Şehirler > Yaşanacak Şehir > Mesaj Panosu > İstanbulda Aşk Başkadır

İstanbulda Aşk Başkadır


GönderenMesaj

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
19 Eylül 2005 Pazartesi 14:34:33
Seni asil insanların basit sevgileriyle değil, basit insanların asil sevgileriyle sevdim. Bu güzel aşkımıza nokta koyma, sana kucak dolusu virgül getirdim?

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
19 Eylül 2005 Pazartesi 14:35:13
Yanağına düşen kar tanesi eriyip dudaklarına indiğinde ve o bir damla serinliği biriyle paylaşmak istediğinde yüzünü rüzgara dön, ordayım!

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
19 Eylül 2005 Pazartesi 14:40:39
Seni bulmaktan çok aramak isterim! Seni sevmeden önce anlamak isterim! Seni bir ömür boyu bitirmek değil de sana hep yeniden başlamak isterim.

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
19 Eylül 2005 Pazartesi 14:59:25
,

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
21 Eylül 2005 Çarşamba 00:51:09
Desteklerin için çok teşekkürler mizyal. Birde arkadaş listeme ekleyebilsem

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
2 Ekim 2005 Pazar 23:44:28
aşk
Ben hiç aşık olmadım
Başkasına bağlanmak için çok erkendi
Çocuktum daha
Kabul edemedim
Özgürlüğümün başkasına bağlı olmasını
Ben hep özgür oldum
Hep sevildim hep sevdim ama hiç bağlanmadım
Gerektiğinde unuttum geçmişi
Dedim ya unutamadığım hiçbir şey olmadı
Sana gelene kadar
Sen hayatıma girdiğinde her şey değişti
Ben dahil olmak üzere
Sen bir nehirdin bense üzerinde mahsur kalmış
Küçük bir balıkçı kayığı
İnanmazdım böyle aşık olup aşkıyla sürüklenenlere
Meğer doğruymuş meğer aşk böyle bir şeymiş
İnsanı baştan çıkartan
Bir kez görebilmek için her şeye karşı geldiren
Ondan başka her şeyi hiçe saydıran
Meğer aşk böyle bir şeymiş
Unutmak mümkün değilmiş
Sek rakıyı fondiplemekmiş
Bir boşluğa kendini bırakmakmış
Bulut olmakmış sevdiği gülünce
Hayatının en büyük kavgasını vermekmiş sevdiği için
Aşkı üzmemek için kendini hiçe saymakmış
Aşk sana aşık olmakmış…



Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
2 Ekim 2005 Pazar 23:51:47
.Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir
Mevlana

· Aşk hükmetmez;terbiye eder.
Goethe

· Arılar bile en tatlı balın zehirli çiçeklerde olduğunu bilir.
John Keats

· Aşkta her zaman bir öpen,bir de yanağını uzatan vardır.
Fransız atasözü

."dünayayı güzellik kurtaracak, bütün insalığı; sevmekle başlayacak herşey."
Dostoyevski


."Arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığız."
F.Nietzsche

. "...Güzelliğin on para etmez Bu bendeki aşk olmazsa..."
Aşık Veysel Şatıroğlu


. "Ölümdür tek başına yaşanan Aşk iki kişiliktir…"
Ataol Behramoğlu


· Aşka insan kendini aldatarak başlar ve başkalarını aldatarak bitirir.
Oscar Wilde


· Aşk aklın en soylu zaafıdır.
John Dryden

· Aşk konusunda yanlış seçimden söz etmek hatalıdır,zaten seçim varsa o yanlıştır.
Marcel Proust

· Aşk:ciddi bir akıl hastalığı.
Platon

· Aşık olmayı beceremeyen yağ çekmeyi öğrenmek zorundadır.
Goethe

· Aşk melankolinin bir türüdür
Robert Burton

.Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından yaratılmıştır.
(Bailey)

.İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir at gibidir ne dizginden anlar nede söz dinler.
(Konfiçyus)

.Aşk kadının hayatında bütün bir romandır erkekte ise yalnız bir bölümdür.
(M. Da Stael)

.Aşk kılavuz istemez tek başına yol alır.
(M. Ikbal)

.Ne seninle yaşayabilirim ne de sensiz.
(Ovidius)

.Aşk bir Tanrı’dır ve insanlara özgü bir şey değildir.
Sokrates

Balzac:İlk aşk aşı gibidir. İnsanın ikincide hastalanmasını önler...

Rousseau:Aşk mektubuna başlarken ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. Bitirirken de ne yazdığımızın farkında olmayız....

Shakespeareevgililerine aşklarını itiraf eden kadınlar, en az seven kadınlardır...

Eflatun: Aşk, en tehlikeli bir ruh hastalığıdır...

Aziz Nesin:Yenilen taraf aşık olur...

Yakup Kadri:Hiçbir kadın yoktur ki " Seni Seviyorum " sözü karşısında hissiz kalsın...

Katherine Hepburn :Aşkı bilenler normal kadınlardır...

Oscar Wilde:Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister...

İngiliz Atasözü:Aşk için evlenen Istırapla yaşar....

Kontes Nathalie:Aşk, bir kişinin yararına, iki kişinin ortaklığıdır...

Paul Geraldyevmek güzeldir. Bir daha sevmemek daha güzeldir...

Marcel Proust:Aşık olmayanlar, mükemmel bir erkeğin sıradan bir kadın yüzünden niçin ızdırap çektiğini anlayamazlar...

. Aşk, iyi geceler öpücüğünü uzun tutmaktır. Beklentidir.

. Aşk, delicesine flört ederken yanındakinin hiçbir şey yapmama hakkını teslim etmektir. Saygıdır Aşk, zaaflarınız olduğunu ortaya çıkarır. Kabullenmektir.

. Aşk, şimdi zamanı değil diye beklemeyi bilmektir. Sabırdır.

. Aşk, saçlarda başlayıp topuklarda biten bir gezintidir. Keşiftir

. Aşk, Sevişelim demeden sevişmek, yanındakinin ne istediğini bilmektir. Anlaşmaktır.

. Aşk, bağlandığını sandığında, karşındakine hayır deme şansını tanımaktır. İnceliktir Aşk, korumaktır. Sorumluluktur.

. Aşk, ciddi bir tokalaşmayı kıkırdamaya dönüştürmektir. Mizahtır.

. Aşk, durma yoksa seni öldürürüm lafını duymaktır. Şehvettir.

. Aşk, evinizdeki her şeyin yerinin değiştirilmesini kabullenmektir. Teslimiyettir.

. Aşk, sevgilinizin ne olduğunu bütün çıplaklığıyla görmektir. Gerçektir.

. Aşk, saatin kaç olduğunu bilip aldırmamaktır. Neşedir.

. Aşk, sizi kucaklayan kolların, gittikçe daha çok sarılmasıdır. Mutluluktur.

. Aşk, gecenin bir vaktinde sen uyu, benim gitmem gerek dediğinizde,uyanık kalıp seni biraz daha görmeyi tercih ederim cevabını almaktır. Sıcaklıktır.

. Aşk, tanıdığınızı zannettiğiniz insanin yeni yanlarını keşfetmektir. Tazeliktir.

. Aşk, uyandığınızda rüyanızı yanınızda bulmanızdır. Düşlerin gerçek olmasıdır.

. Aşk, kocaman yatağın üçte birine sıkışmaktır. Yakınlıktır.

. Aşk, evin anahtarından bir kopya daha yaptırmaktır. Güvendir.

. Aşk, hoşçakal dedikten sonra tekrar karşılaşacağını bilmektir. Kaderdir.

. Aşk, gerindiğinde sızlayan vücut lafının anlamını bilmektir. Derstir.

. Aşk, ecza dolabını açtığında, diş macunu kapağını kapatılmamış bulmaktır. Uyumdur.

. Aşk, pencereden dışarıya baktığında kiminle olduğunu hatırlamaktır. Düşüncedir.

. Aşk, rüzgarın ağaçların arasında dolaşırken çıkardığı sesi dinleyip sevgilisinin yanında olmadığına hayıflanmaktır. Yalnızlıktır.

.Aşk, asla anlatılmayacak hikayelerdir. Özeldir. Kıymetini Bilene Tabi


Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
2 Ekim 2005 Pazar 23:54:16
Seni Arıyorum

Şimdi bir an dönerek gerilere, hani
Bir zamanlar beni ölesiye yaşatan
Ellerimi bırakıp sevecen ellerini
Çevremi sımsıcak bir sevgiyle kuşatan
Seni arıyorum

Bir deniz hıçkırıyor ta içimde, dinle
Giderek yalçın kayalar, kumlar eriyor
Şimdi başbaşayım bir kıyıda kendimle
Ve bende var ettiğin o ben can veriyor
Seni arıyorum

Gülerdin bir zamanlar güneş batmazdı
Baştanbaşa bir gül bahçesiydi ortalık
Renkler ya mavi, ya penbe, ya beyazdı
Oysa şimdi ne yana baksam karanlık
Seni arıyorum

Varsın ama yoksun. yanımdasın, değilsin
Gözlerim boşuna deliyor geceleri
Tek seni bir kez daha görebilmek için
Daldırıp ellerimi benden içeri
Seni arıyorum

Ellerim içimde bir kan gölüne batıyor
Bağırıyorum kimseler duymuyor sesimi
Dişlerim hırsla dudaklarımı kanatıyor
Ve senden uzakta verirken son nefesimi
Seni arıyorum

Bu son aldanışım, son yıkılışım olacak
Gelsen de boş artık gelmesen de, ben yokum
Yine de son bir ümit kırıntısıyla, bak
O herşeyi yitirdiğim anda bulduğum

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
2 Ekim 2005 Pazar 23:57:06
Yıkılış

Günahım, vebalimdin
Kızımdın kimi zaman
Kız kardeşim
Yada sevgilimdin
Hiç bir şeyim değildin
Belki de her şeyimdin
Çirkinimdin,
Güzelimdin
Sevgide iki gözüm
Dostlukta iki gözüm
Dostlukta sağ elimdin
Dilim dilimdin
Öpüşürken
Yüreğime serilmiş
Nakışlı bir kilimdin
Deli olurdum
Bir gün görmesem
Hasretimdin,
Hayalimdin
Bir başkaydı
Kavuşmalarımız
O zamanlar çılgındım
Delindim
Şimdi bakıyorum da
Geldiğimiz yere
Soruyorum
Sahi sen kimdin?
Şair : Ümit Yaşar Oğuzcan

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
3 Ekim 2005 Pazartesi 23:21:30
Nedir
Bu serzeniş,
Bu sitem...
Unutuldum,diyorsun.
Sadece
Sen misin
Unutulan...
Ya,
Senin
Unuttukların...

Nurcan (nurci)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 11:12:26
İSTANBUL ÇIKMAZI

Bir fırtınada tutulacak gözler değildi
Seninki
Bir iklimdi
Dört ısırık yeşil erik dudakların
Boynuna doğru genişleyen bir İstanbul
Kadın usulca sapar dar bir sokağa
Adamın ellerinde bir acem kılıcı
Kulaklarında çelik suları
Kadın küpelerini çıkarır her akşam
Her sabah çillerini toplar yataktan
Adamın sakallarındadır parmakları
Dudağı gelincik kırmızı
Her akşam yatağında binlerce kez boğulur
Kendinden ağır kapıları omuzlar her sabah
İki yakanda bekleyen bir İstanbul
Bir çay içmeye geliyorsun
Ellerinde su perileri
Islak bir cama dönüyor İstanbul
Camda yığılı küller
Gün ortasında uyanıyoruz artık
Bir sigara uzattım parmaklarının arasından İstanbul’a
Bir sigara alıp yakıyorum
Çillerinde yeşil elmalar
Tanrı mı buyurdu? Çillerin büyüdü
Çillerin konuştu
Ve sonbahar o ayrılık çiçeği
Çillerin seni terk etti
“İçimizde birbiriyle konuşan yaprak bolluğu
Yalnızlık bir başına kalmıştır.” İstanbul bir başına
Kadın bağırdı “ gelsin fırtına “ dedi
Döküldü sokağın taşlarına sözleri
Adam bir şeyler anlattı
Mırıldanır gibi baktı hayata.
Kadın bayraklarını dikti adamın bedenine
Adam bir şişe olup düştü denize
Dalgalandı kabardı deniz
Kadın denize baktı teknelerin ışığı ne kadar mor
Adam fenerleri söndürdü bütün limanlar söndü
Dalgaların arasında bir sözcük yitirildi..
İstanbul! bir duble sarhoşluk istiyorum
Bir kapı buluyorum tahta kanatları
Sen gömleğimin ucuyla oynuyorsun
Ben kıvrımlarını sayıyorum günlerin
Gün gelir öpüşürüz yıldız tozlarıyla
Gözelerimdeki buğu yorgan
Kulaklarımdaki uğultu döşek
Ellerimden yastık yaptım sana
Şimdilik burada uyu
Bu şiire girme İstanbul, yürümesini bilmezsin
Düşsel raflara gülüşlerini dizdi kadın
Adam denizlerden gecenin üzerine saldı nefesini
Aktı gitti göklere
Kadın önce saçını koklattı adama
Sonra sırtını dayadı adamın göğsüne
Elma dallarına dönüştü gece
İstanbul! göğsüme kurduğun saati ertele
sülfürü büyülü bir ayna şimdi çillerin
bin çağla bin yeşil yaprak
nefesinde binlerce gül
uyuyorsun
vapurlardan Kadıköy’e biniyorum
insanlar güne başlıyor
yüzlerinde yelkenleri rüzgarla dolu
karanlığı umut bilen korsan gemilerinin
yardığı deniz kadar derin çizgiler
insanlar güne başlıyor
ve gözlerinde
arsız söylencelerin dolaştığı
diz kapakları iskemle yüksekliğinde
yaşlı bir Arjantin orospusunun
ciğerinden sökerek getirdiği
kaygısız kahkahaları kadar gamsız bakışlar
insanlar güne başlıyor
sen uykularında takla takla
boynunda benekli ceylanlar
ve dudakların seğirmekte durmadan
uzanmak için geceye
kıyasıya bir telaş
gök kuşağıyla dolu memelerin
ben konuşmasını öğreniyorum saçlarınla
sen İstanbul oluyorsun
bütün tepelerinde uçuşan
gümüş ve su olan martılar
ve kadınlarıyla hınca hınç dolu kaldırımlarda
bir samyeli rüzgarı oluyorsun rehavetli
bir afyon çekirdeği oluyorsun
uyuşuyor bedenim
bir koka tohumu oluyorsun
bütün mutluluklar bilincimde
İstanbul! eski bir fotoğrafta gördüm seni, eskisin
Kadın saçlarını toplar eski şarkılardan
Konuşmalarda bir ilkbahardır
Suskunluklarda gün boyu yağan yağmur
Cehennemdir bütün kapıları kendine kapalı
Adam resmi bir yürüyüştür anılarda
Köknar dallarında urgan arayan gözdür
Kör kuyulara asılan bakraç
Kadın toprak kokar akşam üstleri
Gecede bir zambak
Adam ilkin ellerini yıkar
Kendi mezarını kazımadan önce
Kadın “kay kenara” der adama her seferinde
Her seferinde adam kenara kayar
Kadının eteklerinde bir bahçe kaysı
Adam her gece mezarına bir kaysı koyar
İstanbul! dik durmasan sarhoş olduğunu herkes anlayacak
Sen çekilmiş bir umuttun derin uykulardan
Bense kumlar altında bir lahit
Sen kendi iklimini çentikliyordun
Güneş boğuyordu uykusuzluğunu
Ağıt gibiydi bütün camlar sessizliğinde
Bütün sokaklar ölüm çadırı
Ve yağmaydı kuşlar ateş yığılmış kanatlarına
Gökte kahkahalar içinde bir mavi
Ben çatlamış dudaklarımda çoğalıyordum
Su olup mendilime değiyordum
Toprağa düşüyordum çıplak bir et olarak
Bir elimde bulut salkımları
Bir elimde köpüren gençliğim
Ve gençliğime geç kalmış öylesine erkekliğim
Erkekliğimin içinden bakıyorum
Tanrı hesapsızlığıyla boğulan uzama
Sarhoşum kadehime çarpıyor gökteki bütün yıldılar
Beton dominyonlarında nasılda geçiyorlar ırzıma
Bir kibrit çak tutuştur kendini İstanbul!
Kadın bağdaş otururken gül oluverir
Dirsekten kırsa kollarını gelincik
Parmak uçlarına basıp yürüse
Ay çiçeği sanırısınız
Adam da öyle sandı
Parmaklarının üzerine yükseldi
Aya uzandı
İstanbul! bir tabure çek otur yanıma
Her gün uzayan saçların vardı
Balkona serilmiş çarşaf gibi ıslak
Pişmanlık gibi uzayan yürüyüş
Bir bıçak oluşu sözlerin dudakta
Ve suskunluk elmas kıratında
Öfke en çok kaburga kemiklerini vurur
Anlatsam eli dövmeli kadının yazgısını
Yargıcıların kara gökleri altında
Sarılmış tütün dumanı içinden bakan gözlerin
Göğsünde tam sekiz kurşun olan
Öfkesi tunç umutları toprak
Ve kazdıkça toprağı kanayan eller
Usancı olmayan şah damar
Anlatsam diyorum anlatsam! Anlatamam!
Mektuplar taşınırdı evden eve
Vapurlar yakadan yakaya ölüm
Saçların uzardı denize
Ekmek kokuları yükselirdi çocuk gülüşlerinden
Zeytin gibi bakardı liseli kızlar
Bir ip eksiltir gibi boynundan
Alının terini silerken adam
İstanbul! zabıtlarda bir itirafsın
Kadın mavi satırlarda aradı adamı.
Şarap kaselerinde
İçi geçmiş akşam rüzgarlarında
Adam kaçak günlere tutuldu
Bir dilim ekmeğe, dilim dilim
Tandırlar üzerinde duman duman
Ve sabahın salınan rüzgarlarına, salına salına
Çocuklar çıktı karşısına
Ninnilere tutundu, ninni ninni
Özlemler çıktı karşısına
Türkülere tutundu uzun uzun
Ölümler çıktı karşısına
Ağıtlara tutundu, yana yana
Üzeri çizilmiş hürriyet nağmeleri
Sarı zarflarda bol bol küfürdü
Kadın yıldız camları koydu göğsüne
Boynunu doldurdu ay kokusuyla
İhbarlara tutuldu temmuzda kimlikler
Sevdaya dahil suç dosyalarında bulundu adam
İstanbul bana intiharlarından bahset
Senin yolların vardı. karanfil tutan yolların
Güneşli yürürdün adımlarında ay huzmesi
Birazdan gelecek diyorum birazdan
Kendimi lafa tutuyorum
Masallar anlatıyorum göz bebeklerime
Ki o bebeklerden duymuştum
Masalların sıtmalara yetmediği çağları
Ölümün tez telaşını
Ağıt çadırlarını pamuk ovalarında
O çadırların çokluğunu
O ölümlerin körpeliğini
Zamanın şırıngalara yetmediği
Çağları anlattım göz bebeklerime
Kaç kez vurulduğumu işitiyorum kulaklarımda
Ekmek olmaya taşınan unların
Kardeşlere taşınan hasretlerin
Kulaklarda mermi sesi olduğu
Ağıt çadırlarını sınır boylarında
O çadırların çokluğunu
O ölümlerin sessizliğini
Zamanın kitaplara düşmediği
Ve değiştikçe çağların
Efsaneye nasıl da dönüştüğünü ölümlerin
Çağları işittim kulaklarımda
Ölümün mutlaklığını bastırıyorum tenime
Yürek sıcaklığında bir öğlen sonrası
Kaküllerinde birer tipi birer fırtına
Su başlarına inen kızların ellerinde
Testilerin düşüp kırıldığı
Çağlar var ölümdür sevginin bedeli
Ve ölüme rağmen yaşanan sevda
Bundandır diyorum bundandır
Senin yolların vardı karanfil tutan yolların
En çok o yollarda sevdim seni
Herkesten çok sen inandın İstanbul, perdeleri açık unuttuğuma
Şurada bir gül patlayacak
Şurada bir fırtına
Şurada bir işporta pazarlığı
Şuradan kızlar geçecek daha on beşinde
Şuradan okul zilleri
Şurada yapılacak bütün gösteriler
Şurada polis dövecek eylemcileri
Şurada Türkiye haritası çizecek birileri
Şurada bir adam sigarasını yakacak kibrit çıkarışından belli
Şuradan sen geçeceksin ardından milyonlar
Tam şurada ayıklayıp seni kalabalıktan “merhaba!” diyeceğim.
İstanbul! ferman buyurma. Ne sen paşasın ne ben eşkıya
kadın çıkardı ellerini cebinden adama uzattı
adam bir zeytine bakar gibi baktı kadının ellerine
bir çağlaya uzanır gibi uzandı kadının ellerine
ki babadan eşkıya. Gözlerinde kekik sürmesi
mahmuzludur bütün sözleri
aldı. katladı kadının ellerini. koydu ellerinin yanına
en çok neyini seviyorum biliyor musun İstanbul : “ sol dizime oturmalarını”
sen dişlerinle gülerdin
bir s

Nurcan (nurci)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 11:16:15
sen dişlerinle gülerdin
bir sayfanın çevrilişi gibi parmaklarınla
gökleriyle gülerdin bir bakışın
sonsuzluğuyla uzayıp giden
güldün mü “gül” gibi gülerdin
bembeyaz gülerdin
kıpkırmızı gülerdin
bir battaniye sıcaklığında
koğuşlara düşen gün ışığı gibi
dosta tutulan cığara gibi gülerdin
ben gülüşlerini yağmalardım ricat yollarında
eşkiyaydım çapraz dururdu omuzum üzerinde gök
göğsümde çapraz dururdu hayat
İstanbul sana bir bilmece: “çarşıdan aldım bir tane, eve getirdim bin tane.”
Kadın lavanta taşıdı bütün gece adama
Tarçın taşıdı, kekik taşıdı
Deniz taşıdı, ay taşıdı
Bir faytona biner gibi kalçalarını taşıdı
Değirmi kalçalarını
Süt verdi uzak göklerde
Minare gürültülerine
Asfalt düzlüklerine
Adam otobüs seslerinden geçti,
Martıların çığlıklarından
Yaprakların yeşilinden geçti
Bir hava raporundan geçti. “ellerim yağışlıdır bu akşam”
Sakın sokağa çıkmayınız.
Sokağa çıkmayınız!
İnsan bedenleri, karantina
Virüsler , kireç serpilmiş bakışlar
Lağımlar , döl yatakları…..
Sanatın altın kösteklileri
Hayatın hızla akan zehri
Bilince tecavuz eden estetik
Taciz sayılan çiçek
Bulut hevenkleri
Allah’ın büsbütün Allahsızlığı
Ve cennetin klonlanmış bakireleri
Bir çiçeğin bir çocuğa bakması
Ve ateşli alnıyla çocuğun
Boynunda duran Lilith muskası
Çocuk çiçeğe uzanırken gökte kederli kuşlar
Ve ölümle sınanırken bekleyiş
Kadın yağmurla yoğrulmuşçasına ıslak
Dut dalından sarkmış dudakları
Arsız bir temmuz saçlarında
Ellerini önce adamın göğsüne koydu
Sonra denize attı yükseklerden
Adam birkaç asır boyu salandı.
İstanbul soyunmaya dudak ucundan başla
Kadın çıkardı üzerindekileri birer birer
Yağmuru yaprakların altına koydu
Rüzgarı yaprakların yanına
Erguvanlara sardı dudaklarını
Memelerini sabaha karşı
Buğday büyüklüğünde
Baştan başa mermer
Baştan başa sarı
Mütehammil , acar ve de cevval
Yani Türkçe’siyle
Dayanıklı , hareketli ve de atılgan
Oysa dili yoktu bu ritmin
Makiler de anlatır denizin maviliğini
Bir de onlardan dinleyin
Başka dillerde söylenen türkülerin hüznünü
Siyah olsun, beyaz olsun
Sarı, yanık, kadife
Uzun olsun, kısa olsun
Dik, yalçın, geçilmesi güç mesafe
Göçmen kuşlar da anlatır göğün maviliğini
Bir de onlardan dinleyin
Zülfünde çağlayan olan genç kızların
Alnında şimşek çakan delikanlıların
İlk sevdasını
Kadın sokuldu adamın koynuna
Onlardan dinleyin,
Suyun şu yoksul güzelliğini yosun saçlarından
Ormanların şu alaca yeşilini kuş cıvıltılarından
Dağın dağa vuruşunu sahil boyunca dalgalardan
İki bedene ayrılmasını bir ruhun eski söylencelerde
Ve iki ruhun bir bedene dönüşmesini o gecede
Onlar bir ilmek olmuş
Eller kollar bacaklar bir ilmek
Bir Allahsızlık bütün gece




Nurcan (nurci)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 11:21:56
KEHRİBAR SARISI HAYAT
Gözlerimin küçük çekmecelerinde sakladığım bir maviyi getirdim
Tepelerinde yüklü kuşları olan bu şehre
Susadım büyük bir sabaha, tanrının haydut olduğu uykulardan.
Alnımda kehribar sarısı bir hayat, raflarda kuruyan iki kitap elim
Yüzüm yanık kayalarla dolu, bozgun veren bir yalnızlık
Bastığım yere tapınaklar kuruyorum
Gömülü vidalardan yolları var şimdi meme uçlarımın
Çıplak bir geceyi topluyorum kırık kapılardan
Dudağıma esiyor rüzgâr,
Bir balya tütün ovuyorum avuçlarımda
İçimi basıyor cam kalabalıklar
Ayak seslerime bulanmış bir toprak getirdim
Tepelerinde tüylü ağaçları olan bu şehre
Kokulu sokak lambalarına sarılıyorum, büyük bir vurgun iniyor göklerden
Diri bir yastık şimdi avuçlarım, tel tel dağılan saçlarım var
Omzum şimdi bir kuş akşamı, yanık tüten bir tekillik
Düştüğüm yere denizler serpiyorum
Göğsüme iki nehir akıyor ıslak sağrılarını bıçaklıyorum bilincimin
Yüzüm kanıyor rahat yataklarda,
Kırmızı şarkılara boğuyorum geceyi
Bütün bir kent konaklıyor avuçlarımda
Belime dolanıyor elyaf gazeller

Nurcan (nurci)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 11:28:56
KİBRİT KUTUSU
Uyandım
İstanbul bir müsamereden kalmış
Eli kanlı bir yosma bütün kuşlarıyla
Beyoğlu barlarında kasımpatı gülüşleriyle
Küçük çingene yüzlü şarkıcılar
Medet göze kadar sürme
Medet bir camdan bakar gibi bakmak kendine
Uyandım.
Kendimden bütün uyku boyunca
Utandığımı anımsayarak


Uyandım
Sesin bir nar tanesi gibi kulaklarımda
Kızıl bir yunan duruşu yatağımda
Mermer bir tanrıça
Uyandım bütün haritalar yanmış
Dudağımda savaşlar meskûn mahal
Dudağımda savaşlar insanın olduğu kadar
Dudağımda insan savaşın baltası.
Ki orman henüz çok genç
Henüz çok genç ellerimi tutan
Yaprak kopması yeşil ürkek


Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 18:26:25
yine döktürdün Nurcan eline koluna sağlık

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 18:59:32
bu kime mizyal truvacin emi başlığa bak veysel BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI çık çık çık olmadı mizyal kankama yetmelisin

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 18:59:51
Yaaaaaaaaaaaa aşık olmak istiyorum

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 19:13:30
nerede bu adam dur şunu bulayım

Nurcan (nurci)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
4 Ekim 2005 Salı 19:26:11
setau cevap vermek istemişitir

Setau (gidiyoru (setau)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1235
5 Ekim 2005 Çarşamba 00:29:42
Arkadaşlar banabir mail geldi konusunda TANRININ BİTİRME TEZİ yazıyor ve ekinde bir resim. Bakın bakalım.

Sayfa:1 - 2İlk sayfa « Geri · İleri » Son sayfa