|
Gönderen | Mesaj |
|
4 Temmuz 2005 Pazartesi
09:49:18
|
|
|
Gunese gozlerini dikip bakarsan gozun bozulur...
Gozluk takip bakarsan gunes bozulur.
Birseyden yana isen sen belki varsindir
Bir seye karsiysan sen gercekten varsindir
Ruzgar, yelkensiz de olsa yine ruzgardir. Ama
ruzgarsiz yelken bir bezdir.
Dusmaniniza sevgi yonunden yaklasiniz. Onun icine
girersiniz. Sonuc sevgiyi
kullanma seciminize kalmistir. Yikmak icin
saldirganlikla kullanirsaniz,
dusman dagilir ama dusmanlik kalir. Yapmak icin
iyilikle kullanirsaniz,
dusmanlik dagilir, insanlik kalir.
Suruden ayrilan koyunu kurt kapar, ayrilmayani da
keserler
Insan doyduktan sonra da yiyen tek yaratiktir.
Bir cizgiyi yanlis mi cizdiniz? O, sizin cizginizdir
artik; onu dogrultarak
duzeltemez ve degistiremezsiniz... Ancak yenisini
cizersiniz.
Guclu olmanin turlu yollari vardir, durust olmanin bir
tek.
Ogut, zamaninda taze yenmemis bir ekmegi, baskasina
bayat yedirme
denemesidir.
Yuvarlagin Koseleri/ Ozdemir Asaf
|
|
|
4 Temmuz 2005 Pazartesi
10:55:55
|
|
|
TAŞTAN HIKAYE..
Genç bir yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu.
Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir
çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti.
Bir şeyin yola fırladıgını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldıgı boşluga dogru geri geri gitti.
Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocugu kaptıgı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bagırıyordu:
- Sen ne yaptıgını sanıyorsun serseri? Bu yaptıgın ne demek oluyor? O gördügün yepyeni ve pahalı bir araba ve attıgın o taşın mahvettigi yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacagım.
Neden yaptın bunu???
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi.
- Lütfen, amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım, çünkü işaret etmeme ragmen diger arabalar durmadı.
Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek duran bir aracın arkasına işaret etti.
- Abim orada. Yokuştan aşagı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.
Çocugun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:
- Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok agır.
Ne diyecegini bilemez halde, genç yönetici bogazındaki dügümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocugu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocugun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.
Arabanın yan kapısında taşın bıraktıgı iz çok derin ve net görülür şekildeydi, ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:
Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacagı kadar hızlı geçme . Tanrı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır. Fısıltıyı dinle veya taşı bekle. Seçim senin....
|
|
|
4 Temmuz 2005 Pazartesi
11:24:58
|
|
|
Karanlik gecede onemli degildir yildizlari gormek,
Gunduzleri yildizlari gorebilmek marifet.
Asik olmak onemli degil,
BIR OMUR BOYU SEVEBILMEK MARIFET...
|
|
|
4 Temmuz 2005 Pazartesi
11:25:56
|
|
|
OOOOOOOOOOF
|
|
|
4 Temmuz 2005 Pazartesi
13:17:31
|
|
|
‘...benim anladığım gerçek mutluluk bir rastlantı sonucu gelmez, bir yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmez... Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.’
Cengiz Aytmatov / Toprak Ana'dan
|
|
|
4 Temmuz 2005 Pazartesi
13:35:36
|
|
|
Karanlik gecede onemli degildir yildizlari gormek,
Gunduzleri yildizlari gorebilmek marifet.
Asik olmak onemli degil,
BIR OMUR BOYU SEVEBILMEK MARIFET...
|
|
|
4 Temmuz 2005 Pazartesi
13:42:22
|
|
|
Aşka ve Terke Dair
Öyle Bir ilişkiye
En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç
çekişmelerinizin nedeni; yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin
konusudur.
Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkalarınızdadır.
Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir
bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve
nihayetsiz;
“Ölmek var, dönmek yok”tur.
Gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya
Şurasından, burasından eleştirmeye başlarsınız;
“Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi
olsa...”
Başkalarını örnek göstermeye,
“Bak onlar nasıl yaşıyor” demeye başlarsınız
Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını arasınız.
Aşkınızın gözü kör değildir
artık yanlışını görür düzeltmek istersiniz.
“Eskiden böyle miydi ya...”
diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirilerin kapısı;
açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından...
Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.
O sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar.
Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
“Ya sev böyle ya da terk et” diye gürler...
Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ısıtan o rüya,
bir kabusa dönüşür birden...
Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...
Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...
Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum
eder;
mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı,
siler sizi defterden...
“İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için...”
dersiniz, dinletemezsiniz.
Ayrılırsanız, yaşayamayacağınızı bilirsiniz,
ama öyle de sevemezsiniz.
İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek terk edersiniz...
“Madem öyle...”nin çağı başlar ondan sonra...
Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir,
madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde “Günah sizden
gitmiştir”
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...
Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre...
Ne var ki unutamazsınız, uzaktan uzağa izlersiniz olup
biteni...
Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur.
Delikanlılar, elikanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler
sarmıştır çevresini...
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...
“Bana ne... kendi seçimi” diye omuz silkmeye çabalarsınız bir
süre...
Ama sonra...
Ansızın kulağınıza çalan bir şarkı ya da
kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu
yeniden...
Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız.
Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,
yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi...
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız,
sular kulağına fısıldasın diye...dönüp
“Seni hala seviyorum”
diye bağırmak geçer içinizden... dönemezsiniz.
Görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla,
ne de onsuz...
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,
Hem “Ne olacak sonunda” kuşkusu...
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz,
sürünür gidersiniz.
|
|
|
5 Temmuz 2005 Salı
14:41:10
|
|
|
İnci....
|
|
Mesaja cevap yazmak için gruba üye olmanız gerekmektedir.
|
|