Sanat > Müzik > Şarkıcılar > Düş Sokağı Sakinleri > Mesaj Panosu > "Aşk"? Yer Yarıldı İçine Girdi

"Aşk"? Yer Yarıldı İçine Girdi


GönderenMesaj

Işık(düş sokağı (Işık)
Bu kişi şu an çevrim dışı.
1237
9 Eylül 2005 Cuma 20:14:29
Aşk... Nesillerden beri süregelen gizem. İster felsefe yolunda olsun ister edebiyat, aşkın anlamı bulunamadı. Bilime güvendik, aşkın kimyasını çözmeye gücü yetmedi. Tarif edilebilen bir olgu ama aşk anladığım kadarıyla. Diyaloglara taşıyacak kadar da tanıdık üstelik herkese. Herkesin kendince bir tarifi var aşk adına...

Peki nasıl bir duygu ki aşk?
Böyle, nasıl desem... karşındakinin kollarına bırakıverıyorsun kendini...

Bazıları yanlış tanımlamalar sonucu "aşk"ı sadeleştiriyor, eliyor olsa da...

Aşk nedir sence?
Ya hiç sorma abi benim hiç şansım yok o konuda...

(Aşk meşk yalan kardeşim yok öyle bir şey...)

İlla ki diğer tarafı bir insan olmalıymışçasına, çoğu zaman da karşı cinsten. Halbuki aşk bir duygu olmaktan çıkmaz mı şartlar koşarsak ona? Beynin bir oyunu haline gelmez mi kurallar koydukça?

Herkes aşkı bilecektir eninde sonunda... Bir kişiye, bir duyguya, bir fikre, bir nesneye, sanata, bilime, yalnızlığına belki de, ama aşık olacaktır herkes... Birisine ya da birkaçına... O an, kararını farketmiş olacaktır kişi ve hayatının geri kalanında aşklarını yaşayabilmek için elinden geleni yapmaya çalışacaktır. Bazıları asla bilememiş olsa da ne kadar önemli olduğunu...

Aşık olup mu evlendiniz yoksa görücü usulü mü?
Mantık evliliği bizimkisi...

Aşk karşı konulamaz bir duygu olmalı değil mi? Sevgi değil ki bu karşılıklısı olsun. "İlahi sevgi" dediklerine yakın, sonsuz ve beklentisiz... Yalnızca bilerek ve farkına varmış olarak hissedilen...Karşılık bekleyen beyin değil midir her zamanki içten pazarlıklı ve "mantıklı" edasıyla? Aşk nerede o zaman?

Bir gün buldum O'nu ağlarken tek başıma...

Aşkın içinde hayranlık gizli, heyecan ve biraz da kendi özüne yakınlık - insanı "şimdi"ye bağlayan... Diğer duygulardan ayıran bu birleşim, "aşk"ı. Dağlara vurup kaçarken hayatın anlamsızlığından, karşımızda beliriverecek manzaraya karşı dudaklarımızdan akıverecek cümlede saklı olacak "aşk". Teorik yaklaşacak birisi için, bir ressamın o muhteşem eserini ilk gördüğündeki "Renkleri çok iyi seçmiş, kontrastı çok iyi kullanmış!"ta gizlenecek bu defa.

O kadar ufak, o kadar mütevazı olacak ki her seferinde, asla farkedemeyeceğiz O'nun aslında her zaman bize ne kadar yakında durduğunu... Çok büyütmüş olacağız O'nu nedense ve yine nedense görsek bile görmezden geleceğiz... Onları... Büyük olmasını dilemiş olacağız çünkü her "önemli zannettiğimiz" olguyu büyüttüğümüz gibi ve her büyük olayı önemli sandığımız kadar... Yine dikkat etmeyeceğiz "ufak ayrıntılar"a ve yine boşvereceğiz belki... Sonra da hepimiz hayatımızda en az bir kere ağlayacağız "aşk" karşimiza asla çıkmadı ve çıkmayacak sandığımız için... Bu defa da üzülmek insan egosunu beslediği (ateşlediği) için...

Aşkı bir yakaladık mı artık tanır hale geleceğiz elbet. Bileceğiz sonunda neye benzediğini, ne menem bir meret olduğunu meşhur "aşk"ın. Dalga geçmelerin, muhabbetlerde espri konusu yapmaların ardından... "Kuşlar, çiçekler, böcekler... sevgi dolusun! Ha ha ha"... Küçümsemelerle, inkarlarla birazcık daha uzaklaşacağız içimizdeki "GÜÇ"ten. Ancak artık yalnızca geciktiriyor olacağız bu oyunlarla... Farkına varana kadar.

Aşk ufacık bir ayrıntı, hayatımızı değiştiren. Nefes darlığı bazen, bazen yalnızca ufak bir şaşkınlık, büyük bir heves... Çeşitli şekillerde gösterecek kendini biz ikna olana kadar. Sonunda, yalnızca aşk olacak bizi yolun sonuna götüren; ne kin, ne nefret, ne de hırs.