyebileceğiniz bir aileden geliyordum. Kiliseye düzenli olarak giderdik, yemek masamızda şükrederdik, tüm bayramları kutlardık ve kutsal kitabı okurduk. Benden beklendiği için, tüm bu faaliyetlere katılırdım, ama Tanrı ile kişisel ilişkim yoktu. Ama orada, bu muhteşem dağda tamamen yalnız, hayatımda ilk kez diz çökerken, kişisel bir Tanrı'ya bana yardım etmesi, bana yolu göstermesi, nereye gitmem gerektiğini gösteren bir işaret vermesi için dua ettim.
Duamın sonunda henüz amin demiştim ki, bir alpenhorn sesini işittim. Bu, kış için köylülerin sığırları aşağıya çağırmak için kullandıkları çok geniş tahtadan yapılmış bir enstürmandır. Almanlar alpenhorn kullanmazlardı, sadece Avusturyalılar ve İsviçreliler kullanırdı. Bu nedenle bu sesi duyduğum zaman, şüphe duymadan işitme mesafesinde bir Avusturyalının bulunduğunu anladım. Ama yüksek tepelerde, eko nedeniyle ses her yönden gelmekteydi. Ancak o sesle o kadar cesaretlenmiştim ki, eko yapmadan önce orijinal sesi ayırt edebilmek için, kulaklarımın keskinleşmesi için tekrar dua ettim. Yine duam yanıtlandı. O sesi yirmi dakika süreyle takip ettim ve ondört yaşında bir oğlanla karşılaştım. Bana inanın, o etrafında sığırları ile alpenhornunu çalan o köylüden daha güzel bir hoşgeldin karşılaması görmedim.
Onun yanına gittim ve annesinin nerede olduğunu sordum. Aşağıdaki bir çiftlik evini işaret etti ve sonra hızla kaçtı. Daha sonra, beni görmüş olduğunda çok korkmuş olduğunu söyledi. Tırmanmaktan kanlanmış bacaklarımla, yırtık elbisemle, parçalanmış sandaletlerimle, dağılmış saçlarımla, onu almak için gelmiş bir dağ hayaleti olduğumu düşündüğünü söyledi.
Çiftlik evine doğru giderken, onun görüntüsü, en sonunda bana sıcaklık, güvenlik ve emniyet hissi veriyordu. Pencereden içerde yanmakta olan ateşi görebiliyordum. Avusturyalı bir çiftçi kadın kapıyı açtı ve tüm söyleyebildiği, "Tanrı aşkına kızım, nereden geliyorsun ?" oldu. Neredeyse yere yığılmak üzereydim ve "Dachau" diyebildim.
Beni mutfağa götürdü, sobanın önüne oturttu ve daha sonra konuşacağımızı söyledi. Su ısıtıp banyo yapmamı sağladı, altı aydır banyo ve yatak yüzü görmemiştim, bu bana cennetteymişim gibi geldi. Banyodan sonra, beni yatağa yatırdı ve üzerime sıcak battaniye koydu, yastığa gömüldüm ve 24 saat uyudum.
Uyandığımda, açlıktan ölüyordum. Kadın, önüme fırında pişirilmiş büyük bir tavuk koydu. Tavuğu ellerimle ayırıp tümünü yedim. Sonra konuştuk. Paris'te bir kuzenimin olduğunu, iki çocuğumun ve bazı eşyalarımın onun yanında olduğunu anlattım. Şu anda belgelerim olmasa da, Paris'teki Amerikan konsolosluğundan geçerli bir vize alabileceğimi açıkladım.
Benimle yaşıt olmayan bir kızları vardı, bana sıcak tutan çamaşır, etek ve süveter, ceket, şapka, eldiven verdiler. Birkaç gün sonra, bir atlı-arabayla beni Innsbruck 'a götürdüler, bana Paris için bir tren bileti alıp, Paris'e gönderdiler. Ayrılırken, onlara edebileceğim kadar çok teşekkür ettim. Kuzenim daha sonra, elbiseler ve tren bileti için onlara para gönderdi, fakat parayı geri gönderdiler, bana yardım edebildikleri için şeref
duyduklarını ve herhangi bir ödeme kabul etmeyeceklerini söylediler.
1937'de Noel’den 2 gün önce New York'a ulaştım. Lisan bilmeyişim ve parasız oluşumla oradaki deneyimlerim bir başka öykü, ama tüm zamanlarda Tanrı benimleydi ve her şeyin yolunda gideceğini biliyordum - her zaman yolunda gitti. Amerika'ya varır varmaz Avusturyalı dostlarıma mektup yazdım, hayatımı kurtardıkları için onlara tekrar teşekkür ettim.
Ancak, öykü burada bitmiyor. Mart 1938'de Hitler Avusturya'ya girdiğinde, artık dostlarıma ulaşmak mümkün değildi. Ama dostlarımın, ben Almanya'da bulunduğum zaman, içinde bulunduğum tehlike ve tehditlere maruz kalabileceğini biliyordum.
Zengin bir ailenin yanında iş bulmuştum, CARE' in (uluslararası bir yardım kuruluşu) ofisine gittim, oradan Avrupa'ya gıda paketleri gönderilebilirdi ve Avusturyalı dostlarıma bir yiyecek paketi gönderdim. Çoğu zaman son dolarımı kullanmak zorunda kalmıştım ve otobüse binecek param kalmıyordu, bu nedenle eve gitmek için oldukça uzun bir mesafeyi yürüyordum, ama doğru şeyi yaptığımı biliyordum.
Ve her hafta aynı şeyi yapmaya devam ettim - Ağustos 1945 'te savaş bitene kadar 7 yıl boyunca onlara her hafta gıda paketi gönderdim, eğer hala oradaysalar, artık Birleşik Güçlerin onlara yardım edeceğini biliyordum. New York'taki bazı Avrupalı arkadaşlar,bir şeyler göndermemin aptallık olduğunu, çünkü paketlerimin asla oradaki dostlarıma ulaşamayacağını, sadece Nazileri beslediğimi söylüyorlardı. Amerikalı yeni arkadaşlarım, parayı kendim için saklamam gerektiğini, bunları sağlamaya çalışırken hasta olabileceğimi, bu nedenle aptallığı bırakmam gerektiğini söylüyorlardı. Ama bir zamanlar bir İngiliz yazar şöyle yazmış: "Siz ve Tanrı bir çoğunluk oluşturuyorsunuz", böylece herhangi birinin onayını istemedim ve buna ihtiyacım da yoktu, yapmam gerektiğini bildiğim şeyi yapmaya ihtiyacım vardı, ben de bunu yaptım.
O zaman da biliyordum ve şimdi de biliyorum ki, bu,yanıt (karşılık) veren bir Evren; eğer birine yardım ederseniz, kendiniz için yardıma ihtiyacınız olduğu zaman geldiğinde bu Evren'e başvurabilirsiniz ve yardım kesinlikle gelecektir, belki de en ummadığınız kaynaktan.
Doğrusu, Tanrı gizemli yollarla iş görmekte. 1949'da, Avusturya'daki çiftlik evinden ayrılışımdan 12 yıl sonra, New York'taki bir seyahat acentesi Avrupa'ya yolculuk yapacak bir grup öğretmen ve öğrenciye rehberlik etmemi teklif etti. Çünkü gidecekleri ülkeleri ve dillerini biliyordum. Önce Mayerhofen 'de bir yaz okuluna gidecektik, sonra Innsbruck'a, Salzburg'ta bir müzik festivaline vs.. gidecektik Bu teklifi bir şartla kabul edebileceğimi söyledim: Innsbruck 'a vardığımızda, o eski çiftlik evindeki dostlarımı aramak için bir gün izin istedim.
İsteğim kabul edildi, ama Innsbruck'a ulaştığımızda, savaş nedeniyle meydana gelen yıkım bizi şaşırttı; tren yolları henüz tamamen tamir edilmemişti, akaryakıt olmadığı için otobüsler depolarda duruyordu, bir çok yol kullanılmaz durumdaydı. Ama Tanrı her zaman var ve yardım için her zaman çağırılabilir.
Bu kez, yardım Amerikalı bir subayın kimliğinde geldi, yolculuğumu yapabilmem için akaryakıt dolu jipini sundu, teklifini şükranla kabul ettim,yolculuk arkadaşlarımdan biri de benimle birlikte gelmeyi önerdi. Bir köy değil, köyden uzakta tek bir çiftlik evi aradığım için, yolu bulabileceğimden emindim. Aniden, bir yolu dönünce durdum. Arkadaşım şaşırdı. Sorun neydi ? Yerin burası olduğuna emindim, ama hatırladığım eve benzemiyordu. Arkadaşım kapıyı çalmamızı önerdi. Belki ev sahibi, o aileyle ilgili bilgiler verebilirdi ve öyle yaptık
|
|