İnsan > Felsefe > Atatürk > Mesaj Panosu > "Almanya Federal Meclisinde görüşülen ermeni soykırımı yasası"

"Almanya Federal Meclisinde görüşülen ermeni soykırımı yasası"


GönderenMesaj

Volkan (volkanhan)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2506
9 Aralık 2005 Cuma 18:40:48
Almanya Federal Meclisinde görüşülen ve 16.06.2005`de kabul edilen sözde ermeni soykırımı yasası ile ilgili Almanya Şansölyesi Angela Merkel'e gönderilecek mektup için imza kampanyası başlatıldı.

Aşağıda türkçe çevirisi bulunan mektubu okuyup kampanyaya destek vererek, ulusumuzun haklı mücadelesinde
siz de pay sahibi olun.
Tıklayın ve gerekli bilgileri doldurun..

http://www.turkpolitika.com/modules.php?name=Kampanyalar&id=1

Sayın Başbakan, Parti Başkanları ve Meclis Grup Başkanları,



16.06.05 tarihinde Alman Federal Meclisinde görüşülerek kabul edilen "Ermeni Tasarısı" Almanya'da yaşayan Türk kökenli biz Alman vatandaşlarını büyük endişeye sevk ederek rahatsız etmiştir.



Politik ve maddi çıkarlardan bir nebze kurtulabilmiş, tarihe nesnel bir gözle bakmayı becerebilen bütün tarihçilerin de teslim edeceği gibi, ortada bir soykırımı yoktur. O dönemde yaşanan acı olaylardan hem Ermeni hem de Türk vatandaşlarımız mağdur olmuş, büyük acılar yaşanmıştır.



Alman Parlamentosunun sözde ermeni soykırımındaki Almanya'nın kısıtlı sorumluluğunu kabul etmiş olması, Türkiye'den "tarihi sorumluluğu üstlenmesi"nin ve Ermenistan-Türkiye arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinin istenmesi yönündeki kararlar, tartışmaların tamamen siyasal düzlemde olduğunu göstermektedir. Ermenistan, Ermeni diasporası, ve sözde soykırımı kabul eden ülkelerin parlamentoları, tek taraflı, tamamen Ermeni tezlerinin propagandasını yapan asılsız belgeler ile soykırımın gerçek olduğunu iddia etmekte, ve tarih ve hukuk düzleminde hiçbir tartışmanin yapılmamasını sağlamaya çalışmaktadırlar. Uluslararası bir mahkeme kararı olmadan, soykırımı tanımına uymayan tehcir politikası tamamen siyasal nedenlerle çarpıtılmakta, Türk ulusunun kurtuluş mücadelesi haksız bir mücadeleymiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Üçüncül ülkelerin arşivlerindeki birçok belgede dahi soykırım olmadığı, ve tehcir kararının haklılığı açıkça görülebilirken, ve her iki taraftan savaş ve hastalık yüzünden birçok insan ölmüşken, Türkiye'nin tek taraflı suçlamalar ile karşı karşıya kalması çok üzücüdür.



Günümüzde siyasi düzlemde Türkiye´ye dikte edilmeye çalışılan bu konunun iki ayrı boyutu vardır:

Olayın siyasi boyutları şunlardır:
Savaş yılları zamanında işgal güçlerince propaganda amacı ile ortaya atılmıs bu iddia, 1960´lı yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, aralarında güçlü bağlar bulunmayan Ermeni toplulukları arasında birleştirici bir bağ icat edilmek istenmesi sonucu tekrar gündeme gelmistir. Günümüzde ise Ermenistan, en iyi savunma saldırıdır ilkesinden hareketle, Türkiye´ye atılan iftiralarin yarattığı büyük toz bulutu arkasında, halen işgal altında tuttuğu Azerbaycan topraklarında yaşanan insanlık dramlarını dünya kamuoyundan saklamaya çalısmaktadır.

Asılsız Ermeni iddiaları, ABD´nin Büyük Ortodoğu Projesi çerçevesinde, Türkiye`yi zayıflatmaya ve tek kutuplu bir dünya politikasını sürdürmeye hizmet etmektedir. Bu, Almanya´nın politik ve ekonomik çıkarlarına aykırıdır ve Türkiye-Almanya ilişkilerine zarar vermektedir.

Olayın gerçeklere dayanan tarihsel boyutu ise şunlardır:
Zorunlu iskan değişimi, Ermeni sorununun başlangıcı değil, sonucu olmuştur. Birçok ayrı cephede savaşan Osmanlı ordusunu ve sivil halkı, İngiltere, Fransa ve çarlık Rusya´sının kışkırtma ve desteğiyle arkadan kuşatan Ermeniler, Türk toprağında ve Türk ulusunu katlederek yüzyıllarca barıs ve huzur içinde yaşadığı topraklara ve Türk devletine ihanet etmiştir. İddiaların yoğunlaştığı 1915 yılına gelene kadar, Osmanlı topraklarında azınlık olarak yaşayan Ermeniler zamanin milliyetçilik akımlarına kapılarak ve Emperyalist oyunlara kanarak defalarca isyan etmiş, vatana ihanetin en büyük örneğini vermişlerdir.

1914 ve 1922 yılları arasında Türkler parçalanan Osmanlı İmparatorluğu`ndan yeni bir cumhuriyet kurmuşlar, ve Mustafa Kemal Atatürk´ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı vererek vatanlarını savunmuşlardır. Bu gerçek bütün dünyaca kabul edilmiş ve Lozan Andlaşması ile teyid edilmiştir.

Bu asılsız iddialarla ilgili olarak dikkate alınması gereken önemli bir konu da Almanya´da yaşayan 2.7 milyon Türk asıllı Alman vatandaşlığına geçmiş ya da geçmeyi bekleyen göçmendir:

Türk asıllı göçmenler, ilk 1960´lı yıllarda buraya gelmiş ve Alman işçilerle omuz omuza çalışarak Alman ekonomisine katkıda bulunmuş işçilerimiz, bu ilk kuşağın okumuş, belirli yerlere gelmiş çocukları ve torunları, ve yıllık 33 milyar Euro cirosu ile 40 bin işvereni ile gözardı edilmemesi gereken bir güçtür. Ayrıca Almanya, 4 milyar USD yatırımı ve 1200'ü aşkın şirketi ile de Türkiye'de yatırım yapan yabancılar arasında en büyük kaynak ülkeyi oluşturmaktadır.

Almanya´da barış ve huzur içinde yaşayan, burayı anavatanı bellemiş, sadık vatandaşlardan oluşan bu çoğunluğun bu tür mesnetsiz iddialarla rahatsız edilmeye çalışılması, Alman devleti ile bu vatandaşlar arasındaki güçlü bağın koparılmaya çalışılması cok tehlikeli bir oyundur. Belli çevrelerin kışkırttığı bu politik oyun, hiç kuşkusuz Almanya´da ve sonra yayılarak tüm Avrupa´da Türkler arasında büyük ölçekli bir tepki ortaya çıkaracak ve Türklerin yaşadiklari ülkelerdeki devlete olan bağını zayıflatacaktır. Çünkü her etki, bir tepki doğurur ve hiç kimse atalarının tarihin en büyük iftirası ve yalanı ile haksızca ve alçakca suçlanmasına sessiz kalamaz.

Türkiye´ye dayatılmak istenen bir diğer konu da Ermenistan ile Türkiye ilişkilerinin düzeltilmesidir. Henüz Ermeni teröristlerin hunharca katlettiği şehit diplomatlarımızın hesabı sorulmamışken, Ermenistan teröre bulaşmış örgütleri serbest bırakmışken, terör örgütü PKK-Ermenistan bağlantısı unutulmamişken, ve soykırım iddiaları ve toprak talebi devam ederken, Türkiye´nin Ermenistan ile bugünkünden daha iyi bir komşuluk ilişkisi sürdürmesi mümkün gözükmemektedir. Bu konuda Türkiye atabileceği bütün adımları atmiştir. Bugün 70 milyonluk nüfusu ile Türkiye, geçmişinde kalan acı günleri, kin ve husumetleri unutup, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Mustafa Kemal Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesi doğrultusunda bütün komşuları ile barış içinde yaşamak arzusundadir.Ancak kuruluşundan bu yana komşu ülkelerden toprak gaspı ile yüzölçümünü neredeyse 3 katına çıkaran Ermenistan Cumhuriyetinin ne kadar barışcıl bir tavrı olduğu ortadadır.



Soykırım iddialarına karsı objektif bir tavır geliştirilmesi gerekmektedir. Asılsız soykırım iddialarının siyasi ve hukuki boyutu 1923 LOZAN Andlasması ile kapanmiştir. Andlaşma ile, Türkiye Cumhuriyeti´ne herhangi bir yükümlülük intikal etmemiştir. Parlamentoların uzmanlık alanı tarih yazmak değildir. Ermeni tasarısı, Türk-Ermeni ilişkilerine ve barışa katkı sağlamayacağı gibi, Türkiye-Almanya, AB ilişkilerinde zedeleyici bir rol oynamaktadır.



Alman Federal Meclisi'nin almış olduğu bu tek yanlı ve adaletsiz kararı protesto ediyor ve tekrar gözden geçirmenizi diliyoruz.

Bu antidemokratik kararı protesto eden dernek ve kişiler:


ben 1572. imza sırasındayım. sizlerin de teveccühlerinizi ve katılımlarınızı beklerim.
volkan

Selçuk (selcuk2005)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1237
1 Ocak 2006 Pazar 08:29:19
1853

bu tür kampanyaları desteklemek hepimizin görevi

:::ck::: (YSNDRVSGL)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1238
1 Ocak 2006 Pazar 12:32:51
1855
CEVREMDE BULUNAN HERKESİ BU KAMPANYA DESTEK VERMESİNİ SALIÇAM
((MUTLU YILLAR))

:::CK:::

Volkan (volkanhan)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
2506
2 Ocak 2006 Pazartesi 21:05:30
On dokuz yıl evveldi. Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim.
Geceydi. Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın
yanında ilginç bir not gördüm. Lütfen diyordu, trastan sonra jiletinizi çöpe atmayın. Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa,
İsveç çelik sanayisine yardımcı olun. Doğrusu hayretler içinde kaldım.
Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde "İsveç çeliğinden yapılmıştır" diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona
sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar,
basın bir haberi duyurur. Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız,ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa,kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.
Beş yaşında idim. Babaannem rahmetli, pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyor. Çocukluk iste, aman babaanne dedim. Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, dedi. Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun? Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain'in proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu. İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu.
Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.
Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş , hayatın manasını anlayamamış , zavallı kimselerdir.
Böyleleriyle, zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır.
hepimizin yaptigi gibi Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.
Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar.
Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve su andan itibaren der, Allah şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kursuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.

Su üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim. Dediklerini
yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır.
Japonya bütün borçlarını öder.
Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.

Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...
Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere
akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?
Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,

İlkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.
Bir mıh bir nal kaybettirir. Bir nal, bir atı, bir at bir orduya savası kaybettirir diyordu.
Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım, ister fakir,
hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Bunda parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

Değerli olduğuna inandığım bir Anı, Yazarı belli değil sizlerle paylaşmak istedim.

Selçuk (selcuk2005)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1237
3 Ocak 2006 Salı 13:57:45
güsel paylaşım için teşekkürler volkan
bunu kendimize uyarlayabiliriz
önce ulusal üretimimizi kullanmalı eğer bu ihtiyacımızı karşılamazsa yabancıya yönelmeliyiz
ayrıca ne kullanırsak kullanalım kıymetini bilmeli ve tasarrufa dikkat etmeliyiz
bilmeliyiz ki bu harcamalar milli servetimizi oluşturuyor bizim
nasıl isveçliler bir jileti bile israf etmemeye özen gösteriyorsa bizde kendimizinkilere aynı özeni göstermeliyiz diyorum