|
Gönderen | Mesaj |
|
30 Ağustos 2005 Salı
11:26:50
|
|
|
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pevane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
|
|
|
1 Ocak 2008 Salı
11:13:04
|
|
|
Adalar Denizinden Altayların daha ötesine kadar bütün Türk gençliğine.... Yer bulmasin gönlünde ne ihtiras, ne haset. Sen bütün varlığına yurdumuzun malısın. Sen bir insan değilsin; ne kemiksin, ne de et; Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.
Iztırap çek, inleme... Ses çıkarmadan aşın. Bir damlacık aksa da, bir acizdir göz yaşın; Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın Tek başına dileğe doğru at salmalısın.
Ezilmekten çekinme... Gerilmekten sakın! İradenle olmalı bütün uzaklar yakın, Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.
Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan! Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan? Mefkuresinden başka her varlığı unutan Kahramanlar gibi sen, ebedi kalmalısın...
Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak, Ne de sıska bir göğüse takılan bir çiçeksin; Senin de bu dünyada nasibin var: Savaşmak!.. Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.
Yoldaşlik ederekten gökte güneşle, ayla Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova, yayla... Hayata ne biçimde geldinse bir borayla Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.
Kızıl Elma uğrunda kılıç çekince kından Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından; Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından. Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.
Yüz paralık kursunla gider “Hayat” dediğin; “Tanrı Yolu” uzaktır; erken kalk, sıkı giyin. Yazik, bütün ömrünce o kadar özlediğin Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.
Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini, Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına. Işıksız kulübende boranın esişini Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.
Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca; Namert bir el arkandan seni vurur kadınca; Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...
Hayatin kamçısıyla sızar derinden kanlar, Senin büyük derdinden başkaları ne anlar? Vicdanını Paris`e, Moskova`ya satanlar, Küfür diye bakarlar senin dualarına.
Hey arkadaş! Bu yolda ben de coşkun bir selim, Beraberiz seninle, işte elinde elim. Seninle bu hayatin gel beraber gülelim Ölümüne, gamına, tipisine, karına...
Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile, Onu bütün gücünle vuracaksın çagında. Savaş..... Bunun tadını ey Türk sen bulamazsın, Ne sevgili yanında, ne baba ocağında.
Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara; Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara... Kazanmanin sırrını bilmiyorsan git, ara “Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.
Siyasette muhabbet... Hepsi yalan palavra... Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara... Lenin’den bahsederse karşında bir maskara Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.
Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar! Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar... Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar? Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı`nda...
Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin, Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da, Varsin bütün ömrünce bir an nasip olmasin Yorgunluğunu gidermek serin bir su başında.
Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar aglamaktan? Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan. Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan, Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.
Bir çıg gibi yürürsün bir lahza durmaksızın, Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın. Duygular ölmüştür... Tapınılan bir kızın Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.
Iztırabı kanına katta göz kırpmadan iç! Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç... Bu varlık dünyasinda yalnız senin hiç mi hiç Bir şeyin olmayacak... Hatta mezar taşın da...
Hüseyin Nihal Atsız
|
|
|
10 Ocak 2008 Perşembe
17:40:38
|
|
|
YOLLARIN SONU Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize. Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden İtler bile gülecek kimsesizliğimize.
Gidiyorum: Gönlümde acısı yanıkların... Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda. Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz; Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı`na. Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin Degişilir topu da bir sokak kaltağına.
İster düşün... Kendini ister hayale kaptır... Uzar, uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların. Bakarsın aldanmışşın, gördüğün bir seraptır Sevimli bir hayale açılırken kolların.
Ey doğunun alnımı serinleten rüzgarı! Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay! Arzularim bir oktur, aşar ulu dağları, Düştüğü yer uzakta dilek adlı bir saray.
O sarayda bulunca Tanrı`laşan erleri Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek. Hepsi sussa da "Kür Şad" uzatarak elini: "Hoş geldin oğlu ATSIZ, kutlu olsun" diyecek.
|
|
|
21 Ekim 2008 Salı
21:43:07
|
|
|
TÜRK KIZI
Pınar başına geldi Bir elinde güğümü; Çattı yay kaşlarını Görünce güldüğümü, Bağlamıştı gönlümü Saçlarının düğümü. Bilmiyordum bu örgü Acaba bir büğü mü?
Sordum: Nerdedir yerin? Nedir senin değerin? Yedi kıral vurulmuş, Ne bu ceylan gözlerin? Hangisine varırsın Bu yedi ünlü erin? Şöyle dedi bakarak Göklere derin derin:
Kıralların taçları Beni bağlar büğü mü? Orduları açamaz Gönlümdeki düğümü. Saraylarda süremem Dağlarda sürdüğümü. Bin cihana değişmem Şu öksüz Türklüğümü...
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|