|
19 Ocak 2009 Pazartesi
12:31:41
|
|
|
72 milyonluk millet… > Neredeler peki? Göreniniz, bileniniz var mı? Yoksa asıl soykırıma onlar mı uğradı? > Yoksa bileklerinde çelik prangalar, yüreklerinde yaralar, dillerinde ağıtlarla bir yerlere mi sürüldüler? > Göreniniz, bileniniz var mı ey kardeşler?! > Avrupa birlik olmuş; kültürümüzü katletmekte, > Amerika ortak olmuş dahili bedhahların iğrenç emellerine, > Muhtaç olmuşuz Arabın kuru ekmeğine! > Nerdesiniz ey atalar, ey yedi kıtaya yedi cihanı zindan eden ecdadım nerdesiniz?! > Nerdesiniz tertemiz alnından vurulup, bir hilâl uğruna toprağa düşen ama ölmeyen, > Topla, tüfekle kurşunla öldürülemeyen şehitlerimiz?! > Ey mavi gözlü, kara kalpaklı atam… Sen buralardasın biliyorum… > Sen, bir yerlere gizlenmiş izliyorsun bu berbat halimizi. > Belki bir söğüdün gölgesine oturmuş, belki de iki bulutun perdesi arasına gizlenmişsindir. > Ama buralarda bir yerlerdesin, biliyorum! > Biz de buradayız paşam! > Böyle mahzun, böyle üzgün, durgun durduğumuza bakma, buradayız! > Üzülme, yalnızca uygun zamanı beklemekteyiz. > Meraklanma, ey yüreği vatan sevdasıyla yaralı büyük kumandan! > Buradayız, hiçbir yere gittiğimiz yok. > Ama… Ama sen bir geliversen… Bir düşüversen önümüze, hı? > Gör bak, nasıl çalışırız o vakit; dişimizi tırnağımıza geçirerek, geceyle gündüzü birbirine karıştırarak! > Bir geliversen de bir kez daha yol gösteriversen… Ellerimizden tutup götürsen bizi… > Hani o, hep sözünü ettiğin ama bizim ulaşmayı başaramadığımız muasır medeniyetler seviyesine… > Her gün, hepimiz kaldırıp ellerimizi havaya, her gün ama her gün yalvarsak güzel yaratıcıya? > Belki o zaman geri verir seni bize, hı? > Bak biz aslında öyle çok da boş durmadık. Elimizden geldiğince çalıştık. > Sürekli andık adını! > Biliyorum, bu değildi senin bizden istediğin ama başka yolu yoktu korumanın, o kutsal emaneti, bizlere bıraktığın… > Senin adını duymaları yetti atam! > Adını işitir işitmez başlarını çıkardıkları o yılan yuvalarına geri döndüler, hem de defalarca! > Ama şimdi… Şimdi artık anladılar senin geri gelmeyeceğini de, o yüzden geçirdiler kapkara, iğrenç tırnaklarını gençlerimizin hatta çocuklarımızın beyinlerine! > O yüzden çıktılar inlerinden, deliklerinden! > O yüzden korkmadılar devletten, polisinden ve askerinden! > Anladılar gelmeyeceğini paşam! > Gel artık! Gel ey büyük asker, devlet adamı, matematikçi ve tarihçi! > Gel de sil, gözlerimizi dolduran yaşla, yüreklerimizden akan kanı. > Sar yaralarımızı bir kez daha! > Yüreğimiz acıyor atam, canımız yanıyor, yıkanmaya çalışılan beyinlerimiz zonkluyor! > Son bir kez gelsen olmaz mı? > Biliyorum bu bizim ayıbımız. Bu günah, bu utanç bizim. > Evet bizim… > Ya da… Ya da hayır, gelme. Sakın gelme. > Gelme sakın ey büyük insan! > Sen en iyisi, bir kez daha güven bizlere. > Sana söz, sana yemin! Son kez güven bizlere. > Biz daha yılmadık, biz daha düşmedik kara toprağa, korkma! Kaygılanma gözleri gök mavisi atam! > Son kez güven bizlere ve gör ki ne kadar haklıymışsın bizlere güvenmekte. > Bak gör o zaman nasıl kurtuluyor emanetin! > Nasıl savaşıyoruz o kapkaranlık suratlarla! > Ve nasıl darmadağın ediyoruz, bu geceyi, bir vuruşta! > Nasıl doğuyor güneşin, nasıl açıyor çiçeklerin, nasıl gülümsüyor, koşup oynuyor gençlerin, çocukların! > Göreceksin! Sana söz, sana yemin! > Göreceksin ey ölümsüz gazi, göreceksin! > SANA SÖZ! SANA YEMİN!
|
|