|
Gönderen | Mesaj |
|
1 Temmuz 2005 Cuma
12:37:27
|
|
|
bu grubu kurarken ne olacagıyla ilgili bir fikrim yoktu. Gün be gün artıyoruz, bu hoş bir duygu ama sizlerle sohbet etmeyi beceremedim daha msn adresimi vereyim dedim bende burdan paylaşmak adına günü [email protected] beklerim. Ve kaan teşekkürler yazılarına.....
|
|
|
5 Temmuz 2005 Salı
13:12:23
|
|
|
DEVİNEN KAYIP GÜN
Gözlerini açtığında ; kendini, her sabah gördüğü gerçek dünyanın o kaçak masalsı ülkesinde buldu yine.Yine ve yeniden ölmemiş ve ya delirmemişti ki buradaydı işte.
Her sabah olduğu gibi güneşten önce uyanmış ve odasını masalsı yapan o büyülü MAVİ her köşeyi doldurmuştu. Radyodan çıkan klasik TINIlar , MAVİ ile sohbet ediyordu. Tavandaki çatlakta, KARANLIK kıskanç gözlerini açmış çatırdamakta.
Masalı hiç kesmeden parmak ucunda mutfağa girdi ve çayın altını yaktı. tabi ki çay olmadan sigarada içilmezdi. Odaya elinde çay ve sigara ile döndüğünde MAVİ ve TINI derinleşen sohbetlerinden dolayı onun farkına bile varmadılar............
...............TINI birden sustu ; MAVİ ile gözgöze geldiler.Birbirlerini suçlayan bakışların ardından tını tekrar konuşmaya başlayınca ortalık yatıştı.TINI Straus'un en sevdiği valsini söylerken ; MAVİ öylesine heyecanlandıki ODA bir anda okyanusların dipleri gibi mavi bir derinliğe büründü.
Elindeki çayı bıraktı , MAVİnin yanına giderek onu dansa davet etti.TINI hiç susmamacasına söylüyor , MAVİ ile O vals yapıyorlardı. MAVİnin mutluluğu odayı hızla yüzeye doğru yükseltiyor ;arada sırada odaya beyazlar ,kızıllar ,yeşiller giriyor ,hani yanlış bir yere gelmiş gibi hemen çıkoyorlardı...........
..........yüzeye çıkınca MAVİ birdenbire terketti odayı , masal ülkesi ve tüm törensellik bir anda son buldu.TINI da sustu küskün
Sadece O kaldı odada tek başına. Dışarıda gerçek dünyanın gerçek olmayan yüzleri.Dolabını açtı ve en komik maskesini taktı yüzüne .Ellerini yıkarken aynaya bile bakmadı.
Kapı kapanıp ayak sesleri giderek uzaklaşırken çatlaktaki KARANLIĞIN çatırdatan kahkahası..........
kaan
|
|
|
Ensar (ensar_bozlak)
1236
|
|
10 Temmuz 2005 Pazar
12:56:16
|
|
|
FARABİ: 870-950 yılları arasında yaşamış olan İslam düşünürü.
Sistemi Aristoteles mantığına dayanan akılcı bir metafizikten oluşan, Aristoteles'in sistemini Plotinos'un görüşleri yardımıyla, İslam inancı ile uzlaştırmaya çalisan Farabi, Tanrı'nın varoluşunu kanıtlarken, Aristoteles'in akılyürütme çizgisini takip etmiştir. Ona göre, bu dünyadaki nesneler hareket etmekte, değişmektedirler. Dünyadaki nesneler hareketlerini bir ilk Hareket Ettiriciden almak durumundadırlar. Bu ilk Hareket Ettirici ise, Tanrı'dır.
Farabi, varlık anlayışında, mümkün ya da olumsal varlıklar adını verdiği nesneler ile Tanrı arasındaki farklılık ve ayrılığı, mümkün varlıkların Tanrı'dan, ilk varlıktan sudur ettiklerini söyleyerek açıklamaya ve temellendirmeye çalisir. Farabi'ye göre, ilk varlık, Tanrı, varlık taşkını yoluyla evrendeki bütün varlık düzenini 'doğal bir zorunlulukla' meydana getirir. Evren Tanrı'nın değerine hiçbir şey katmaz. Yetkin bir varlık olan Tanrı'nın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Tanrı'yla evren arasındaki ilişkiyi, evrenin Tanrı'dan sudur, türüm yoluyla ve zorunlulukla çiktigini söyleyerek açıklayan Farabi'ye göre, evren aynı zamanda Tanrı'nın sonsuz cömertliğinin bir sonucudur. Tanrı, Farabi'nin sisteminde herşeydir. Tanrı seven, sevilen ve sevgidir. O bilen, bilinen ve bilgidir.
Tanrı herşey olduğuna ve hiçbir şeye ihtiyaç duymadığına göre, Farabi bu noktada, mümkün varlıkların varoluşları için, Tanrı'nın yalnızca kendisini konu alan bilme faaliyetine başvurur. Buna göre, yaratıklar, Tanrı'ya en yakın 'akıllar' halinde Tanrı'dan çikip varlığa gelirler. Onun sudur, türüm anlayışına göre, Tanrı'nın kendi tözünü bilmesinden birinci akıl doğar; bu aklın Tanrı'yı bilmesinden ise, ikinci akıl türer. Böylelikle, ortaya sırasıyla 10 akıl çikar; onuncu akıl, etkin akıldır (aklı faal). Birinci aklın varlığı, Tanrı dolayısıyla zorunlu, ama kendi özünde mümkündür; ilk akıl, kendini bu niteliğiyle bildiği için, onun maddesinden birinci gök katı, formundan da (suretinden de) o gök katının ruhu sudur eder. Böylelikle on akıldan her birinin karşilığı olarak bir gök katı türer. Madde de Tanrı'dan sudur etmiştir. Belirsizlik demek olan madde, Tanrı'ya en uzak olan varlıktır.
Etkin Akıl insan ruhunun da nedenidir. İnsan anlayışında, Farabi insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söyler. Bedenin yetkinliği ruhtan, ruhun yetkinliği ise akıldan kaynaklanmaktadır. Ruhun başlıca görevleri eylem, anlama ve algılamadır. Ona göre, bitkisel, hayvani ve insani olmak üzere, üç tür ruh vardır. Bitkisel ruhun görevi, bireyin yetişme ve gelişmesi ile soyun sürdürülmesi, hayvansal ruhu görevi iyinin alınıp kötüden uzak durulması, insani ruhun görevi ise güzelin ve yararlının seçilmesidir.
Farabi ahlak anlayışında, insanın akıl yoluyla iyi ve kötüyü ayırt edebileceğini savunur. İnsan için amaç mutluluk, en büyük erdem de bilgeliktir. Farabi'ye göre, en yüksek iyi olan mutluluk, etkin akıl ile birleşmek yoluyla gerçekleşir. Zira, insan kendisini anlamak için evreni anlamak, evreni anlamak için de evrenin amacını kavramak durumundadır. Evrenin esas ve en yüksek amacını anlamak, insan için gerçek mutluluktur. İnsanın kendisini ve evrenin amacını anlamaya kalkışması ise, bilim ve felsefe yapmakla ilgili bir şeydir. İnsan aklının en yüksek düzeyde yetkinleşmesi, insan aklını Etkin Akıl'a yaklaştırır.
Etkin akıl insan aklının yönelebileceği en yüksek hedeftir. Etkin akıl'a ulaşmak, bu dünyada Gerçek, Doğru, İyi ve Güzeli ortaya çikaran felsefe, bilim ve sanatla uğraşmak yoluyla olur. Böylelikle, insan ruhunu temizler, saflaştırır. İşte, bu, insan için ölümsüzlükle eşanlamlıdır. Bu yol Tanrı'ya yöneliş, Tanrı'ya varış yoludur. Bu ise, insan tadabileceği en yüksek mutluluktur.
Farabi'ye göre, etkin akıl'a yönelmek durumunda olan şanslı insanlar filozoflar, bilim adamları, peygamber ya da gerçek yönetici ve sanatçılardır. Demek ki, doğrulara ulaşan filozof ve bilim adamı, iyilikler meydana getiren gerçek yönetici, güzellikler yaratan sanatçı, ona göre, birbirlerinden çok farklı olmayan insanlardır. Filozof ve bilim adamı gerçeği ve doğruyu, bilimsel yöntemle tanır. Yani, o etkin akıl'a kendi yolundan giderek varır. Peygamber ve gerçek yönetici gerçeği ve doğruyu, vahiy yoluyla bilir. Yani, o da etkin akıl'a kendi yolundan giderek ulaşir. Farabi'nin bu düşüncesine göre, bilim, din ve felsefe, birbirlerini ortadan kaldırmak yerine, birbirlerini tamamlayan disiplinlerdir. Onlar yalnızca aynı gerçeğe ve doğruya, etkin akıl'a ulaşmanın farklı yollarıdırlar.
|
|
|
20 Temmuz 2005 Çarşamba
16:07:57
|
|
|
herkese selam
kaan yazılarının çok hoş
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|