Psikoloji > erkekleri anlamak > Mesaj Panosu > GÜNAHLAR ŞEHRİ

GÜNAHLAR ŞEHRİ


GönderenMesaj

Aşkın (reddewilll)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1255
11 Haziran 2008 Çarşamba 01:40:38
Gecenin karanlığı
Kalbimin sızısı,
Sensizliğin acısı,
Her günün akşamında,
Her güneşin batışında,
Beraberiz onlarla,
Elime aldığım kalemim,
Bir de yanımda sigaram,
Diğer yanımda resmin
Sigaramı yak diyemem
Öyle bir yola girdim ki;
İstesem de artık dönemem

Cristian (cristian)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
287
16 Haziran 2008 Pazartesi 23:22:34

Sibel (bibik)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
233
28 Kasım 2008 Cuma 23:50:32










Hüzün yüklü morglarım var benim, sol yanımda. Ağrıyor.
Düştü kelepçeli gözlerin, kırılan deli sözlerinin yanına.
İçimden fersah fersah kaçışın iç denizine, sancım olur.
Benim sancım İstanbul gibidir, biliyorsun…
Sayfalara sığmayacak kadar bitimsiz.
Coğrafyamı bertaraf eden rüzgâr gibidir yâr …


YAR/SIZIM…


Susuzluğun en kesif sayhalarındayım…
Uzun seslenişlere dönüyor suskunluklarım…
Başını alıp gitmiş bir hikayenin peşinden koşarken,
düşürdüğüm sözcükleri dipnot düşüyorum eksik günceme…
Hangi kıvrımından tutunsam acıdan bükülmüş harflere;
Kırılgan İmâ’lar çatırda***** saldırıyor sanki,içimdeki sancılara…
Uzun ve derin camkesiği çiziklerimden kanıyor,
anlamı morarmış güncemin önsözü…
İç içe geçmiş anlamların karmaşıklığında sıkışıyor,zamana direnen sevdam…


ZAMAN/SIZIM…


Kekeme yüreğim adını sayıklıyor habire.
Adını şerh, yüzünü dipnot düştüm içime! ...
Ki yağmur sonrası toprak kokar adın.
Hadi ifşa et de düşlerini gökyüzüne. İçsizliğine hiçleneyim.
Al işte;


HİÇİM…


Koynuma doldurduğum insancıl cümlelerin dili sürçüyor…
Şizoid bir krizin,arsız ısrarıyla kaybediyorum benliğimi…
Öfkeli serzenişler çıkıyor demir kapılarımdan altından,hızla ve yanarak…
Savaşlardan bana kalan her şeyi,diğerleri gibi takıp koluma;
Yürüyoruz duvardan duvara…
Dilime düşen birkaç tanıdık şarkının,no(k)tası konulmamış satırlarını
kararlı “ES”lerle noktalıyorum…
Boğulmuş sesimle ,
Acı kayıplar afişliyorum şehrimin duvarlarına…


KAYIBIM…


Elimde belki çoktan unuttuğun iki fotoğrafın var.
Hangisine baksam (d)üşüyorum yâr..
Akrebin yelkovanı defalarca kez yakaladığı zamanlarda,
ben seni ezberimden silemiyorum.
Susuyorum / üşüyorum / düşüyorum.
Duyumsuyor musun? Soluklarıma sinen kokunu.


DUYMUYORSUN …


Hapislik gibi atıştıran yağmurlarda,
yine hüzünlere gönüllü devriyelik yapıyor,gece yürüyüşlerim…
Bahçemdeki sarı ışığın uzayan gölgesinde,
sessiz ve yasak yalnızlıklar büyütüyorum kalabalıklara…
Hüznün röntgenini çıkarıyorum bilmeden…
Hadi ! tut/un bana güneşi ,lekelerim çıksın ortaya…
Ya da güneşe tut/un beni…


KARANLIKTAYIM…


Ölmeyi denedim kendime, ölemedim.
Sana gelecek zamanlarda tükendim. Artık gelemem.
Ellerim (d)üşüyor. Nefesim tükeniyor. Ne desem duyulmuyor.


SEN DUY BENİ EY YAR…


Sessizliğin teninden soyamadım çığlıkları…
Bu yüzden deliyorum öfkemin ambargosunu…
Yine salıyorum yüreğimi,ölümlü kavgaların şiddetli çarpışmalarına…
Yalana büyüyen bir çocuğu emziriyor zaman…
İnfazlar büyütüyor geçmişimin beşiğinde…


SALLANIYORUM